Kürtlerin derin partisi yolda

Kürtlerin derin partisi yolda

Haber10 yazarı Ömür Çelikcan HÜDA PAR'ın kurulmasıyla ilgili öngürülerini ve tahminlerini sıralarken, geçmişi diline dolayarak iftiralarda bulunmayı da ihmal etmiyor

Haber10 yazarı Ömür Çelikcan HÜDA PAR'ın kurulmasıyla ilgili öngürülerini ve tahminlerini sıralarken, geçmişi diline dolayarak iftiralarda bulunmayı da ihmal etmiyor. Milliyetçi muhafazakar kesimin olaylara bakış açısı devlet eksenli olmaktan bir türlü kurtulamıyor! Her şeyi devletin ali menfaatleri doğrultusunda değerlendiren ve devleti bir nevi masum, hata işlemez ve kutsal bir mekanizma sayan bu kesimler, devletin uyguladığı inkarcı uygulamalara, baskı ve zulümlere karşı haklarını arayan herkese karşı bir kuşku ve altında başka güçleri arama şüpheciliği kendilerinde bir hastalık halini almıştır. Dolayısıyla yaptıkları değerlendirmelerde, bu ruh hastalığı devamlı kendini göstermektedir.

Yazarın diğer bir saplantısı HÜDA PAR’ın programını değerlendirirken, bazı bölümlerin PKK/BDP ile paralel görüşler içerdiği yönündeki ifadelerdir. Bunlar bir türlü bazı gerçekleri anlamıyor ya da anlamak istemiyorlar. Temel insan haklarını ilgilendiren Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarının tanınmasıyla ilgili konuların HÜDA PAR’ın programında yer alması doğal bir şey olup insan olan herkesinde savunması gereken bir konudur. Dolayısıyla bunu PKK veya bir başkası savunuyor diye karşı çıkmak, ya da bir suçlama vesilesi kılmak ancak akıllarından zoru olanların yapabileceği bir iştir.

Söz konusu yazarın yazısı…

Dış odaklı Türkiye’yi istikrarsızlaştırma operasyonlarının etkisizleştirildiği süreçte, milli ve şahsiyetli sürdürülebilir bir dış politikanın olabilirliği, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde çıtayı yükseltmesini gündeme getirdi. Doğal olarak akil adamların ülkeyi yönetirken küresel ölçekli düşünmeleri söz konusu. Halkının değerleriyle, kültürel gerçekleriyle barışık ve geçmişiyle yüzleşebilen yönetim anlayışı, Ak Parti’yi % 50’nin üstünde seçmen desteğiyle iktidarda tutuyor. Erzurum Kongresi’nde Kürt ve Türklerin müşterek kader tespitinde bulundukları için günümüzde, Türkiye Cumhuriyeti’nin esas unsurunu teşkil eden Kürt ve Türklerin katılımıyla konjonktüre denk bir rota çiziliyor, milletin hâkimiyetini tesis etme kararlılığı gösteriliyor. Türkiye’nin yarım asırdır mücadele ettiği terör örgütünü tarih sahnesinden silmek için başlattığı tarihi hamlenin, Kuzey Irak ve Suriye Kürtlerini de dolaysız etkileyeceği açık. Suriye’deki gelişmeleri yakından takip edenler, Öcalan’a sadakatleriyle bilinen ve Suriye’de silahlı bir örgütlü güce sahip Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) Suriye’nin dengelerine olan etkisi konusunda hemfikir. Türkiye’nin Öcalan ve PYD üzerinden Suriye’deki gelişmelerde kendi lehine bir tablo oluşturmak istediği düşünülüyor. Bunun gerçekleşebilmesi için İmralı görüşme tutanaklarının asparagas şekilde medyaya servis edilmesi de, muhtemelen Öcalan’ın Kürt coğrafyasındaki çizilen imajını düzeltmeye ve nüfuzunu yükseltmeye yönelik operasyon.

