Mele Sadullah Ergün: Çözüm için âlimler devreye sokulmalı
Mele Sadullah Ergün, devlet sorunu âlimlerle birlikte gerçek İslam kardeşliği ekseninde çözebilir dedi.
Milli Gazetenin, bölgede medreselerde ders veren alimlerden Mele Sadullah Ergün ile bölgedeki sorunların çözümüne yönelik yaptığı röportaj...
Mustafa Kılıç
Bölgeyi iyi bilen birisiniz. Seyda, lafı dolandırmadan direk şunu sorayım sizce Kürt sorunu nasıl çözülür?
Bu tür önem arz eden konularda görüş bildirmekten çekinmiyorum. Çünkü hak ve hakikati söylemeyip sessiz kalırsak Allah bunun hesabını bizlere sorar. Bundan dolayı da hak çerçevesinde bu konuda görüş bildireceğim. Sizinle hakkı konuşacağız.
Gerçek İslam kardeşliği çözer
Peki, sizin görüşünüz neydi bu konuda?
Bu sunulan öneriler çözüm değil, çözümsüzlüktür. Bunlar geçici çözümlerdir, kalıcı değildir. Bu baş ağrıdığında alınan ağrı kesici gibidir. Sorunu kökünden çözmez, sadece bir süreliğine erteler. Sizin sorunuza geleyim benim çözüm önerim şu; gerçek İslam kardeşliği. Altını çiziyorum sözde değil, gerçek İslam kardeşliği ancak bu sorunu kökünden çözebilir. Biliyorsunuz ki Hz. Resullullah (S.A.V) bir hadisinde buyuruyor ki; Kendi nefsin için istediğini Müslüman kardeşin içinde istemedikçe hakiki manada mümin olamazsınız. Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir’. Bu konularda yüzlerce sahih hadis mevcuttur.
Eskiden olduğu gibi kardeşlik o eksende tesis edilirse bu mesele çözülebilir.
Eskiden derken hangi dönemi kastediyorsunuz?
Osmanlı Dönemini kastediyorum. Eskiden kuru ekmek yerken bile herhangi bir sorun oluşmuyordu. Anlatmak istediğim ekonomik sorunlar hiçbir zaman bu tür bir insanlık sorununa sebep olmamıştır. Yani bu sorun sadece ekonomik iyileştirmeyle çözülemez. Fakirlik, yoksulluk ayrılığa sebep olmamıştır hiçbir zaman…
Anladım…
Ben bundan birkaç ay önce Karadeniz turuna çıktım. O yolları görünce doğuya nazaran daha kötü olduğunu gördüm. Baktım ki aslında doğuyla arasında pek de farklılıklar yokmuş. Bu karşılaştırma sonucunda bu sorunun ekonomiden kaynaklanmadığını fark ettim. Bu sorunun bir insanlık sorunu olduğunu net bir şekilde fark ettim.
Devlet manevi değerlere savaş açmıştı
Siz bu sorunun ‘gerçek’ sebebinin neden kaynakladığını düşünüyorsunuz?
Bu sorun devletin bölge insanına yönelik uyguladığı yanlış politikalardan kaynaklanıyor. Bölgenin kırsal yerlerine, şehirden uzak köylerine devlet özellikle, komünist, dine düşman öğretmenler gönderdi. Bunu müşahede ettik. Gençlerin, çocuklarımızın o temiz beyniyle oynadılar. Düşüncelerini zehirlediler. Bir dönemi böyle geçirdiler.
Bir milleti ayakta tutan, bir milletin birlik ve beraberliğini sağlayan iki önemli husus var. Bunlar manevi ve milli değerledir. Milli değerlere pek girmeyeceğim ama devlet özellikle manevi değerlere savaş açmıştı.
İlimsiz amel, imansız ilim insanı doğru bir yere vardıramaz
Nasıl bir savaştı bu?
Malumunuz Cumhuriyetin ilanıyla medreselere yönelik bir savaş açıldı. Ülkemizin batısı bununla pek mücadele etmeden yenik düştü. Doğuda yaşayan Kürt halkı ise medreseleri kırsalda, köylerde, ahırlarda ne pahasına olursa olsun idame ettirdi. Bu halkın kalbinde âlimlerin katkısıyla bir inanç yerleşmişti. Bu inanç şuydu; İnsana öncelikli olarak lazım olan şey imandı, İmandan sonra ilim gelir, ilimden sonra amel gelir. İlimsiz amel, imansız ilim insanı doğru bir yere vardıramaz.
Kürtler bu inanca sahip oldukları için medreseleri gizlidende olsa devam ettirmeyi başardılar. Medreselerde eğitim gören yabancı çocuklara bile baktılar. Boğazından arttırıp çocukların ihtiyaçlarını giderdiler. Onlar, böyle bir inanca sahiptirler.
Gizliden verilen eğitimden ‘devlet’ haberdar olunca neler yapardı, nasıl bir tepki gösterirlerdi?
Bu dini ilimlerin öğretildiği medreselere bazen askerler baskın yapardı. Köy halkını meydana toplar çocuklara kuran dersi verildiği için hakaret ederlerdi. Zulüm yapılırdı. İşkenceler yaparlardı. Sarıklı ve takkelileri ellerini iple bağlayıp karakola kadar sürükleyerek götürürlerdi. Bu zulümlere rağmen medreselerde eğitimin devam etmesini sağlamıştı bu toplum. Bu siyaset işte böyle yanlış bir siyasetti. Kürtçeyi bile yasaklayan saçma bir siyasetti.
