HÜR DAVA PARTİSİ (HÜDA PAR)`NİN PROGRAMI-5

HÜR DAVA PARTİSİ (HÜDA PAR)`NİN PROGRAMI-5

HÜDA PAR, “Kürt” ifadesi gibi “Kürdistan” ifadesinin de meşru olduğuna, “Kürdistan” ifadesini kullanabilmenin bir hak olduğuna inanıyor.

HÜDA PAR’ın Kürt sorununa bakışı İslamîdir. İslamî bakışta, “ulus” diye nitelenerek ayrıcalıklar tanınan ve takdis edilen bir etnik unsura karşı, ikinci bir etnik unsura da ayrıcalıklar tanıma ve onu takdis etme talebi yoktur. İslam’ın toplumlara bakış açısı, etnik yapıları yok sayan bir bakış açısı değil, etnik ötesi bir bakış açısıdır, etnik yapıları aşan bir bakış açısıdır.

 

HÜDA PAR, “Kürt” ifadesi gibi “Kürdistan” ifadesinin de meşru olduğuna, “Kürdistan” ifadesini kullanabilmenin bir hak olduğuna inanıyor. Programında coğrafik sınırlarına değinerek açık bir şekilde “Kürdistan” ifadesine yer veriyor. HÜDA PAR programında Kürt sorunu, sadece teorik bir tespit olarak yer almıyor; program, Kürt sorununun çözümüne yönelik somut öneriler içeriyor.

ABDULKADİR TURAN / ANALİZ

HÜDA PAR PROGRAMINDA KÜRT SORUNU

Kürt sorunu, İslam dünyasının önemli bir sorunudur; Miladi 20. yüzyılda İslam dünyasında ulus devletlerin oluşturulmasından bu yana sadece Türkiye, Irak, Suriye ve İran’ı değil dünyayı ilgilendiren bir sorundur.

Kürt sorunu HÜDA PAR programında önemli bir yer tutuyor. HÜDA PAR, programının daha  “Giriş” bölümünde Kürt sorununun varlığını ve bu sorunun çözümü konusunda diğer partilerin samimiyet problemini kendi varlık nedenlerinden biri kabul ediyor; ben parti olarak inancın önündeki engelleri kaldırmak ve bu sorunu çözmek için varım, diye ilan ediyor. Parti, yine aynı bölümde Kürt sorununun çözümünü sağlamayı hareketinin ilke hedeflerinden biri olarak duyuruyor. 

Kürt sorunu öncelikle bir insan hakları problemidir. Sorun, hem bu yönüyle HÜDA PAR programının neredeyse bütününde yer alıyor hem de soruna “Kürt Sorunu” başlığı altında ayrı bir yer ayrılmış. Program, bu yönüyle Kürt sorununa bir çözüm önerisidir; “Bu sorunu biz çözeriz” duyurusudur. 

HÜDA PAR’ın Kürt sorununa bakışı İslamîdir. İslamî bakışta, “ulus” diye nitelenerek ayrıcalıklar tanınan ve takdis edilen bir etnik unsura karşı, ikinci bir etnik unsura da ayrıcalıklar tanıma ve onu takdis etme talebi yoktur. İslam’ın toplumlara bakış açısı, etnik yapıları yok sayan bir bakış açısı değil, etnik ötesi bir bakış açısıdır, etnik yapıları aşan bir bakış açısıdır.

İSLAM DÜNYASININ BATILILAŞMASI KÜRTLERİ MAĞDUR ETTİ

İslam için “öteki”, hakları garanti altına alınmış gayrimüslimlerdir. İslam, kendi içinde bir ötekinin oluşmasına, diğer bir ifadeyle bir “iç öteki”nin oluşmasına cevaz vermiyor. Emeviler döneminde yaşanan kısa süreli ve kalıcı bir tepkiye yol açan bir uygulama dışında İslam tarihinde Müslümanların kendi içinde “öteki” yoktur. İslam tarihini bilen hiç kimse, İslam tarihinde bir etnik yapının diğerine tahakkümünden söz edemez. Ne Abbasî, ne Eyyubî, ne de Osmanlı yönetimi bir etnik yönetimdir.

Dünyada “öteki”  ile ilgili iç problemler genellikle etnik ve ekonomik esaslıdır. Bunlardan ilki etnik ayrımcılığı, diğeri sınıf farkını doğurmuştur. İslam, her iki alanda da kendi içinde “öteki”nin oluşmasına izin vermiyor. Etnik ayrımcılık, İslam’da kesin esaslarla yasaklanmışken sınıf ayrımcılığı, İslam’ın ekonomi anlayışı sayesinde yaşamda kendisine yer bulmuyor.

Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuyor: “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık ve birbirinizle tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki sizin Allah katında en şerefliniz, Allah’tan en fazla korkanınızdır...” (Hucurat Sûresi: 13)

Ayet-i Kerime, insanın biyolojik kardeşliğini vurgularken üstünlük esasını Allah korkusuna bağlıyor. Kavim ve kabile farkının üstünlük aracına dönüştürülmesini reddediyor.

