Mehmet Sudan Abê’nin Anısına

Mehmet Sudan Abê’nin Anısına

Hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kavminizin kerimi/büyüğü yanınıza geldiğinde ona ikramda bulunun”. (İbn-i Mace)

Hadis-i şerifte Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyuruyor: “Kavminizin kerimi/büyüğü yanınıza geldiğinde ona ikramda bulunun”. (İbn-i Mace)

Bu vecihle Abé’nin vefatının sene-i devriyesinde onun bize geldiğinin ve bize misafir olduğunun düşüncesiyle ona bir çeşit ikramların yapılması elzemdir. Ve tabii ki ona en güzel ikramın onun yeni nesillere anlatılması ve onu anlamalarına yardımcı olmaktır. Bu yazımız bu konuda ona olan vefa borcumuzun bir nebze de olsa yerine getirilmesidir inşallah.

Muhammed Abe’nin vefat ettiğinin haberini aldığım gün duygu yoğunluğu altında Doğruhaber gazetesi için Sivas E Tipi kapalı cezaevinden kaleme aldığım “Muhammed Abe’miz” başlıklı yazıya şöyle bir girişle başlamıştım:

“Evet; Muhammed Abémiz! Niye Abé değil de Abémiz diye başladım? Çünkü o gencimizden küçüğümüze, yaşlımızdan, ihtiyarımıza kadar herkesin, ona içtenlikle Abé dediği  edep, hilm, haya ve  tevazu sahibi bir şahsiyetti.

Peygamberimiz (s.a.v)’in sahabesine karşı sergilediği güzel bir örnekle yazıma devam edeceğim. Hz.   Rasulullah (s.a.v)’in Hz. Osman’ın yanında, kendisini toparladığı ve Hz. Aişe annemizin, “Ebubekir ve Ömer içeri girince böyle toparlanmadın, ama Osman(r.a) girince  böyle yaptın, bunun sebebi nedir?” sorusuna, O(s.a.v)’nun “Ya Aişe! Osman’a karşı, aynı şeyi melekler de yapıyor, ben nasıl yapmayayım?” diye buyurduğu rivayet edilir.

Aynen, o  şekilde,  Şehid  Rehberimiz de  Merhum Muhammed  Abénin yanında öyle davranıyordu. Ona    hürmet  gösterip  hepimiz  gibi  o da  ona “Muhammed  Abé” diyordu.

Akranları, yaşıtları ve otuz yıllık dava arkadaşları olan bizler de aynı şekilde, ona hürmet edip “Muhammed  Abé” diye  hitap  ediyorduk. Çünkü onu bürüyen güzel hasletleri, bunu gerektiriyordu. Aynı zamanda, hepimiz tarafından sevilen, bizleri (yaşıt ve akranları) en fazla rahatlatan, Abémiz idi. İki bin yılındaki o dehşet dolu günde, İstanbul’da onunla aynı evde idim. O sıkıntılı anımızda, bir nevi dünyanın tüm genişliğine rağmen bize dar geldiği o günde, teselliyi onda buldum, diyebilirim”

Muhammed   Abé 15-20 yıl en yakın arkadaşı olarak şehit rehberle beraber İslam davasına çok kıymetli hizmetlerde bulundu. Cemaate katılmadan önce de çocukluğundan beri İslam’ı en güzel şekilde yaşamış ve hiçbir zaman gayri İslami bir hayatı olmamıştır. Cemaate katıldıktan sonra bu yaşantıyı daha güzel hizmetlerle pekiştirmiştir ve şehit rehberin en önemli gördüğü cami, okul ve esnaf kesiminden olan gençlerle hatta çocuk yaşlarda denecek ortaokul çocuklarıyla ilgileniyordu.

Şöyle ki; onları dükkânında, evinde ağırlıyor; onları İslami kitap satan kitap evlerine yönlendiriyor ve onlarla dörderli beşerli gruplar halinde siyerden, akideden, genel kültürden vb. sohbetler yapıyordu. Onarlı yirmili gruplar halinde de onları kırlara (pikniğe) götürüyordu. Dolayısıyla bunların İslam davasının birer ferdi/hizmetçisi olmaları için ne gerekiyor ise onu yapıyordu. Tüm bunlara birebir şahit olmuş biri olarak anlatıyorum. Tabii ki bu hizmetler ona öyle bir haz ve lezzet veriyordu ki bu sevincini ancak görmek ile insan anlayabilirdi.

