İnzar Dergisi fıkıh soru ve cevapları

İnzar Dergisi fıkıh soru ve cevapları

Sonradan fiyatının artacağı belli olan bir malı alıp fiyatı artınca satmanın hükmü nedir? Hangi mallar bu şekilde alınıp satılabilir?

SORU-1 Sonradan fiyatının artacağı belli olan bir malı alıp fiyatı artınca satmanın hükmü nedir? Hangi mallar bu şekilde alınıp satılabilir?

CEVAP-1 Bu konuda Rasulullah (sav) şöyle buyurmaktadır: "Malı satmayıp bekleten ne kötüdür. Ucuzluk duyduğunda üzülür. Pahalılık duyduğunda ise sevinir." (Beyheki ve İbni Adi)

Başka bir hadiste de : "Müslümanların pazarına fiyatları artırmak için giren kişiyi, kıyamet günü ateş üzerinde oturtup cezalandırmak Yüce Allah'ın üzerinde bir haktır." (Ahmed, Hakim)

İslam Fıkhında durum şöyledir: İnsanların ihtiyaç duyduğu bir temel ihtiyaç maddesini, pahalılık zamanında satın alarak, çok daha yüksek bir fiyatla satmak için bekletip stoklamak haramdır.

Yani haram şekle girmesi için bu malın;

1-Temel ihtiyaç maddesi olması

2-Kendi mahsulu değil de satın almış olması

3-İki seneye kadar kendi ev ihtiyacından fazla olması

4-Normal ucuzluk zamanında değil de pahalılık zamanında satın almış olması

5-Piyasa fiyatından çok daha yüksek bir fiyatla satmak için bekletiyor olması

6-İnsanların bu mala muhtaç olmaları

7-Bu malın piyasada yeteri kadar bulunmuyor olması

8-Toplumun, bu malı tüketmeye ciddi ihtiyacının olması gerekir.

Eğer yukarıda belirtilen şartlardan her hangi bir şart mevcut değilse malı bekletmek haram değildir. Bekletenin fasık olması veya şahitliğinin kabul edilmemesi gibi bir durum da söz konusu değildir. Her şeyin en iyisini bilen Yüce Allah (cc)’dır. (Fethülbari Cilt 4 Sayfa 438, Envar; Cilt 1 Sayfa 228, İmam Nevevi Fetvaları; Sayfa 132, Hedyetülhabip; Sayfa 131, Fıkhüssünne; Cilt 3 Sayfa 20)

SORU-2 Nikah sırasında ve öncesinde mihir miktarı belirtilmemişse sonradan miktar belirtilebilinir mi?

CEVAP-2 Nikah sırasında ve öncesinde mihir miktarı belirtilmemişse sonradan da olsa mihir miktarı mutlaka belirtilmelidir. Hatta bayanın zifaftan önce, mihir miktarının belirtilmesi ve belirtilen miktarın teslim alınması için erkekten talepte bulunma ve kendisine yanaşılmaktan alıkoyma hakkı dahi vardır.

Mihir miktarının belirtilmesine gelince: Eğer evlenen iki eş kendi aralarında belli bir miktar üzerinde anlaşırlarsa, üzerinde anlaşma sağlanan miktar ne kadar olursa olsun geçerlidir. İster Misil Mehrinin altında olsun, ister üzerinde olsun, ister de misil mehri kadar olsun. Ama eğer eşler miktar üzerinde anlaşamazlarsa o durumda bayanın en yakın bayan akrabalarının (ablaları, yoksa halaları vb.) mihir miktarı geçerli miktar olur. Her şeyin en iyisini bilen Yüce Allah (cc)’dır.. (Bacuri; 2/121, İanetüttalibin; 3/349-350, Muğni İbni Kudame; 7/191, Muğnil Muhtaç; Cilt 3 Sayfa 230, Elfıkhülİslami Ve Edilletühü; Cilt 7 Sayfa 268-271)

SORU-3 Annem amcama bir defaya mahsus olmak üzere süt vermiş. Acaba amcamın kızıyla evlenebilir miyim? (İmam Şafii’nin mezhebine göre)

CEVAP-3 Şafii ve Hanbeli mezheplerinde nikahı yasaklayan süt emzirmesinin en az beş defa gerçekleşmiş olması şart koşulmuştur. Beş defadan daha az sayıda gerçekleşen emzirmenin nikahı yasaklamadığını açıklamışlardır. Delilleri de Hz Aişe’den rivayet ettikleri; “Nikahı yasaklayan süt emzirme sayısını ilk önce Yüce Allah, kesin meydana gelmiş olan on (10) emzirme olarak nazil etmiştir. Daha sonra bu sayı, kesin meydana gelmiş beş emzirme ile neshedilmiştir (değiştirilmiştir). Rasulullah (sav) vefat ettiğinde de bunlar Kur’an’dan olarak okunmaktaydı” şeklindeki hadis-i şeriftir.

İslam alimleri ‘çocuk ne şekilde süt emerse, bir defa sayılır’ konusunda ise toplumun normal örf ve adetlerini geçerli ölçü kabul etmişlerdir. Örneğin çocuk kendi kendine annesinin memesini bırakırsa bu bir defa kabul edilir. İsterse sadece bir yudum süt içmiş olsun. Ama bir memeden diğer memeye geçmek için bırakıp diğerine geçerse bunun tümü bir defa kabul edilir. Memeden bir defada süt sağılıp beş ayrı defada çocuğa verilirse veya beş ayrı defada memeden sağılan süt bir defada çocuğa verilirse güçlü görüşe göre sadece bir defa kabul edilmenin yanında her iki durumda da beş defa kabul edilir diyenler de vardır.

Sütün, çocuk tarafından memeden emilmesi, ağzına boşaltılması, burnuna bırakılması, hatta bir görüşte burun ve ağız dışında her hangi bir şekilde verilmesi arasında fark yoktur. Tüm şekiller nikahı yasaklar.

Şafiilerin bu görüşlerinin yanında Maliki ve Hanefi mezhepleri ve mezhep imamları kadar güçlü görüşleri olan Leys Bin Saad ise nikahı yasaklayan süt emme olayı için her hangi bir sayı sınırlaması koymamışlardır. Bunlara göre çocuk sadece bir damla dahi süt içerse sütünü içtiği bayanın oğlu durumundadır.

Maliki ve Hanefi mezhep alimleri yukarıdaki Hz Aişe’nin hadisini genişçe ele aldıktan sonra bu durumda ayetin genel hükmünün geçerli olacağı kanaatına varmışlardır. Ayet “Size süt veren anneleriniz”(Nisa-23) şeklinde genel hüküm bildirmektedir.

Soru soran kardeşimiz, daha evliliği gerçekleştirmiş olmadığından fetvadan ziyade takvaya dayanarak bir defa dahi olsa annesinin sütünü içen amcasının kızıyla evlenmemesi daha uygundur. Her şeyin en iyisini bilen Yüce Allah (cc)’dır. (Kurtubi Tefsiri; Cilt-3 Sayfa72, Dört Mezhebe Göre Fıkıh; Cilt-4 Sayfa 256, Muğnil Muhtaç; Cilt 3/416 )

SORU-4 Bir kadın, bir hastalığı veya bakmak zorunda kaldığı engelli bir çocuğu gibi bir sebep olmadığı halde doğum kontrolü yapması caiz midir?

CEVAP-4 İslam Dini, genel anlamda neslin çoğalmasını teşvik eder. Konu hakkında Rasulullah (SAV) şöyle buyurmaktadır: “Sevgisi ve çocuk doğurması çok olanlarla evlenin. Çünkü ben, kıyamet günü diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla yarışırım.”

Zahiri Mezhebi alimleri her çeşit doğum kontrolünü haram görmüşlerdir. Delilleri de Ahmed Bin Hanbel (r.a.) ve Müslim’in (r.a.) rivayet ettikleri: “Rasulullah’a (sav) bazı insanlar azil (spermin dışarıda boşaltılması) ile ilgili soru sorduklarında Rasulullah (sav) şöyle buyurdular: “O, gizli cinayettir” hadis-i şeriftir.

Buna karşın bir çok sahabe (r.a.): “Kur’an-ı Kerim nazil olurken Rasulullah’ın (sav) döneminde azil yapardık. Durum Rasulullah’a intikal ettiği halde Rasulullah (sav) bizi alıkoymadı” şeklinde buyurmaktadırlar.

Bütün bu nakiller üzerinde çıkarımlarda bulunan İslam Fakihleri konu hakkında şu görüşleri beyan etmişlerdir:

Ciddi bir hastalığa yakalanan bir bayan, ihtiyaç olması durumunda kökten doğum yapması engellenebilir. Yine doğum yapması durumunda çocuklarda ciddi bir hastalığın söz konusu olması durumunda da kökten doğum engellenebilir. Bu durumlara benzer ciddi bir neden olmadıkça doğurmayı kökten kesen bir işlem yapmak haramdır.

Doğumu kökten kesmek değil de istendiğinde tekrar dönülebilen şeklindeki doğum kontrolünü ise; alimlerin çoğu caiz görmüşlerdir.

Çocukları daha iyi terbiye etmek gibi bir nedene binaen ise mekruh bile değildir. Yine erkek ekonomik olarak fakir ise, veya doğumlar üst üste ise veya bayanın bünyesi zayıf ise kökten kesmeden doğum kontrolü yapmak mübahtır. Bazı alimler, böyle durumlarda doğum kontrolü yapmanın sadece mübah değil, aynı zamanda mendüp (yani iyi, yapılması tercih edilen) olduğunu söylemişlerdir.

Hatta İmam Gazali; Eğer doğum yapması durumunda kadının güzelliğine zarar gelmesi söz konusu ise, eşler doğumu engelleyebilirler” şeklinde görüş beyan etmiştir. Hiçbir neden olmadan yapılıyorsa Şafii Mezhebine göre mekruhtur. Her şeyin en iyisini bilen Yüce Allah (cc)’dır.