Rum Sûresi’nde de yüce Allah, dilleri ve renkleri kendi ayetlerinden kabul ediyor: “Yine gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu da O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunlarda bilenler için birçok ders vardır.” (Rum Sûresi: 22)

Bu Ayet-i Kerime, asimilasyon politikalarını kesin bir dille yasaklıyor. Yeryüzünden dil ve renkleri yok etmeye kalkışmak Allah’ın ayetlerini yeryüzünden kaldırmaktır. Hiçbir İslamî anlayış, Allah’ın ayetlerinin yeryüzünden kaldırılmasına razı olmaz.

İslam Peygamberi Hz. Muhammed (SAV) , bir tür vasiyetnamesi olan Veda Hutbesi’nde, “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerinde üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı (beyaz) tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur” buyurarak İslam’ın bu konudaki tutumunu yüzbinlerce sahabesine ve onların ulaşacağı bütün insanlığa duyuruyor.

Bu anlayış, İslam bilgin ve şairleri tarafından da hep vurgulanmıştır. Mevlana, bir şiirinde şöyle diyor: 

“Şekillere takılıp kalırsan puta tapıcısın, şekli bırak da manaya bak!

Hacc eriysen bir Hacc yoldaşı ara! İster Hintli, ister Türk, ister Arap olsun!

Onun şekline rengine bakma, azmine niyetine bak!

Siyah da olsa seninle aynı niyettedir sen ona beyaz de, çünkü seninle aynı renktedir.” (Mesnevi, Beyit: 2892-2895)

Bu inancın pratikte yer bulduğunun ilk kanıtı, Müslümanları Arap ve Mevali diye ırk ayrımı üzerinden ikiye ayıran Emevilerin İslam dünyasını uzun süre yönetememeleri ve bu uygulamalarından dolayı sert ve geniş katılımlı bir isyanla devrilmeleridir. Onların bu yaklaşımı gayr-i İslamî bulunmuş; gayr-i meşru sayılma ve kıyam gerekçesi oluşturmuştur.

Diğer bir kanıt ise İslam tarihi boyunca Mısır yönetimidir. Mısır’da Fatımî yönetimi sırasında Sudanlı Zenciler, yönetimin en önemli unsurlarından biri hâline gelmiş; ülke o tarihi süreçte beyaz ve siyahların ortak yönetimince yönetilmiştir.

Müslümanlar,  İslam dünyasında etnik ayrımcılıkla Batılılaşma ile yüz yüze kaldılar. Bu süreçte kurulan devletler, etnik unsurlardan birine “ulus” deyip onu diğerlerine karşı takdis ettiler, ona ayrıcalık tanıdılar. Bu haksızlıktır, zulümdür. Ancak bu zulmü bertaraf etmenin yolu, ikinci bir etnik yapıyı “ulus” denen etnik yapıya ortak etmek değil, bu etnik yapıları bir hedef etrafında toplayan bir üst inançta birleşmektir. Bu inanç İslam’dır. İslam’ın yerine inşa edilmeye çalışılan “demokrasi üzerine kardeşlik” ancak İslam’dan yararlandığı kısımları ile bir anlam ifade ediyor, onun ötesinde temelsizdir, hayalidir ve boştur. Hazır bir kardeşliği imha edip onun yerine yeni bir kardeşlik inşa etmeye kalkışmak anlamsızdır ve samimi olmamanın kanıtıdır.

İslam’ın “iç öteki” kabul etmeme inanç ve uygulamasının bilinmesi ve kabul görmesi ulus devlet süreciyle birlikte bir “iç öteki” konumu yaşayan Kürtler için büyük bir kazançtır. Sosyalist partiler, bu kazancı görmezlikten gelmekle yetinmiyor, İslam’ın günlük dindarlık yönünü bile Kürtler arasından silecek projeler içinde yer alıyorlar. Bu, Kürtlerin kazançlarının karşısında yer almaktır. HÜDA PAR ise onların kaybettirdiğini kendi halkına kazandırma vaadi veriyor.

HÜDA PAR SORUNU ÇÖZMEYİ VAAT EDİYOR

HÜDA PAR, “Kürt” ifadesi gibi “Kürdistan” ifadesinin de meşru olduğuna, “Kürdistan” ifadesini kullanabilmenin bir hak olduğuna inanıyor. Programında coğrafik sınırlarına değinerek açık bir şekilde “Kürdistan” ifadesine yer veriyor.

HÜDA PAR programında Kürt sorunu, sadece teorik bir tespit olarak yer almıyor; program, Kürt sorununun çözümüne yönelik somut öneriler içeriyor.

Program bu yönde, önce tarihi bir gerçekliğe tanıklık ederek Türk ve Kürt toplumlarının İslam üzerine sağlanan kardeşliğini beyan ediyor, bu kardeşliğin İttihat ve Terakki’nin politikaları ile zarar gördüğünü belirtiyor ve ardından bu zararın telafisi ve yeni kazanımlar yönünden çözüm vaatlerini ifade ediyor.

HÜDA PAR, Kürt sorununun çözümü için şu önerileri dile getiriyor:

1.   Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olduğu nitelemesinden vazgeçilerek Kürtlerin varlığı anayasal olarak tanınmalı; Türkler ve Kürtler, ülkenin asli kurucu halkları olarak kabul edilmelidir.