Türkiye’nin toplumsal, siyasal, kültürel ve iktisadi dinamiklerini harekete geçirerek, sırtındaki terör kamburundan kurtulma kararlılığı, hem ülke içinde hem de ülke dışında şaşkınlıkla takip ediliyor. 28 Şubat 2013 tarihli Financial Times gazetesinin analiz bölümünün ilk sayfasının tümünü kaplayan bir makale, Ankara ile Abdullah Öcalan arasında yürütülen barış görüşmelerini konu alıyor. Makaleyi kaleme alan Daniel Dombey; Ortadoğu'da değişimlerin yaşandığı günlerde bu görüşmeler sonucunda bir anlaşmanın çıkmasının Ankara'nın bölgesel bir güç olma hedefine doğru atılmış büyük bir adım olacağını belirtiyor. Financial Times, bununla hemfikir olmayanların da bulunduğunu; bu kişilerin, aralarında Kürt belediye başkanlarının da bulunduğu binlerce kişinin mahkûm edilmesini, Kürtçe eğitimin sağlanmamış olmasını ve ufak partilerin meclise girmesini engelleyen %10'luk barajın hâlâ yürürlükte olmasını eleştirdiğini yazıyor.

Medyaya servis edilen görüşme tutanaklarında Öcalan’ın, direktiflerini almaya gelen BDP heyetine Türkeş’ten Fethullah Hocaefendiye kadar uzanan bazı ithamlarda bulunması oldukça düşündürücü. Sembol isimlerinin Florida ile özdeşleştirilerek tutanaklarda yer alması, isimlerle irtibatlı müesses yapılara, aba altından sopa gösterildiği şeklinde yorumlanabilir. Anlaşılan görüşme tutanakları üzerinden birileri mesajlaşıyor ya da restleşiyor. Sokrat’ın bilgiyi doğurtma yöntemi misali, önce kafalar karıştırılıyor, şimdiye kadar doğru ve yanlış bilinenler yer değiştiriyor. Toplumu kutuplaştırmaya yönelik tüm argümanların ezber bozan yeni telkinlerle silindiği görülüyor. Neden acaba? Gerek örgütün talepleri ve ideolojisi doğrultusunda 45 yıla yakın bir süredir silahlı mücadeleyi benimseyen kitlenin gerekse terörle mücadelede yakınlarını kaybeden ailelerin ikna edilmesi, sürecin doğru ve hedeflenen sonucu vermesi için elzem. Yarım asırdır birbirlerinin insan kaynaklarına oldukça yıpratıcı şekilde zarar veren, bölgenin fiziki coğrafyasını ve insanların ruh ve gönül dünyalarını tahrip eden tarafların, aynı masada görüntülenmesi elbette çok zor ve bir kadar da can yakıcı, can sıkıcı.

İmralı görüşmelerinin yol açtığı sosyal depremin artçı sarsıntıları ara vermeden sürecek. Daha şimdiden Muharrem İnce’nin başını çektiği Ulusalcı bir grup milletvekili sözde Ak Parti’yi ama aslında CHP genel başkanını hedef alan çıkış yaptılar. CHP içindeki Kürt kökenli milletvekillerinin partilerinin süreç aleyhine söylem ve tutumlarından rahatsız olduğu biliniyor. Belki önümüzdeki günlerde bir dizi istifaların yaşanmasına tanık olacağız. MHP tabanında, parti lideri ve yönetiminin sürece tepkilerinin yetersiz olduğu şeklinde genel bir kanı hâkim. Ancak kısa süre önce gerçekleştirilen parti genel kongresinde genel başkanlığa aday olan Koray Aydın’a destek veren il teşkilatlarının kapatılması, parti tabanının suskunluğunu anlaşılır kılıyor. Partide kazan kaynıyor kaynamasına da kazan kaldıran olur mu onu da hep birlikte göreceğiz.

Bölgede devletten hak talep eden sadece PKK/BDP değil. PKK ile savaşında hatırı sayılır kayıplar veren Hizbullah, geçmişte PKK örneğinde olduğu gibi bölgedeki diğer İslami cemaatlere yönelik baskı ve tedhiş politikaları izleyerek diğer cemaatlerin alandan çekilmesi sağladı. 17 Ocak 2000’de Beykoz operasyonunda Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun öldürülmesiyle devletin gerçek yüzü ve gücüyle yüzleşen örgüt, taktik değiştirerek yasal zeminde varlığını sürdürdü. Önce Mustazaf-Der adı altında Hz Peygamberi anma toplantıları ile kendisinden söz ettirdi. Ancak Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde organize ettikleri etkinliklerle binlerce kişiyi bir araya getiren Mustazaf-Der'in mahkeme kararıyla kapatılması, örgütü söylem değişikliğiyle yasal zeminde siyasete yöneltti. Aralık 2012’de Hür Dava Partisi kuruldu.

