Lice depremi hafızalardaki yerini koruyor

Lice depremi hafızalardaki yerini koruyor

Diyarbakır'ın Lice ilçesinde meydana gelen ve 2 binden fazla kişinin hayatını kaybetmesine neden olan 6,6 büyüklüğündeki deprem, hafızalardaki yerini koruyor.

Diyarbakır'ın Lice ilçesinde 6 Eylül 1975 tarihinde meydana gelen ve 2 bin 385 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan 6,6 büyüklüğündeki depremin üzerinden 42 yıl geçti.

8 bin 149 binanın hasar gördüğü veya yıkıldığı ve 144 kilometrelik karayolunun kullanılamaz hale geldiği deprem, hafızalardaki yerini korurken, depremzedelerin sorunlarının büyük bir kısmı çözüme kavuşmuş değil.

Deprem üzerine araştırmalarda bulunan Dicle Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümü Genel Jeoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. M. Şefik İmamoğlu, deprem ve depremlere karşı alınması gereken önlemler hakkında açıklamalarda bulundu.

Türkiye Diri Fay Haritasına bakıldığında her tarafında kırmızı ile gösterilen aktif fay hatlarının geçtiğini belirten İmamoğlu, Türkiye'nin dünyanın önemli deprem bölgelerinden biri üzerinde yer aldığını söyledi.

Önlem alınması halinde depremlerin doğa olayı olarak kalacağını dile getiren İmamoğlu, konut inşa edilmeden önce zemin etüdünün mutlaka yapılması gerektiğini ifade etti.

Depremlerin, yeryüzünde kırılma şeklinde kendini gösteren fay hatları boyunca belli noktalarda biriken enerjinin artık orada o hareketi engelleyemez duruma geldiği anda enerji boşalımı şeklinde meydana geldiğini anlatan İmamoğlu, "Depremler ortalama 100 kilometre kalınlığında olan yer kabuğunun altındaki sıvı halde bulunan magma içindeki bazı radyoaktif parçalanmalar sonucu belli noktalarda çok yüksek sıcaklıkta bölgelerin oluşması ve bu bölgelerde 'konveksiyon akımı' dediğimiz bazı akımların meydana gelmesi ve bunların yer kabuğunu iki tarafa doğru ısıtarak germesi ve parçalaması ile oluşan levha hareketleri sonucu meydana gelir." dedi. 

Böyle olduğu zaman o kabuktaki belli yerlerde parçalanmaların meydana geldiğini bildiren İmamoğlu, sözlerine şöyle devam etti: "O parçalanma sonucu yer kabuğunun bir tarafı diğer taraftan uzaklaştırılır veya birbirine yakınlaştırılır. Bu uzaklaştırma ve yakınlaştırma esnasında belli yerlerde hareketlenme olur. Bu hareket sonrası zayıf zonlarda kırılmalar meydana gelir. Fay hatları boyunca bir taraf diğer taraftan uzaklaşırken, başka bir tarafta zayıf kırık hatlar boyunca yer kabuğu başka bir kabuk parçasının altına dalıyor veya kabuk parçaları yan yana kayarak yanal atımlı fayları oluşturmaktadırlar. Bu şekilde yeryüzünde hiçbir saniye dahi durmayan sürekli bir hareketlilik meydana geliyor. Bu hareketliliğin olduğu belli kırık hatlar vardır. O kırık hatlardaki hareketliliği engelleyen belli noktalarda enerjinin birikmesi sonucu o enerjinin o bölgeyi kırmasıyla orada deprem meydana geliyor. Depremler her noktada oluşmuyor. Yeryüzünde fay hatları boyunca olan hareketliliği engelleyen belli noktalarda biriken enerjinin, o bölgenin artık orada o hareketi engelleyemez duruma geldiği anda kırılarak enerjinin boşalması sonucu büyük sarsıntılar meydana geliyor. O sarsıntı, kırılan bölgenin büyüklüğüne bağlı olarak belli bir alanı kaplayabiliyor."