2. Kürtçe, Türkçe ile beraber ikinci resmi dil olarak kabul edilmeli, Kürtçe aynı zamanda eğitim dili olmalıdır. Yeterli talep olması halinde anadili farklı olan diğer vatandaşların da kendi dillerinde eğitim alabilmelerinin önü açılmalıdır.

3. İlköğretim öğrencilerine okutulan, ırkçılık kokan ‘Andımız’ ve benzeri metinler kaldırılmalıdır. Muhtelif yerlerde yazılan ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ gibi yazılar silinmeli, “Bir Türk dünyaya bedeldir” şeklindeki ırkçı söylemlere son verilmelidir.

4. Zulüm ve ayrımcılık uygulamış olan tarihi şahsiyetlerin isimlerini taşıyan okul, kışla, cadde, sokak ve benzeri yerlerin isimleri derhal değiştirilmelidir.

5. Başta vatandaşlık tanımı olmak üzere anayasa ve sistemin bütün resmi literatürüne hâkim olan Türklük esaslı dışlayıcı ve ayrımcı söylem terk edilmelidir.

6. İsimleri değiştirilen yerleşim yerlerine eski adları geri verilmelidir.

7. Bölgede çok yönlü sorunlara yol açan koruculuk sistemi derhal lağvedilmeli, ancak mağduriyetlere de sebebiyet verilmemelidir.

8. Sayısı binleri bulan kayıpların akıbeti açıklanmalı, faili meçhul cinayetlere ilişkin soruşturmalar ciddiyetle yürütülmeli ve sorumlular bulunup cezalandırılmalıdır. Köy yakma ve zorunlu göç olaylarının hesabı sorulmalıdır. Ergenekon, JİTEM ve benzeri yapılanmaların bölgede yaptığı hukuksuzluklar derinlemesine soruşturulmalıdır.

9. Başta Şeyh Said olmak üzere Kürtlerin büyük bir saygı ile andıkları Kürt âlimlerine zulmedildiği resmen kabul edilmeli, yakınlarından ve bütün halktan özür dilenmelidir. Said-i Nursi, Şeyh Said ve Seyyid Rıza gibi şahsiyetlerin mezar yerleri açıklanmalı, İstiklal Mahkemeleri ile ilgili arşivler derhal açılmalıdır.

10. Medreseler iyileştirilmeli, asli fonksiyonlarına kavuşturulmalı ve medreselerde verilen icazetlere resmi statü tanınmalıdır.

11. Uzun yıllar her alanda geri bırakılan bölgenin, batıdaki ekonomik refah seviyesine ulaşması için gerekli yatırımlar yapılmalı, bu anlamda bölgeye pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır.

12. Vatandaşlığa kabul işlemlerinde başka ülke vatandaşı olan Kürtlere de Batı Trakya ve diğer bölgelerden gelen Türk kökenli kişilere sağlanan kolaylık ve ayrıcalıklar tanınmalıdır.

13. Siyasi nedenlerle uğradıkları takibat veya aldıkları cezalar nedeniyle yurt dışına çıkmak zorunda kalmış olanların ülkeye, siyasi düşüncelerinden dolayı cezaevlerinde tutulan kişilerin de toplumsal hayata dönebilmeleri için siyasi af çıkarılmalıdır.

14. Katı merkeziyetçi yönetime son verilerek yerel yönetimler güçlendirilmeli ve tüm yerel yöneticiler halk tarafından seçilmelidir.

HÜDA PAR’ın bu önerilerin gerçekleşmesinden beklediği netice şudur:

“Bu adımlar her iki halk arasındaki kardeşliği tekrar pekiştirecek ve ülkenin her alanda kalkınabilmesi için büyük bir sinerji oluşturacaktır. Zaten tarih de göstermiştir ki bir halkın devlet gücü ile diğerine uyguladığı baskı, inkâr ve asimilasyon politikaları her iki halka da acı, kan ve gözyaşından başka bir şey getirmemiştir. Ancak birbirini kabul edip birbirinin varlığına saygı duyan halkların ortak irade ile oluşturdukları gönüllü birliktelikler ise her zaman maddi ve manevi refahı beraberinde getirmiştir.

Bu ülkede yaşayan bütün halkların kardeşliğine samimiyetle inanan bizler, bu halkların saadet ve refahı için bu kardeşliği pekiştirecek yukarıdaki adımların acilen atılması gerektiğine inanıyoruz.”

Netice olarak, HÜDA PAR,

1. Batılılaşma ile ulaşılan aşırı merkeziyetçi, ideolojik ulus devlet yapısının kardeşliğe zarar verdiğine inanıyor.

2. Bu zararın telafisi için Kürtlerin uğradığı haksızlıkları gidermeyi, Kürtlere tanınmayan meşru insanî hakları tanımayı vaad ediyor.  Bu; samimi, açık ve kararlı bir vaattir.

Haftaya HÜDA PAR’ın Kürt sorunu ile ilgili çözüm önerilerini analiz etmeye devam edeceğiz.

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.