Müthiş bir öngörüyle adeta siyasi medyumun gözetiminde bir kaç yıl öncesinden hazırlanan parti programının İmralı sürecine işaret ettiği görülüyor. Hür Dava Partisi (Hüda-Par)’ın, programında mevcut siyasi partilerin hiçbirinin kendi temsilcisi olarak görülmediği, birçok düşünce sahibi ve kesimin talep ve telkinleriyle bu siyasi hareketi kurma zamanı geldiğine inanılarak yola çıkıldığı belirtilmektedir. Parti programı incelendiğinde PKK/BDP’nin siyasi ve kültürel taleplerinden çok da farklı olmadığı görülüyor. Bkz http://www.hudapar.org

Programda göze çarpan ilginç maddelerden birisi Diyanet İşleri Başkanlığının özerkleştirilmesidir. Partinin Kürt sorununa bakış açısı da; Kürt realitesinin tarifiyle ortaya konulmaktadır. Programa göre; Ortadoğu’nun en eski kavimlerinden biri olan Kürtler; doğuda Zağros Dağları’ndan batıda Toros Dağları’nın doğusuna, kuzeyde Karadeniz Dağları’nın güney kesiminden güneydoğuya doğru Basra Körfezi’nin kuzeyine yaklaşan, kuzeydoğuda Kafkasya içlerine uzanan, güneybatıda Halep’in kuzey hattını bulan Kürdistan diye adlandırılan coğrafyanın merkezinde yoğunlaşan, Kürtçe konuşan bir halktır. Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olduğu nitelemesinden vazgeçilerek Kürtlerin varlığı anayasal olarak tanınmalı, Türkler ve Kürtler, ülkenin asli kurucu halkları olarak kabul edilmelidir. Kürtçe, Türkçe ile beraber ikinci resmi dil olarak kabul edilmeli, Kürtçe aynı zamanda eğitim dili olmalıdır. Yeterli talep olması halinde anadili farklı olan diğer vatandaşların da kendi dillerinde eğitim alabilmelerinin önü açılmalıdır. İlköğretim öğrencilerine okutulan, ırkçılık kokan ‘Andımız’ ve benzeri metinler kaldırılmalıdır. Muhtelif yerlerde yazılan ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ gibi yazılar silinmeli, "Bir Türk dünyaya bedeldir." şeklindeki ırkçı söylemlere son verilmelidir. Zulüm ve ayrımcılık uygulamış olan tarihi şahsiyetlerin isimlerini taşıyan okul, kışla, cadde, sokak ve benzeri yerlerin isimleri derhal değiştirilmelidir. Başta vatandaşlık tanımı olmak üzere, anayasa ve sistemin bütün resmi literatürüne hâkim olan Türklük esaslı dışlayıcı ve ayrımcı söylem terk edilmelidir. İsimleri değiştirilen yerleşim yerlerine eski adları geri verilmelidir. Bölgede çok yönlü sorunlara yol açan koruculuk sistemi derhal lağvedilmeli, ancak mağduriyetlere de sebebiyet verilmemelidir.

Sabrın sonu selamet denir. Bunca göz ve zihin yorgunluğuna değebilecek malumat bu satır aralarında gizli. PKK ile Hizbullah’ın masaya oturtulmasına birkaç yıl önce verilecek tepki sanırım hadi ordan olurdu. Oysa bugün gelinen nokta haber bombardımanlarından sonra sürecin kanıksandığı bir duyum ve doyum eşiğidir. Devlet ile PKK’yi masada buluşturan kolektif akıl, Hizbullah ile PKK’yi aynı partinin saflarında buluşturmayı tasavvur ediyor. Aynı coğrafyanın aynı kültürün aynı toplumun düşman kardeşlerinin aynı partinin listesinden seçimlere girecek olması söz konusu. Bekleyelim ve görelim…

Haber10

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.