Bunlarla beraber cemaatin ne tür bir hizmeti olursa onu orada görürdük. Örneğin; her türlü ziyaretlerde, insanlar arası sulhlarda, taziyelerde, İslami düğünlerde vb. hizmetlerin hepsinde ön saflarda idi. En önemlisi de cemaate mensup kardeşler arasındaki bir dargınlığı bir kırgınlığı gidermede ve birilerine moral vermede bunu yapabilecek kişilerden akla ilk gelenimiz olmakla beraber bunu en güzel şekilde yapan olmasıydı. Bunu güzel şekilde yapmasının ana kaynağı ve referansı Kur’an-ı Kerim, Hadis-i şerifler ve kendisinin, onu tanıyan tüm cemaat fertleri tarafından sevilmesi idi.

Onu tanıdık tanıyalı ilim ve talebeye ayrı bir önem verirdi. Ki böylelerinin okuması lazımdır ki kişilere reçete misali kitaplar tavsiye edebilsin. Çünkü tebliğci veya irşat yapan kişi kendi işinde doktor gibidir. Nasıl ki doktor hastasının hastalığını bilip ona göre reçete yazıyorsa ve bu reçetedeki ilaçları kullanan hasta Allah’ın izni ile şifa buluyorsa tebliğci de ilgilendiği kişilere ne tür bir eksikliği varsa ona göre bir kitap vermeli veya tavsiye etmeli ki bu kitap o kişiye bir yol gösterici olsun ve onun iyi bir insan olmasını sağlasın.

İşte Muhammed   Abé bu şekilde ilim okur, hayatında tatbik eder, ilgilendiği kişilerin ihyacına göre kitap verir veya tavsiye ederdi. Cezaevinde de beraber kaldık, çok okurdu. Türkçe yazılmış İslami kitapların yanında 50’li yaşlarda olmasına rağmen medrese usulü tüm Arapça kitaplarını (kıtêbê rêzê) okudu ve bu kitaplarla beraber diğer Arapça kitapların (Tefsir, hadis, fıkıh vb.) tümünü okuyup anlayacak seviyeye geldi.

Mizaç olarak yumuşak huylu ve edep timsali “Abélerden” biriydi. Bizler onun yanında iken elimizde olmadan ona karşı kendimizi toparlardık. Tabii ki kendisi bunu görünce çok mahcup olurdu.

Yumuşak huylu olmasıyla beraber cesarette örnek alınacak ağabeylerimizden biriydi. Aldığı kararlar, yaptığı işler, konuşmaları çok cesurca idi. Bununla beraber her vaziyette temkini elden bırakmayan biriydi. Yani çalışmasında, kararlarında ve konuşmalarında en ince şekilde her şeyi hesaplayıp o işin getirisini götürüsünü, faydasını, zararını illaki hesaplar ondan sonra yapardı.

Onu  hepimize sevdiren  bir başka güzel hasleti de tüm Müslümanları, grubu, meşrebi, mezhebi ne olursa olsun alnı secde görüyorsa ve iman ehli ise seviyor olmasıydı. Belki de en dikkat çeken hasleti buydu. O hiçbir zaman bir Müslümanın aleyhine konuşmaz; şeytanın, onun dili ve hareketi üzerine sevinmesine fırsat vermez hep Allah’ın razı olacağı sözler sarf edip o yönde hareket ederdi. Bunun mükafatı olarak Allah da bu fani dünyada onu Müslümanlara sevdirdi.

Hizmet uğruna, davası ve hizmetleri için çokça düşünüp tefekkür eder, ister cemaatsel ister fert olarak çalışmalarımızın daha da iyi olabilmesi ve ilerlemesi için öneriler üretir, projeler geliştirir ve yapardı. Bu konuda ve diğer tüm yaşamında şahsi ve ailevi olsun ya da davası için her şeyi en iyi şekilde işin ehliyle istişare etmeye çalışır ve istişaresiz bir iş yapmazdı.

