Hüseyin Velioğlu'nun Hayatı ve Mücadelesi - 10

Hüseyin Velioğlu'nun Hayatı ve Mücadelesi - 10

Hizbullah Cemaati'nin merhum lideri Hüseyin Velioğlu'nun hayatını konu alan yazı dizisinin 10. bölümü yayınlandı.

Hizbullah Cemaati'nin merhum lideri Hüseyin Velioğlu'nun hayatını konu alan yazı dizisinin 10. bölümü yayınlandı. Hüseynisevda.biz sitesinde yayınlanan yazı dizisinin bu bölümünde, Hizbullah Cemaati ve Hüseyin Velioğlu’nun Mardin‘de yaşadıkları konu ediliyor.

İşte Huseynisevda.biz sitesinde yayınlanan söz konusu yazının tamamı…

"MARDİN SÜRECİ

1991 yılına gelindiğinde, PKK tarafından artık Cemaate yönelik silahlı eylemler yapılmaya başlanmış ve Cemaat mensuplarından yaralananlarla birlikte Şehid düşenler de olmuştu. Şehid Rehber; PKK ile bir çatışmanın yaşanmaması için yaptığı bütün çabaların dikkate alınmadığını ve Cemaat olarak karşı tarafa herhangi bir karşılık verilmemesine rağmen saldırıların arttığını, özellikle de silahların kullanıldığını, Cemaat varlığının tehdit noktasına gelindiğini bu nedenle direnmekten başka çarenin olmadığını görünce, arkadaşlarıyla da gerekli istişareyi yaptıktan sonra Cemaat olarak savunma kararı aldı.

Artık Cemaat için yeni bir süreç başlamış oluyordu. Yeni ve zorlu bir süreç… Cemaat, kendisine tahmil edilen silahlı bir çatışmaya girecekti. Ne kadar süreceği, beraberinde neleri getireceği, neticesinin ne olacağı bilinmemekle birlikte, her türlü zorluğu göze almak gerekirdi. Çatışmalar, Cemaatin birçok alandaki eleman ve sorumlularının deşifre olmasını da beraberinde getirecekti. Elbette Kemalist Rejim de bu durumlar karşısında boş durmayacak, Cemaate yönelecekti.

Şehid Rehber, tüm bunların hesabını yaparak; 1991 yılına kadar evi Diyarbakır’da iken ve görüştüğü arkadaşlar tarafından bilinip, orada onlar ile görüşmelerini yaparken, Diyarbakır’dan çıktı ve artık gözlerden uzak, herkesin rahatlıkla ulaşamayacağı bir şekilde gizlendi. Kaba tabiriyle; piyasadan çekilip, yer altına indi. Artık her bölgeden, sınırlı sayıdaki üst düzey sorumlu arkadaşlarla görüşmeye ve bunların dışında kimsenin bilmediği gizli ve emin evlerde kalmaya başladı. Şehid Rehber, 1991 yılında Diyarbakır’dan ayrılıp Mardin’e gitti.

PKK’nin Cemaate yönelik saldırılarının o zaman Mardin’in ilçeleri olan İdil, Nusaybin, Kızıltepe ve Cizre’de yoğun olması, Mardin ilinin güvenlik açısından yerleşmeye uygun olması, çalışmaların en yoğun olduğu Batman ve Diyarbakır’a yakın olması ve bölgedeki diğer yerlerle ulaşımının kolay olması O’nun oraya yönelmesine sebebiyet vermiştir. Olay mahallinde bulunup yapılacak eylem ve faaliyetlere bizzat müdahale etmek istiyordu.

Mardin’e yerleşmeden önce Midyat, Nusaybin ve Botan bölgesinde aylarca güvenliği sağlanmış evlerde kalarak o alanın faaliyetlerini yönlendirip örgütlemesini bilfiil organize ediyordu.

Bu arada Diyarbakır’daki İlim kitabevi, söz konusu gelişmeler üzerine tasfiye edildi. Çünkü hem orada kalan ve hem de gelip gidenler risk altındaydı. Kapanmamış olsa, gerek rejim güçleri ve gerekse PKK elemanları tarafından oraya gelip gidenlere yönelik operasyon ve eylemler gerçekleştirilebilirdi. Nitekim Kemalist Rejim de polis ve istihbarat birimleri kitabevini sürekli olarak takip altında tutuyor, gidip gelenleri taciz ediyordu. Netice itibariyle ilim kitabevi, güvenlik sebebiyle 1992 yılının başında tasfiye edildi ve böylece 8 yıllık bir hizmet sürecinden sonra kapandı.

