Neden Erdoğan?

Bölge ateş topu, küresel güçlerin, filleri ile saldırırken piyon olarak içimizdeki gafilleri kullandığı bir dönemdeyiz.

Yine Okyanus ötesinden, çocuk oyunlarındaki ateş topunun gönderilmesi gibi ekonomik salvoların yapıldığı bir dönemdeyiz.

Yaylım ateşinin bir ülkeyle sınırlı olmadığı, küresel şer güçlerinin derin ittifaklarla saldırdığı zor bir zamandayız.

Böyle bir zamanda basiret noksanlığının bütün ülkeyi felakete sürükleyeceği gün gibi aşikâr...

Dolayısıyla zor zamanın ziyana dönüşmemesi için sağlıklı bir karar alınmalıydı.

Ülkenin her taraftan kıstırıldığı, Ortadoğu'da kartların yeniden Ortadoğulu olmayanlar tarafından yeniden karıldığı bir dönemde HÜDAPAR bir darbe de ben vurayım mantığında olamazdı, olmamalıydı.

Ve HÜDAPAR, iktidarın yanlışlarına dur diyecek bir muhalefet, ülkenin maruz kalacağı her türlü tehlikeyi sezecek bir basiret ile kararını Erdoğan'dan yana kullandı.

Verilen kararın ne Erdoğan'ın şahsi ikbaliyle ilgisi var ne de kapalı kapılar ardındaki derin pazarlıkların.

Tıpkı 15 Temmuz'da herkesin sağına soluna bakıp "Kim var?" diye seslendiği bir sırada sağına ve soluna bakmadan fert fert "ben varım!" cevabını verdiği gibi.

"Allah buyruğunu ve Resul emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımayan toplum serbest nefes bile alamayacağının idrakiyle hareket eden HÜDAPAR'ın küresel güçlerin saldırılarına karşı bigâne kalması beklenemezdi.

Tabanının prensiplerine tamamen zıt bir adayı destekleyerek seçmenine deli gömleği giydiremezdi.

Vereceği hiçbir kararın bütün kitleler tarafından hoş karşılanmasının mümkün olmadığının da bilincindedir.

16 Nisan referandumunda sistem değişikliği için “evet” oyu veren HÜDAPAR'ın bugün gelinen süreçte Cumhurbaşkanlığı için ya aday göstermesi ya da bir adayı desteklemesi gerekirdi.

İlkeleri ve misyonu olan HÜDAPAR'ın yapacağı tercihte de bunu göz önünde bulundurması gerekiyordu.

Ve sanırım göz önünde bulundurdu.

Ancak HÜDAPAR'ın Erdoğan'ı desteklemesi, iktidarı tamamen desteklemesi anlamına gelmez.

79 ilde parti olarak iki ilde de bağımsız adaylarla seçimlere katılıyor.

“Görelim Mevlam neyler/Neylerse güzel eyler”

YSK'nin Sandık Taşıma Hamlesi

Klişe bir söz vardır; “Gidemeyeceğin yer, senin değildir.” diye.

Bu söz daha çok devlet adamları veya devletleri yöneten erk için kullanılır.

Bu sözü şöyle güncellemek de mümkün. Sandığını koruyamadığın yer senin değildir.

144 bin kişinin oy kullanacağı sandık güvenlik gerekçesiyle daha doğrusu güvensizlik gerekçesiyle en yakınındaki büyük bir yerleşim birimine taşınacak.

Aradaki mesafe en fazla iki veya iki buçuk kilometre…

Oy sayısı 142 bin.

Ancak birilerine bakarsan seçimi kaybetme nedeni olacak bir potansiyel.

Yaygara son gaz…

İyisi mi her parti o 142 binin tamamını kendisine saysın ve oy oranını öylece belirlesin.

Ha bu arada 7 Haziran'da Mardin'in Kızıltepe ilçesine bağlı Örencik köyünde olanları da unutmamak gerekir.

142 seçmenin olduğu köyde HDP 140 oy alırken 1 oy HÜDAPAR'a 1 oy da AK Parti'ye çıkmıştı.

Sonuç ne mi olmuş?

Köy imamı ve eşinden şüphelenilmiş ve imamla eşi köyden demokrat(!) köylüler tarafından sürülmüştü.

Bilmem anlatabildim mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.