"Deprem 5,5-6 şiddetinde veya daha büyük olduğunda bazı binaların yıkılmasına neden oluyor"

Deprem büyüklüklerinin meydana gelen kırığın büyüklüğüne göre 2 tür olduğunu belirten İmamoğlu, "Bunlardan bir tanesi rihter ölçeğine göre olan mamagnitüd değeri, diğeri ise Mercalli'ye göre olan yıkım etkisidir. Deprem çok derinlerde meydana gelirse yeryüzüne gelene kadar etkisi biraz sönümlenebilir. Bu durumda çok derin depremlerde çok büyük yeryüzü tahribatı olmayabilir. Ancak Türkiye'deki gibi yeryüzüne yakın alanlarda meydana gelen depremler, ciddi yıkımlara neden olabiliyor. O fay hattı boyunca hareket eden kitlenin büyüklüğüne bağlı olarak bir deprem şiddeti meydana geliyor. Her an depremler oluyor ancak 3-4 şiddetinde olduğunda hissedilebiliyor, 5 şiddetinde olduğu zaman binalarda ufak tefek çatlamalar yapabiliyor, 5,5-6 şiddetinde veya daha büyük olduğunda ise bazı binaların yıkılmasına neden oluyor. Yıkıcı etkisi ne kadar yüksek olursa o kadar can ve mal kaybına neden olabiliyor." ifadelerini kullandı.

"Körfez depremi, alınması gereken önlemler konusunda milat oldu"

Lice depremi öncesinde devletin belli önlemler aldığını ama bunların evrak tamamlama şeklinde yapıldığını söyleyen İmamoğlu, "Lice depremi 6 Eylül 1975 tarihinde saat 12.20 civarında meydana geldi ve 23 saniye sürdü. Lice depremi olduğu zaman Türkiye'de o zamana kadar epeyi depremler olmuştu. Devlet belli bir şekilde bazı önlemler almıştı. Mesela o zamanki Bayındırlık Bakanlığının deprem bölgelerinde yapılacak yapılar hakkında yönetmelikleri vardı. Ancak o yönetmeliklerin uygulanışı sırasında şu andaki kadar üzerinde durulmuyordu. Yani bir evrak tamamlanma şeklinde karşılanmaya çalışılıyordu ve müteahhitler bile pek üzerinde durmuyorlardı. O dönemde 1939 Erzincan depreminde 40 bine yakın insanımız hayatını kaybetmişti. Buna rağmen konu hiç önemsenmiyor ve ciddi bir ders alınmıyordu. Çünkü bu deprem taşrada meydana gelmişti. Ancak onu takip eden süreç içinde peş peşe çok büyük depremler meydana geldi. En son 1999 Körfez depreminde Türkiye'nin sanayi kalbini vuran 7,4 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Bu deprem alınması gereken önlemler konusunda bir milat oldu. Körfez depreminden sonra ciddi önlemler alınmaya başlandı. Devlet artık bu gibi durumları sadece yönetmeliklere koymakla yetinmedi ve şu anda ciddi bir şekilde takip ediliyor. Her gün biraz daha üzerinde duruluyor. Gerek AFAD, gerekse Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ciddi bir şekilde takip ediliyor ve üzerinde duruluyor.” diye belirtti.

"Fay hatlarımızın çoğu ciddi bir şekilde incelendi"

"Bütün yapılarda yapıyı yapacağınız zaman önceden ciddi bir şekilde zemin etüdü yapmanız gerekiyor." diyen İmamoğlu, "O zeminin sizin yapacağınız binayı taşıyıp taşıyamadığını, binanın yapılacağı yerin deprem riski dâhil olmak üzere heyelan, taşkın ve benzeri diğer bütün doğal afet risklerine karşı durumunu göz önüne alarak ciddi bir şekilde jeolojik raporlar hazırlanıyor. Devlet bunun üzerinde ciddi bir şekilde duruyor. Şu anda çok ciddi bir şekilde bütün kırık hatlarımız, fay hatlarımız detaylı bir şekilde incelendi. Buna göre deprem haritalarımız yenilendi. Şu anda tekrar tekrar yapılan araştırmalar sonucu yeni faylar haritalara ekleniyor. Türkiye'nin imkânı el verdiği müddetçe belli yerlere 'sensör' dediğimiz algılayıcılar konuluyor. Daha ciddi bir şekilde yer altındaki hareketlilik inceleniyor. Anlık olarak bunlar belli bir merkezde AFAD ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından toplanıp www.deprem.gov.tr adresinde yayınlanıyor." şeklinde konuştu.