İbadi konularda da örnek bir şahsiyet idi. Farzlarla beraber revatıb sünnetlerini de illaki eda ederdi. Ayrıca namaz öncesi ve sonrası dua, zikir ve tesbihatlarını gereğince yapan biriydi. Çalışma olarak yorulmak nedir bilmeyen Muhammed  Abé yazı yazarken, bilgisayar başında iken çok uzun bir zaman çalışır, uyumaz ve bu konuda da bizlere örnek olurdu. Bizler de onunla beraber iken ona bakıp onun gibi çalışır, yorulmak nedir bilmezdik.

Hizmetlerinin en güzel şekilde yapılabilmesi ne tür bir fedakârlık gerektiriyorsa bunu yapardı. Örneğin gerektiğinde gününün hatta aylarının (bazen üç dört ay kadar bir zaman gider ancak evine dönerdi.) tümünü hizmete has kılar, maddi olarak gerekirse aç kalır ama hizmetleri için ne tür bir serveti varsa bunu harcamaktan, infak etmekten asla tereddüt etmezdi. O zaman ki şartlara göre geliri iyi olan beyaz eşya mağazası vardı. Zaman içerisinde bunun tümünü İslam davası uğruna harcadı ve en sonunda da dünyalık pek bir şey kalmadan bu haliyle ve elem verici bir hastalık olan kanser hastalığı ile ebedi âleme göçüp Rabbi rahimine kavuştu. İnşallah, Rabbi onu şehitler zümresine katmıştır. Hem bu hastalığı ve hem de şehadete olan arzusu (ki onu tanıyan herkes bu arzusuna şahittir) nedeniyle inşallah şehidler zümresindendir. Zira Hadis-i şerifte Peygamber (s.a.v) şöyle buyuruyor “Kim ciddi/doğru olarak şehadeti arzu ederse Allah onu şehitler zümresine katar, velev ki yatağının üzerinde ölse bile”. (Müslim)

Hemen hemen her kesimden özellikle de camiamızın tüm fertlerinin duyup bildiği gibi Abé hayatının en güzel yıllarını İslami hizmetlerle geçirdi. Bunun yarısını kadar da muhacerette (Mahkûm hayatı olarak) ve cezaevlerinde geçirdi. Dışarda olduğu gibi buralarda da yıllarca beraber kaldık. Vaktinin çoğunu ilim okuyarak ve okutarak geçirdi ve arkadaşlar arasında bir mihenk taşı görevini görüyordu. Birisinde bir bıkkınlık varsa onu teselli eder harekete geçirirdi. Birilerin arasında kırgınlık dargınlık vb. varsa onu giderecek kişilerimizin başında gelir, bu güzel ve hayırlı görevi üstlenir, bunu en güzel bir sonla sonlandırırdı.

Anlatmaya devam etsek aylık bir derginin üç beş sayfalık bir yazısı değil yüzlerce sayfalık bir kitapla ancak hakkı verilebilir. Dolayısıyla da yazımız bir aylık dergi için olduğundan kısa kısa yazıyoruz. İnşallah istifade edilecektir. Çok tabii ki her insan gibi o da bir insan olup hepimiz gibi onunda eksikleri vardı. Yani kastımız onu, hatasız kabul edip onu insanüstü göstermek değildir.

Evet, İslam davasını omuzlamış ve ebedi âleme göçmüş, Muhammed   Abé ve Muhammed   Abé gibi İslam kahramanlarının hatta aramızdakilerin de hayat hikâyelerinden kesitler, hizmetleri, çektikleri çileler vb. anlatılmalı, yazılmalıdır ki İslam davasına gönül vermiş insanlarımız bu yazılan ve anlatılanlardan istifade etsinler, onları örnek alsınlar, rehberler edinsinler ve aynen onlar gibi güzel hizmetlerde bulunsunlar inşallah.

Bizler de Muhammed   Abénin şümullü; ama kısa yazılmış ve istifademize sunulmuş bu hayat hikâyesinden istifade edeceğiz inşallah. Allah (cc)’tan onu, rahmetiyle kuşatmasını ve Adn cennetlerine koymasını diliyor ve istiyoruz. Âmin.

Mehmet Salih Kölge

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.