M.S. adlı Cemaat mensubu bu konuyla ilgili şunları söylüyor: “PKK ile sopalı çatışmalarımız 1989’larda başlamıştı. Şehid Rehber bu arada Diyarbakır’da kalıp evi belli idi. Her ne kadar fazla kimseye görünmese de gittiği şehirlerde az sayıda da olsa arkadaşlardan onu görenler vardı. Ama 1991 yılı Mayıs ayında İdil’de Molla Sabri ve eşi (Xeyriye) PKK’lilerce evlerinde silahla taranıp Şehid edilince, artık Şehid Rehber emin evler dışında ve her şehirden üç–beş kişi dışında kimse ile görüşmeyip, ek tedbirler almaya başladı. Midyat’ta daha önceden ayarladığımız ve restorasyonunu henüz yapmadığımız çok eski ve oturulamaz vaziyette olan taş yapımı bir ev vardı. Onunla birlikte o eve gittik. Bu gidişimiz, yukarıda bahsettiğim İdil Şehidlerinin taziyelerinden kısa bir müddet sonraydı. Eve gideceğiz ama ev eşyası namına bir tabak, kaşık dahi yok. Dolayısıyla Şehid Seyyid Hüseyin’in evine gittik. Gideceğimiz evin durumunu sorduk, bir süreliğine oturulabilir mi diye sorduğumuzda, Seyyid ısrarla: “Olmaz, ne suyu, ne doğru dürüst bir tuvaleti, ne banyosu ve ne de oturulabilir bir odası var” deyip bizi vazgeçirmeye çalıştı. Ama Şehid Rehber aldırmadı ve: “Bir şey olmaz, Allah’ın izniyle gideceğiz ve hesap et ki bir sığınakta kalacağız” deyip ona da bazı görevler düşeceğini söyledi. Şehid Seyyid Hüseyin bu ısrar karşısında: “Ben bunu kabullenemiyorum. Ben kendi evimde rahat bir şekilde oturup yatacağım, siz gidip o harabe yerde kalacaksınız” diyerek kendini tutamayıp ağladı. Şehid Rehber ona: “Git bize üç beş tane battaniye bir piknik tüpü, iki kişilik kap, kacak, kuyudan su çekmek için ipli kova vs. al ve kimsenin fark etmeyeceği şekilde akşam namazından sonra o eve götür” dedi. Ş. Seyyid Hüseyin söylenenleri yapıp akşam geldi. Sonra üçümüz o akşam Midyat’ın tepelik mahallelerinden birinde olan evimize gittik. Gittiğimizde Seyyid’e hak verdik çünkü ev yıllardır terk edilmiş halde, önceki sahibi batıya gitmiş ve o zamandan beri öylece kalmış, içi toz, kuş pislikleri vs. doluydu. Şehid Seyyid Hüseyin ile bir odasını temizlemeye başladık. Kimseye görünmeden ve ses çıkarmadan çalışıyorduk. Tabi ki evin içinde su şebekesi falan yoktu. Avluda bir kuyusu vardı. Yatsıdan sonra, ertesi güne yetecek kadar kuyudan su çekip plastik bidonlara koyuyorduk ve kimse bizi görmesin diye gündüzleri dışarı çıkmıyorduk. Tuvaleti de avluda idi. Bunun iyi tarafı avlunun ortasında değil, komşuların arka duvarına bitişik idi ve çoğunlukla abdest ihtiyacımızı akşam gidermeye çalışıyorduk ki gündüz yan komşulardan birileri o ara dama çıktığında bizi görmesinler diye. Bu tedbirleri alıyorduk çünkü başka şekilde bu evde kalınmazdı, aynı zamanda aile falan yoktu, bu yüzden görenler şüphelenirlerdi, neden bu şekilde kalıyorlar, kim bunlar derlerdi ve piyasada konuşulurdu. Bu yüzden dikkat çekmemeliydik. Şehid Rehber ile beraber bu şekilde bu evde yaklaşık bir ay kadar kaldık. Ve Şehid Rehber gece–gündüz çalıştı. Yanında bir sürü doküman vardı. Bu dokümanlar daha önce Cemaat tabanından peyderpey gelmişti. PKK’liler ile ilgili bilgiler de vardı. Şehid Rehber bunlar üzerinde uzun uzun çalıştı. Biz bu eve giderken bunları iki çanta halinde beraberimizde götürmüştük.”

Ş.Y. adlı Cemaat mensubu bu konuda şunları söylemektedir: “Şehid Rehber Mardin’e yeni geldiğinde, daha önceden öğrenci evi olarak kullandığımız ancak çok döküldüğü için terk ettiğimiz ve sadece iki odası kullanılabilen evi bir müddet kullandı. Kar yağdığında pencerelere kadar yetişmesine ve ev çok soğuk olmasına rağmen odada sadece bir elektrik sobası bulunuyordu. Bir müddet sonra başka bir ev bulundu ve Şehid Rehber oraya taşındı. Çünkü bu ev hem kullanışsız ve hem de çalışma ortamına uygun değildi. Yeni bulunan ev de yüksek, odaları düzensiz bisküvi kutuları gibi üst üste dizilmişti. Oraya “Kartal Yuvası” ismini vermiştik. Bu arada bazen Batman, Diyarbakır çevrelerine kısa süreliğine gidip gelse de genelde Mardin’de kalıyordu. Daha sonra üç katlı bir ev bulundu ve Şehid Rehber oraya yerleştikten sonra ailesini de yanına aldı. 1992 yılının ikinci yarısıydı.”

M.S. adlı Cemaat mensubu şunları aktarmaktadır: “Şehid Hatip ağabey ile birlikte, en az üç ailenin kalabileceği ve işlerimizi göze batmadan, rahat yapabileceğimiz müsait bir ev bulduk. Ev üç katlıydı ve avluluydu. Avlusu dışarıdan görünmüyordu ve girişi de diğer evler tarafından görünmüyordu. Ailesi en üst kattaydı. Diğer iki kat da çalışma yeri olarak ayarlandı. Bu eve sürekli Cemaat merkezi ile irtibatlı ve üst sorumlu düzeyindeki arkadaşlar gelir ve bir müddet orada kalarak yapacakları çalışmaları Şehid Rehber ile müzakere ederlerdi. Arkadaşların olmadığı gün yoktu.”

M.C. adlı Cemaat mensubu bu konuda şu bilgileri aktarmaktadır: “1992’nin Ağustos ayında Şehid Selahaddin Ürük ağabey Diyarbakır’da yapılan bir operasyonda yakalanmıştı. Bu tarihten önce de Şehid Rehber ile Mardin’de görüşmüştük. Ama evi halen Diyarbakır’da idi. Diyarbakır’dan önce 1992’nin kış aylarında Batman’da Cevzet’in evinde bir süre kalmıştı. Mardin’e gittikten sonra orada 1995’in Kasım ayına kadar kaldı. Ancak 1993’ün baharında birkaç aylığına Bismil yöresinde bir köyde kaldı ve orada görme ihtiyacı duyduğu birçok arkadaşla görüştü.”

Ş.Y. adlı Cemaat mensubu şöyle bir anıyı aktarmaktadır: “Şehid Rehber’in, ailesiyle birlikte Mardin’de bulunduğu dönemdi. Nusaybin’de operasyonlar yapılmakta ve bununla bağlantılı olarak Mardin genelinde operasyonların çapı genişletilmişti. Bu nedenle kaldığımız evlerde gece nöbet tutuyorduk. Hatta gece başlayınca evdeki her arkadaş mutlaka silahını kuşanırdı. Bir gün yine akşam namazını kıldık ve yemek yemeye başladık. Tam bu esnada ben nöbet tutmak için kalkmak istedim. Arkadaşlar; “henüz erkendir, gel yemek yiyelim sonra nöbete gidersin” dediler. Genelde operasyonlar gece yapılıyordu. Bu nedenle gece nöbet tutuyorduk. Meğerse bu esnada evimizin bulunduğu sokak ve çevresi özel harekat polisleriyle dolmuştu. Ve bize yönelik yaptıkları operasyonlar çerçevesinde bir eve baskın yapılmıştı. Dakikalar farkı ile haberimiz olmamış ve görmemiştik. Gece geç saatte operasyonlarla ilgili haber almak için tanınmayan bir arkadaşın evine gittim. Yeni haberleri sorunca bulunduğumuz evin sokağını tarif ederek “ben akşam namazından sonra o sokaktan gelirken sokağın özel harekat polislerince sarıldığını gördüm, her halde oralarda olay olmuştu” diye söyledi. Eğer yanlışlıkla bizim kapımız vurulsaydı herhalde çok farklı şeyler yaşanacaktı.”

 

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.