"Bölgemiz dünyanın önemli deprem bölgelerinden biridir"

Türkiye'deki fay hatlarından da bahseden İmamoğlu, "Türkiye Diri Fay Haritasına baktığımızda her tarafının kırmızı fay hatları ile dolu olduğunu görüyoruz. Dünyanın bazı yerlerinde bir tek aktif hat göremezken burada her tarafın aktif hatlar ile dolu olduğunu görüyoruz. Biz bunların sismik etkisine baktığımız zaman her gün olan depremleri bir nokta haline haritaya koyarsak bütün Türkiye haritasının kırmızı noktalarla dolacağını görürüz. Sonuç olarak bölgemiz dünyanın önemli deprem bölgelerinden bir tanesidir. Biz hiçbir kuvvetle o depremi engelleyemiyoruz, o deprem günü geldiğinde mutlaka olacak. Şu ana kadar yapılan çalışmalarla depremin hangi hatlarda olabileceğini biliyoruz ama hangi gün ve ne zaman olacağı daha dünya üzerinde belirlenememiştir. Dolayısıyla bizim şunu bilmemiz lazım: Bizim bölgemiz deprem bölgesidir. Depreme uygun yapı inşa ettiğimiz müddetçe deprem bir doğa olayı olur. Biz buna uymadığımız zaman sürekli afete neden olur, büyük can ve mal kayıplarına neden olur. Hiçbir zaman gevşek davranmamalıyız, yaptığımız her binayı depreme dayanıklı olarak yapmalı ve daha iyisini nasıl yaparız endişesinde olmamız lazım. 'Uzun süre deprem olmadı, o zaman bir şey olmaz.' deyip geçiştirmemek lazım. Uzun süre deprem olmadığı zaman onu bir avans gibi algılayıp o süreçte daha iyisini yapmak lazım. İnşallah halkımızda deprem bilinci oluşur. Halkımızda bu deprem bilinci oluştuktan sonra da bir tahribata neden olmadan bu yer sarsıntıları olup gider." dedi.

Lice depreminin mağdurları ise yaşanan depremin tahribatının gözlerinin önünden gitmediğini belirttiler.

Mağduriyetlerinin giderilmediğini ifade eden depremzedeler, depremden 30 yıl sonra kendilerine verilen deprem konutlarının, vadeleri gelmeden faizi ile istenmesine tepki gösterdiler.

Lice'nin Saydamlı (Şaxûr) köyünde oturan Hasan Akyürek (78), kendi köylerinde herhangi bir ölü ya da yaralının olmadığını, evlerinde maddi hasar oluştuğunu söyledi.

"Bir köyde 83 kişi hayatını kaybetti"

Deprem olduğunda sadece Yaprak (Tûtê) köyünde 83 kişinin hayatını kaybettiğini ifade eden Akyürek, "Deprem olduğu vakit ben dağda yaprak kesiyordum. Öğleye doğru abdest alıp namaz kılmak için yaprak toplamaya ara verdim. Abdest almaya gittiğimde yemek için torbamdan bir salatalık çıkardım. Tam salatalığı yerken baktım karşımdaki dağ komple duman, aynı rüzgâr gibi duman geliyordu. Ondan sonra ağaçların ucu yere değiyordu ve tekrar havaya kalkıyordu. Ardından her yer komple karanlık oldu. Köy de gözükmüyordu gelen dumandan. Ondan sonra birkaç el silah da sıktılar. Köydekilerin yardım istediğini düşünerek köye doğru koştum. Köye vardığımda köylüleri köyün üst tarafında gördüm. Bizim köyde ölü yoktu, yaralı da yoktu elhamdülillah. Yalnız evler hasar görmüştü. Köyün ön tarafında bazı evlerin duvarları yıkılmıştı. Deprem Lice merkezi tarafında çok fazla şiddetliydi, biz Bingöl tarafına düşüyoruz, tam Bingöl’ün sınırındayız. Bizim tarafta hasar oldu fakat ölü yoktu. Ama Lice tarafında çok kişi hayatını kaybetti. Hatta Yaprak köyünde 83 ölü vardı. Ondan sonra devlet yetkilileri geldi. Yardım, yiyecek, battaniye, çadır verdiler, çadırda kaldık." ifadelerini kullandı.

Depremden sonra olan sarsıntılardan korktuklarını anlatan Akyürek, şunları söyledi: "Depremi yeni yeni görmüştük, sarsıntılardan korkuyorduk. O kışın ta ilkbahara kadar devamlı hafif sallanmalar vardı. Biz de eve gitmiyorduk, çadırda kalıyorduk. Kar vardı, o karın içinde çadırda duramıyorduk. Evlerin arka tarafı tek katlıydı, ön tarafının altı ahırdı, üstü de evdi, biz orada kalıyorduk. Bazen sallanıyordu, millet dışarı kaçıyordu. Mühendisler geldi, benim evimin kenarında çatlaklar vardı. Bir insanın eli o çatlağa rahat giriyordu. O çatlağı gören mühendis 'Eğer bu çatlak bu eve vursaydı evi komple atardı.' diyordu."

"Yaptıkları ev için bizden 15 bin lira istiyorlar, bu parayı nereden vereceğiz?"

Kendilerine depremin ardından çeşitli yerlerden yardımların yapıldığını dile getiren Akyürek, "Deprem olduktan sonra mühendisler geldiler, zararı söyledik. Hatta bize yardım da yaptılar, yiyecek maddeleri ve para verdiler. Orta hasarı olanlara 7 bin 500 lira veriyorlardı, ağır hasarı olanlara 5 bin lira para verdiler. Bu ağır hasarı olanlara ayrıca konut vereceklerini söylediler. Depremin üzerinden 35 yıl geçti, 500 Evler Çöl Güzeli bölgesinde konut yaptılar. Biz de bu konutlara yerleştik. 9 yıl oluyor buraya yerleşmişiz. Bu sene bize borcumuzun olduğuna dair kâğıt geldi. Borcumuz 10 bin, üzerine de 5 bin lira faiz koymuşlar. İlk olarak biz bu konutlara geldiğimiz zaman bize 'Sizin borcunuz vardır. Her sene bin lira vereceksiniz.' deselerdi. Ayda 100 lira gibi bir para ediyordu. O zaman insan borç da etse o 100 lirayı verirdi. Bu şeyden kurtulurduk. Şimdi 15 bin lira istiyorlar, bu parayı vermemiz mümkün değil. Bu parayı nereden vereceğiz? Ne maaşımız var ne bir işimiz var." şeklinde konuştu.

Lice'nin Akçabudak (Zengêsor) köyünden depremin bir başka mağduru Tahir Çelik ise deprem olduğunda Almanya'da çalıştığını, depremin ardından köyüne geldiğini söyledi.

Köye geldiğinde karşılaştığı manzara karşısında hayrete düştüğünü ifade eden Çelik, karşılaştığı manzara ne zaman aklına gelse duygulandığını belirtti.

"Köye geldiğimde her taraf darmadağın olmuştu"

Çelik, "Ben, deprem olduğunda Almanya'daydım, radyodan deprem olduğunu duydum. Hatta radyoda Lice'nin tamamen haritadan silindiği söyleniyordu. Ben, bir Japon fabrikasında çalışıyordum. Deprem haberini duyar duymaz işten çıkışımı verdim. Çıkışımı aldıktan sonra Almanya'dan köyüme geldim. Köye geldiğimde her taraf darmadağın olmuş, çocukların hepsi bir taraftaydı. Bizim kapı önünde bir tarlamız var, kayınbabam ve amca çocukları hepsi bir tarafta bir çadırdalar. Depremden 2 gün sonra tespit için jeoloji mühendisleri köyümüze geldiler. Ardından Lice merkeze geldik, bize konut yapılacağı söylendi. Bunun üzerine bizden imza istediler, verdik. O zaman bize bir borçlanmadan bahsetmediler. Aradan 30 sene geçti, konutlar nihayet yapıldı ve 2007 yılında bize teslim edildi." dedi.

"Bakanlığa gitmemize rağmen tebligat geldi"

Konutlara yerleştikten sonra kendilerinden yine imza alındığını sözlerine ekleyen Çelik, "Biz de bilmiyorduk. Demek ki o zaman para ödemesi için bizden tam teşekküllü imza aldılar. Şimdiye kadar borcumuzdan bahsetmediler. 3 ay önce haber aldık, bize tebligat geldi. Tebligatta her biri o zaman 18 bin lira olan borç maliyeti şimdi 22 bin lira, hatta 24 bine kadar yer alıyordu faiziyle beraber. Biz de evvelki sene komple imza toplayıp bakanlığa gittik. Bakanlıktan depremzedelerden bu geri ödemeyi almamalarını istedik. Ona rağmen tebligat geldi, şimdi mecbur bu parayı ödeyeceğiz. Kimisi 5 bin ödemiş, kimisi 2 bin. Tebligatla 11-12 bin lira borç bir seferde geldi. 12 bin lirayı bu fukaralar nasıl ödesin? Kimse bu parayı ödeyemez ki. Ancak bu paranın yüzde 10'unu ödeyebilirler." ifadelerini kullandı.

İLKHA





















HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.