KHK'ya ihtiyaç yok

Ses sanatçısı Muazzez Ersoy, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a şöyle seslenmiş:

“Türk müziğine ağırlık verilerek bir şeyler yapmanızı istirham ediyorum. Müziğimiz bitmiş durumda. Gençler popüler müziğe kaymış durumda”.

Muazzez Ersoy, Kemalist sol kesimin Erdoğan için kullandığı “Tek adam” lafına kendini fazla kaptırmış anlaşılan.

Hürriyet’ten Ahmet Hakan, “Ne yapsın Cumhurbaşkanı? Bir KHK çıkarıp... “Bundan böyle Türk müziği dinlenecek” mi desin?” diye sormuş; ama mesele o kadar basit değil.

Bir dönem biliyorsunuz KHK’ye bile ihtiyaç duyulmadan “Tek adam” rejiminde müziğe müdahalede bulunulmuş.

Biraz eskilere doğru gidelim…

1934 yılı başları…

“Muasır medeniyetler seviyesine yükselme” tartışmaları son hızla devam etmektedir. Kıyafet, alfabe, ve kanunlar neredeyse hallolmuştur; ama müzikle ilgili sıkıntılar vardır.

Bu tartışmalara son noktayı Mustafa Kemal koydu. 1934 Kasım’ında Büyük Millet Meclisi’nin açılış konuşmasında o yıllarda dinletilen müziğin (Klasik Türk müziği) yüz ağartacak değerde olmaktan uzak olduğunu ifade ederek, “ince duyguları, düşünceleri anlatan yüksek deyişleri toplamak ve onları son musiki kurallarına göre işlemek” gerektiğini söyledi. Mustafa Kemal’in bu konuşmasının hemen ertesinde İçişleri Bakanlığı, İstanbul ve Ankara radyolarında Türk müziği yerine yalnızca “Garp tekniğiyle bestelenmiş” parçaların çalınacağını açıkladı.

Bu yasak, 1936 yılının ikinci yarısına kadar sürdü.

Demek ki “Tek adam” rejimlerinde halkı kültürel değişime zorlamak, yeni müzik türleri oluşturmak için KHK’lere pek de gerek yokmuş.

“Ama bu tip şeyler yapmak Mustafa Kemal’e yakışıyordu” diyorsanız benim diyeceğim bir şey kalmaz.

Ben şimdi size Kemalist sol ideolojiye bağlı olduğunu ve bu arada “sanat faaliyetleri” ile de meşguliyeti bulunduğunu söyleyen birinden söz edeceğim.

Adı Levent Üzümcü…

Kendisi için sosyalist diyor; ama Allah aşkına aşağıdaki ifadelerine bir bakın da sosyalist mi, faşist mi siz karar verin.

“Atatürk’ü sevmeyen, onun fikir ve ideallerini geliştirip paylaşmayan her türlü şahıs, bu vatanın en büyük hainidir.”

“Böyle despotik, böyle dayatmacı, böyle faşist bir zihniyet solun içine nasıl sızdı” diye düşünüyorsunuz; ama kendinizi fazla yormanıza gerek yok!

Zaten vardı da biz göremiyorduk belki.

Ama yine de sormak lazım.

Öyle ya…

“Bu vatan” konusunda hain tespit etme hakkını kim sana verdi?

“Atatürk’ü sevmek” mecburi mi? Sevmeyene zorla mı sevdireceksiniz?

“Onun fikir ve ideallerini geliştirip paylaşmak” neden herkes için vazife olsun?

Sevgi Bakanlığı, toplumsal hafıza kaybı, big brother, iki kere iki beş…

Bir an sanki George Orwell romanları okuduğunuzu düşündünüz, öyle değil mi?

Bunların hepsi bir yana…

Merak ediyorum, acaba Levent Üzümcü, Mahmut Esat Bozkurt’un Atatürk’ün onayından geçmiş olan kitabındaki faşizme yaptığı övgüleri, Atatürk döneminde atılan “Kemalist Türkiye’den faşist İtalya’ya selam” manşetleri için ne düşünüyor?

Aslında “hain” nitelemesinden yola çıkarsak Levent Üzümcü’nün bu konuda da “fikir ve idealleri” paylaştığı anlaşılır.

Ama yine de öyle görünüyor ki, Muazzez Ersoy meseleyi yanlış anlamış.

Son cümle olmadı mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.