(Fıkhüssünne; 2/287-289, Elfıkhül İslami Ve Edilletühü; 3/559)

SORU-5 Namazda iken özellikle camide cemaatle namaz kılarken cep telefonu çalıyor. Bu da cemaatı ve namazın huşuunu kaçırmaktadır. Bu durumda namazda iken telefonu kapatmak caiz olur mu? Namaza halel getirir mi?

CEVAP-5 Namazı bozanlardan biri de namazda iken mazeretsiz ve kasıtlı olarak fazla hareket etmektir.

Mazereti olmadığı halde unutarak fazla hareket ederse mezheplerin ittifakıyla yine namazı bozulur.

Ne kadar hareket ederse fazla sayılır konusunda ise ihtilaf vardır. Bir görüşe göre fazla hareket: Namazda olmayan biri, uzaktan ona baktığında namazda olmadığını zannetmesidir.

İmam Nevevi (r.a.), fazla hareketin takdirini toplumun genel takdirine yani örfüne bırakmıştır.

Namazdayken ayakkabıları çıkarmak, bir elbise giymek veya çıkarmak, burnu bir mendille temizleyip mendili katlayıp yerine bırakmak, yılan ve akrep öldürmek, bir çocuğu boynunda taşıyıp rükuda indirip kalkınca yine omzuna almak gibi hareketler namazı bozmayan hareketler olarak görülmüştür. Çünkü Rasulullah (SAV) namazdayken Hz Ayşe’ye kapıyı açmış, torunu Ümame’yi boynuna alarak rükua giderken indirip kalkınca yine boynuna almış, ayakkabılarını çıkarmıştır. Namazda yılan ve akrebin öldürülmelerini emretmiştir. Namazdayken kıbleye doğru tüküren sahabeye; soluna veya iki ayağının arasına tükürebileciğini açıkladıktan sonra, uzun elbisesinin köşesinden tutup ağza getirip tükürdükten sonra katlayıp eski yerine bırakılabileceğini göstermiştir.

İşte tüm bu olaylara binaen fakihler, ihtiyaç olduğunda ihtiyaç kadar hareket etmeye cevaz vermişlerdir. Örneğin cephede savaşan bir Müslüman veya binek üzerinde sünnet namazı kılan biri için ihtiyaç kadar hareket etmesi namazı bozmayacağı gibi.

Namazdayken çalması durumunda cep telefonunu kapatma konusu da yukarda belirtilen durumlardan biri hükmündedir. Çalması durumunda yapılabilecek en az hareketle cep telefonunu kapatmak en uygunudur. Çünkü hem telefon sahibinin dikkatini, hem de bütün cemaatın dikkatini dağıtmaktadır.

Tabi bundan da daha güzeli; Namaza girerken cep telefonunu kapatarak veya sadece titreşime ayarlayarak namaza girmektir. Zaten çoğu camilerin giriş ve göze ilişen yerlerinde “Cep Telefonunuzu Kapatın” diye yazılar da bulunmaktadır. Hatta imamlar, namaza girerken cemaata bu konuda hatırlatmada bulunmaları da yararlı olabilir. Her şeyin en iyisini bilen Yüce Allah (cc)’dır. (Fethülbari; 1/776-778, Muğnil Muhtaç; 1/199, Fıkhüssünne; 1/258-259, Elfıkhül İslami Ve Edilletühü; 2/15)

SORU-6 Çalıştığım yerde borçla satışımız var. Borcunu geç getirenlerden; şayet olmuşsa zam farkını da alıyoruz. Burada çalışan işçinin İslam’a göre konumu nedir?

CEVAP-6 Şafii Mezhebinde borçla satılan bir malın fiyatı, satış esnasında belirtilen fiyattır. Zaman içindeki enflasyon farkına ve paranın değer kaybına veya fazla değer kazanmasına bakılmaksızın sadece belirtilen miktar verilir. Hanefi mezhebinde ise durum farklıdır.

İmam Ebu Yusuf, paranın değer kaybetmesi veya fazla değer kazanması durumunda, satış esnasında belirtilen miktar değil de bu miktarın kıymeti (değeri) gümüş veya altın cinsinden hesaplanarak ödenecek demiştir.

Yani Ebu Yusuf (r.a), satış dönemindeki paranın altın veya gümüş cinsinden değeri dikkate alınır demiştir.

Toplumun genel maslahatına daha uygun olduğundan fetva ehli, Ebu Yusuf’un görüşüne göre fetva vermişlerdir.

Örneğin; 10 Nisan’da 10 torba şekeri 250 milyona borçla alan şahıs, üç ay sonra Temmuz’da parasını ödemeye giderse, 10 Nisan’ da 250 milyonla kaç gram altın veya gümüş alınabiliyorduysa o gramlardaki altın veya gümüşün değerini ödeyecek.

Soruda belirtilen durum da böyle bir durum olduğundan Ebu Yusuf’a göre caiz olan bir durum olduğundan orada çalışan bir Müslüman için herhangi bir sakınca yoktur inşallah. Her şeyin en iyisini bilen Yüce Allah (cc)’dır. (İbni Abidin; 4/533, Elfıkhül İslami Ve Edilletühü; 4/410, Hedyetül Habip; 163)

İnzar Dergisi

İslam Kuran Haberleri

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.