Kema Salleyte

Kema Salleyte

Vakit geç oldu artık, inmelisin şehre benim güzel yüzlümBir emanet yüklenmelisin yanaklarına İbrahim’den

.....

Vakit geç oldu artık, inmelisin şehre benim güzel yüzlüm

Bir emanet yüklenmelisin yanaklarına İbrahim’den

Dudaklarından düşürmemelisin “Kema salleyte”yi!

İbrahim’in Rabbiyle olan bu sıcak bağlantın hiç kesilmesin!

Varsın hep eğri büğrü olsun yolları, geçitleri bu şehrin

Sen hiç eğilmeden, bükülmeden İbrahim gibi dimdik yürümelisin!

Şehir sussun, ayak seslerinin ritmine kaptırsın kendini

Adımların ne söylüyor, varsın kim ne anlarsa anlasın!

Ruhsuz beton yığınlarından geçerken acıyarak dokunmalısın

Sıcak bir rütubet zerketmelisin soğuk sütunlarından

Farketsin de bu sıcaklığı herkes,

Balkonlara camlara koşuşsun

Şehrin dini adına seni karşılayan bilboardlara hiç aldırmamalısın

Yanar döner vitrinlere hiç yüz vermeden geçip gitmelisin!

“Ben hiç sevmem yaldızları, yıldızları!” diye dudak bükmelisin

“Ben hiç sevmem böyle yanıp yanıp sönenleri!”

“Ben hiç sevmem böyle kaybolup kaybolup gidenleri!”

“Yerleri gökleri Yaradana çevirmişim yüzümü!” diye haykırmalısın

Mahşer gibi kaynayan şu en büyük mabedin,

Yani en büyük marketin yanından geçerken biraz durmalısın

Küçük bir taş alıp fırlatmalısın vitrinden kıblesine

Dalıp gittikleri alış veriş ibadetlerini ifsad etmelisin,

huşularını bozmalısın, biraz tedirgin etmelisin!

Arada bir yavaşlatmalısın adımlarını güzel yüzlüm,

Cebindeki küçücük aynayı çıkarıp bakmalısın!

Gözlerindeki ışık yerinde mi?

Yanaklarındaki emanet duruyor mu,

emin olmalısın,

kendi gözlerinle bizzat görmelisin!

Ortalarına doğru yaklaşınca bu zavallı kentin

Elinle şöyle bir yoklamalısın kendi yüreğini

Yüreğindeki okyanusların dalgalarını kulaklarınla duymalısın!

Sonra, başka duyanlar var mı bu sesi,

etrafına şöyle bir bakmalısın;

Simitçiler, mendil satan çocuklar ve boyacılar duyacak,

arka sokaklar duyacak, şehrin ötekileri duyacak

ilk önce onlar fark edecek gözlerindeki ışığı,

yanaklarındaki alevi.

Avuçlarına almalısın onların üşüyen ellerini,

nefesinle ısıtmalısın,

ve birlikte yürümelisin yolun bundan sonrasını

Varsın homurdansın birileri şehrin görüntüsünü bozdunuz diye

Hiç aldırmamalısın metal sesli anonslarına,

kırmızı ve turuncu alarmlarına

Kentin ortasına, yuvarlak noktasına vardın ya güzel yüzlüm...

İşte tam orada durmalısın!

Merasim kullarının betonlaşmış gözlerinin içine içine bakmalısın

Onursuz duruşlarını,

yüzlerine oturmuş karanlıklarını,

acizliklerini bir bakışta görmelisin

“Siz işte busunuz, bundan ibaretsiniz!” diye

bizzat kendilerine göstermeli, orta yere koymalısın!

Dayandıkları, yaslandıkları takozlarını altlarından çekip almalısın!

Sığındıkları örümcek ağlarını şehadet parmağınla bozup dağıtmalısın

Ve İbrahim gibi öyle bir söz etmelisin, öyle bir söz etmelisin ki,

şuralarından, yani ta yüreklerinden vurmalısın,

bütün ölçülerini, tartılarını bozmalısın

Varsın kısa devre yapsın şehrin damarları,

sinir hatları birbirine karışsın!

Artık her yer İbrahimce ettiğin sözlerle çalkalansın

Şehir üzerine üzerine gelsin, halka halka kuşatsın,

insanlar bir bir önünden geçsin,

öfkeyle parmaklarını sana uzatsın;

“İşte buydu, işte buydu!” desin bağırsın

“İşte buydu ayak sesleriyle kulaklarımızın ahengini bozan!

“İşte buydu bakışları hiç bizim bakışlarımıza uymayan!

“İşte buydu caddelerimizin manzarasını bozan!

“İşte buydu ilahlarımıza dudak büken, dil uzatan!

“İşte buydu arka sokakları ayağa kaldıran!”

“İşte buydu ötekileri kışkırtan!” diye haykırsın

Kıyametler kopsun, yer yerinden oynasın

Bütün genel kurullar olağanüstü toplansın,

masaların üstü dosyalarla dolsun taşsın

Beyanatlar verilsin, demeçler yayınlansın

Karanlık mağaralardan devler homurdansın

Kara cüppeliler birbirlerine eğilsin, fısıldaşsın

Sonra imzalar atılsın, kalemler kırılsın,

Oy birliğiyle yakılma kararın alınsın!

Sonra dergilerden, gazetelerden bir dağ yığılsın

Düğmelere basılsın, flaşlar patlatılsın,

ekranlar üst üste yığılsın, mancınık tepeleri kurulsun!

adet yerini bulsun diye de

son bir sözün, son bir arzun sorulsun

Sonra dudaklarına kilitlenip kalsın şehir,

“Yanlış anlaşıldım,

“Demek istedim ki,

“Ben aslında...” gibisinden

bir dönüş, bir özür beklesin dursun

Ve birden kulaklar

“Hasbünallahü veni’melvekîl” diye haykırışınla çınlasın

Yeşeren yamaçlarından tatlı bir tebessümle inerken

halk yollarına dizilsin

Seninle yüz yüze gelenler gözlerine asla bakmasın, bakamasın!

Zaten bakamazlar ki güzel yüzlüm

Bakmak isteyenler sadece yanaklarına baksın

şaşırıp kalsınlar yanaklarında İbrahim’i görünce

Fakat sen yine de onlara gözlerini, gözlerini göstermelisin!

Görsünler Nemrud’a kul olmak neymiş, Allah’a kul olmak neymiş!

Görsünler de bunun farkıyla yansınlar, dövünsünler, çarpılsınlar!
 

İnzar Dergisi

İslam Kuran Haberleri

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler