Livaneli, siz ne Kürt Murat’ı seversiniz, ne de kilamını! Çünkü… 2

Dört: Bir Dersim konserinizde, 1937 Dersim Katliamında öldürülen masum insanlar için saygı duruşunda bulunur ve bu olayın fail lerinin, daha doğru bir ifade ile katillerin ortaya çıkarılması için TBMM’ne çağrıda bulunursanız…

Yine Dersim’de iken, Van’lı Kürt Murat’tan dahi küçük olan Resik Hüseyin’in önce yaşını büyüten ve sonra da darağacında sallayanları mahkûm ederseniz…

Yine Dersim’de iken, canlarını kur tarmak için dağlara sığınanları bile zehirleyenleri lanetlerseniz…

Ve yine Dersim’de iken, sizi dinleyen kitle ile birlikte yaşı küçültülerek idam edilen Seyyit Rıza’nın darağacında haykırdığı gibi, katillerin suratına, “Evladı Kerbelayız. Bi hatayız. Ayıptır, zulümdür, günahtır, cinayettir!” diye haykırırsanız…

Bizler de sizin gerçekten Kürt Murat’ı da, kilamını da sevdiğinizi göreceğiz.

Livaneli, benim de üniversite yıllarından beri dinlediğim nadir sanatçılardan biridir.

Sanatçı kimliğinin yanı sıra toplumun sorunlarıyla ilgilenmesini de önemserim. Her ne kadar siyasetten hazzetmediğini söylese de, bir ayağı sanatta olsa dahi diğer ayağı da siyasetin tam ortasındadır.

Livaneli aslında Kürt Sorununa, Kürt Gerçekliğine de bigâne değildir. Örneğin, Livaneli, bundan 10 yıl önceki bir yazısında, önce Lord Alderdice’nin Türkiye’nin yetkililerine söylediği, “Kürtlerin onuruna hitap edin!” sözünü aktarmış ve devamın da da şunları söylemiştir: “Karşılıklı saygı, sevgi. Kimsenin onuruyla, diliyle, kültürüyle oynamamak, kimseyi aşağılamamak… Eğer Türkiye bunu yapabilecek devlet adamları yetiştirmiş olsaydı, inanın ki 50 bin canımızı yitirmezdik. Ama “Sen yoksun, dilin de yok, ananla kart kurt diye konuşuyorsun!” derseniz, “Ben varım!” diyenleri de Diyarbakır Cezaevi’ne koyup işkence ederseniz, sonunda çıldırtırsınız insanları. Bütün bunları Atatürkçülük maskesi altında yapmaksa başlı başına bir facia. Siz hiç Mustafa Kemal’in “Kürt yoktur, dili kart kurt
dilidir!” dediğini duydunuz mu?”

Evvela belirtelim ki, kimsenin Atatürk maskesi taktığı falan yok, çünkü Kürtler söz konusu olduğunda, Atatürkçülük tam da budur! Bir de Livaneli’ye sormazlar mı, dokunanı yakan bir sorun olmasına rağmen, ölümlerini dahi göze alarak CHP’nin-Rejimin inkâr politikalarını ortadan kaldırmaya yeltenen Erdoğan’a destek mi oldunuz, onunkinden daha iyi bir yöntem mi önerdiniz, yoksa bütün imkânlarınızla birlikte üzerine mi çullandınız?

Örneğin, Kürt Sorunun çözümü konusunda Özal’ın, Erbakan’ın ve Erdoğan’ın yanında mı yer aldınız, karşısında mı?

Devletin inkâr, asimilasyon ve imha politikalarına en azından resmiyette son verdiğini resmen ilan eden dönemin Başbakanını ihanetle itham edenlerin arasında siz de yokmusunuz?

Veya bu şahsiyetlerin önerdikleri çözümlerden daha kapsamlısını mı getirdiniz?

Diyorsunuz ki, “Eğer Türkiye bunu yapabilecek devlet adamları yetiştirmiş olsaydı, inanın ki 50 bin canımızı yitirmezdik.” Sizin bu yaptığınızın adı timsahın gözyaşlarıdır!

Hayır, partiniz ve sizler ve dahi bilumum Atatürkçüler dün olduğu gibi bugün de bu sorunu çözmek yönünde irade beyanında bulunan devlet adamlarına karşısınız! Hem de Batı’nın bütün kibri ve Doğu’nun da bütün cehli ile!

Çünkü inkâr politikaları sizin eseriniz ve varlık sebebinizdir.

Hakeza 40 yıldır Kürt’ün başına musallat ettiğiniz PKK da sizin eseriniz olduğu içindir ki, bugün onun siyasi kanadı ile kol kolasınız ve hep bir ağızdan bazen Onuncu Yıl Marşını ve bazen Enternasyonal Marşını okuyorsunuz.

Kamuoyunun ve özellikle Kürtlerin bilmesi gereken diğer bir husus da, Livaneli ’ler için Kaz Dağları’ndaki bir ağacın milyonlarca Kürt Murat’tan ve dahi PKK’nın pençesindeki körpecik gençlerden çok daha değerli olduğudur.

Keşke Livaneli bizi en azından bu konuda yanıltsa ve yanlışımızı da kamuoyu önünde yüzümüze çarpsa! Aslında samimi ise, bunu yapmasının önünde hiçbir engel yoktur.

Livaneli eğer gerçekten Kürt Murat’ları ve kilamlarını seviyorsa, örneğin, Kaz Dağları’nda devletin izni ile maden arayan bir şirketin o alandaki ağaçları kesmesini Birleşmiş Milletler’e şikâyet ettiği gibi, 1924’lerden beridir Kürtlerin temel haklarını hala gasp edenleri; dille rini yasaklayanları, köylerini yakanları ve işkencecileri de ilgili mercilere şikâyet edebilir.

Ama bakmayınız, Atatürkçülerin hemen hemen hepsi gibi, Livaneli’nin de zaman zaman kendisini “sosyalist” olarak da tanımlamasına. Kürtlerin haklarının söz konusu olduğu her yerde ve her zaman Atatürkçüdürler.

Livaneli’nin sosyalistliği, güttüğü koyunu kurt ile birlikte yiyen ama koyunun sahibi ile ağlayan çobanınki gibidir.

Bir salonda Mustafa Suphi’nin katilleriyle kadeh kaldırırlar, diğer salonda Mustafa Suphi’lerin anısına devrim ve özgürlük türküleri çığırırlar.

Eğer Livaneli Batı’nın kibrinin ve Doğu’nun cehlinin etkisinde değilse, Atatürkçülüğün hüküm sürdüğü Türkiye’de Kürt olmanın, Kürtçe konuşmanın ve kilam söylemenin hala bir bedelinin olduğunu da bilir.

Bilmesine bilir, ama o da diğer Atatürkçüler gibi bir yandan sureti haktan görünür ve diğer yandan da rejimin inkâr politikalarını ölümüne sahiplenmeyi de amentüsünün gereği bilir.

Livaneli’ye çağrımız ve sorumuz şudur: Varmısınız, rejimin 90 küsur yıldır uygulayageldiği inkâr politikaları nedeniyle Türk-Kürt kadim kardeşliğimizde yol açtığı fetret dönemini sona erdirmek ve bu inkâr politikalarını tarihin çöplüğüne atıncaya kadar için bu sorunu “ama”sız ve “eğer”siz tartışmaya, çözümler üretmeye ve en azından “senin dinin sana ve benim dinim bana” gibi karşılıklı saygının egemen olduğu bir Türkiye’yi birlikte inşa etmeye?

Dikkatinizi çekeyim, Batı’nın kibrinin ve Doğu’nun cehlinin neresinde olduğunuz da bu soruya vereceğiniz cevabın içindedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.