Kürtçenin yasak olduğunu bilmiyor musun?
Peki, sizin bu olaylardan başka yaşadığınız ve hiç unutamadığınız bir olay var mı?
Tabiî ki olmaz olur mu? Bu bölgede yaşayan neredeyse herkesin var. Bu millet hem dindar olduğu için hem de Kürt olduğu için iki defa ezilen bir millet oldu. Sorunuza geleyim. Bir gün babamla birlikte adliyenin önünde bekliyorduk ben o zamanlar küçük bir çocuktum. Acıkmıştım babama Kürtçe ‘bavo ez birçî bûm’ yani ‘baba ben acıktım’ dedim. Orada bulunan bir polis, bana bağırıp çağırıp, küfür etti ve bana ‘Kürtçenin yasak olduğunu bilmiyor musun?’ dedi. Çocuk olmama rağmen benim hayatımda, zihnimde öyle bir tesir bıraktı ki anlatamam. Hala zaman zaman hatırıma geliyor bu acı olay.
Tüm canlılar kendi diliyle konuşuyor
Bu olay sonrasında neler düşündünüz?
Bu feci olaydan sonra köyümüze döndük. Köyde biraz tefekküre dalmıştım. Baktım ki, horozlar kendi dilleriyle ötüyor, kuşlar kendi dilleriyle ötüyor, af buyurun köpek kendi diliyle havlıyor, eşek kendi diliyle anırıyor. O yaşlarımda düşündüm ki; acaba bu Kürt halkı köpekten, kediden, eşekten, kuştan daha mı aşağıdadır ki kendi diliyle konuşmasına izin verilmiyor. O olay benim sorgulamama sebep oldu. Bu yaşananları anlatmaya kalkarsak ciltler dolusu kitap yazılır.
Birbirimize sahip çıkmalıyız
Bu Kürtlere yönelik baskı nereden kaynaklanıyordur?
Bu zulmü yapanlar emin olun ki ne Kürtlerin nede Türklerin dostudur. Biz beraber savaşıp birlikte şehit olmuş milletleriz. Bizim aramızı kimse bozamaz. Yeter ki bir birimize sahip çıkalım, haklarına riayet edelim. Çünkü dış mihraklar tarafından, perde arkasında yazılanları bize oynatmaya çalışıyorlar. Buna karşı uyanık olmamız lazımdır.
Seyda, sohbetimizin başında bahsettiğiniz ‘gerçek İslam kardeşliği’ konusunu biraz açar mısınız?
Allah-û Teale Kuran-ı Kerim de ‘ yer ve göğün yaratılışı nasıl Allah’ın Vahdaniyetine, birliğine birer delil ise renklerin dillerin ayrı oluşu da Allah’ın Vahdaniyetine, birliğine delalet eden delillerdir’ diyor. Buna bakarak gerçek İslam kardeşliğini tesis edebiliriz. Yani Allah’ın verdiğine kul ambargo uygulamamalı. Empati geliştirmeli. Allah’ın ayetlerine karşı gelinmemeli…
Âlimler bu sorunu çözebilir
Devlet Kürt sorunu nasıl çözer, kimlerle çözebilir?
Bölgede âlimler baş üstünde tutuluyor. Sözleri yere düşürülmüyor. Eğer devlet bu sorunu çözmek istiyorsa gelip bölgenin âlimleriyle, kanaat önderleriyle konuşmalıdır. Birlikte bir yol haritası oluşturmalıdır.
Hükümet alimlere tepeden bakıyor
Hükümetin böyle bir girişimi hiç olmadı mı?
Geçen yıl ramazan ayında bir bakan geldi. Diyarbakır’da kanaat önderlerini bir iftarda topladı. Kanaat önderlerini dinlemek yerine, nasihat edip gitti. Hiçbir kanaat önderine söz hakkı vermediler. Bende katılmıştım o toplantıya, Bakan bey bize tepeden bakarak nasihat edip gitti.
Ne tür bir nasihatti?
Resmen ‘bu söylediklerimi kafanıza sokun!’ dedi ve gitti. Madem davet ettiler keşke zahmet edip bizi de dinleseydiler. Ama nerde…
Hangi bakandı?
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’dü.
İdareci ile halk birbirinden kopuk olmamalı
Size söz hakkı verilseydi neler söylemek isterdiniz?
Şunları söylemek isterdim; Eğer idareci gökte kendine masa kurmuşsa, idare edilenlerde yerden göğe bakıyorsa, yani halk ile idareciler birbirinden kopuk ise bu sistemle hiçbir yere varmamız mümkün değildir. Şimdiye kadar hep böyle olmuştur. Bir diğer söyleyeceğim ise; Diyarbakır’ın örf ve adetleri farklıdır. Eğer idareci Edirneli ise Diyarbakırlılar ile uyum sağlayamaz. Vali Edirne’den, Müsteşar Antalya’dan bir diğeri İstanbul’dan geliyorsa uyum sağlaması zorlaşır. İdare ve halkın uyum içerisinde olmasını istiyorsanız bu kuralları göz önüne almanız gerekmektedir. Bölgeyi bilenleri yönetici olarak atayacaksınız.
Ancak çözüm böyle gerçekleşir diyorsunuz…
Evet. Başta da dile getirdiğim gibi bu sorun İslami bakışla, gerçek İslam kardeşliğinin tesis edilmesiyle çözülebilir.
milli gazete
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.