Selahaddin YILDIRIM

Selahaddin YILDIRIM

Nerede o eski Ramazanlar!

Eskiye özlem, kaybolup geri getirilemeyen, hakkıyla değeri bilinmeden elden uçup giden ömre duyulan hasretin ifadesi midir? Biraz öyle  olsa da, mazi tarafına duyulan hasreti sadece nostaljik bir olay olarak görmek  doğru olmaz. İnsan hayatının ilk yılları genel olarak fıtratın henüz bozulmadığı saf ve temiz anlar olması dolayısıyla daima hatırlanır.Yani genel anlamda geçmiş zamanı şimdikinden farklı kılan gerçek sebepler vardır.

Düşünün bir, insan küçükken ne kadar da sevimlidir; saf ve tabiidir. Aynen dalındaki meyve ve çiçekler gibidir.

Allah'ın tertemiz yarattığı bu insan, toplum ve çevrenin etkisiyle ne hallere düşer ! Tıpkı dalından koparılan çiçeğin solması, meyvenin bozulmaya yüz tutması gibi değişir ve safiyetini yitirir.

Sanki  İslam, hiç bozulmadan çocuk kalmanın adıdır.

Dalında durup solmamanın, çevresine renk ve koku salmanın gayretidir. İşte mübarek Ramazan insanın aslına, o asıldaki safiyete bağlılığı yeniden kurmanın adıdır. Solmaya yüz tutan öze can vermenin adıdır ki bu anlamıyla ilahi kelâm Kur'an-ı Kerim, orucun farz kılınma nedenini 'korunma' olarak belirlemiştir.

Tarih ve toplum da  tıpkı  insanın tabi olduğu bu değişim yasasına  boyun eğer. İlk dönemlerin safiyeti ve temizliği, zamanla  yerini bozulma ve fesada bırakır. Gelen günün gideni arattığı bir süreç işler ve  nihayet işin sonu  'kıyamet' denilen son  ile kapanır. 

Bu hakikat penceresinden bakılınca tabi ki eski Ramazanları hatırlayıp özlem duymamak mümkün değildir.

Çocukken siz hiç sahura kaldırılmadığınız için ağladınız mı? Davul sesiyle sahur yemeğine kalkıp, top sesi ile de iftar açtınız  mı?

Şu bizim kuşağın orucu tutmaya başladığı  yetmişli yıllardan söz ediyorum. Ne güzeldi o kavurucu yaz sıcağında tutulan oruçlar !

Yakıcı sıcağın altında sırtına keçi kılından yapılma abasını geçirerek öğlen, ikindi vakitlerine kadar orak biçen köylüleri görenler eski Ramazanları nasıl özlemez, yâd etmezler?

Ya o yüzlerinden yağmur taneleri gibi ter dökülen Unkapanı hamallarını hatırlayanlarınız var mı? Bu insanlar akşama kadar sırtında yük taşıdıkları halde oruç tutmamayı hiç düşünmezlerdi.

Hele o oruç tutmayanların oruçluymuş gibi Ramazan'a ve oruç tutanlara saygısı ise bir başkaydı.

Meşhur rivayettir: Urfa'lı anne, oruç tutmayan oğluna 'Oğlum ibrahim, sen oruç tutmuyorsun; ancak bu bizimle sahura kalkıp yemek yemen de neyin nesi?' deyince oğlu:

'Kurban olduğum anam, gavûr olduk da sahura kalkmayacak kadar da mı gavûr olduk !' demiş.

Evet, Urfa'lının  dile getirdiği bu safiyane saygı ve anlayışı da kaybettik malesef. Şimdi çarşı pazarı dolaşınca insan o eski günleri hatırlıyor ister istemez. O günlerde lokanta işleten esnafın, 'Ramazan dolayısıyla kapalıyız' 'İftar'dan sahura kadar açığız' şeklinde camlara yapıştırdıkları ilanlara bugün kaç yerde rastlayabiliyoruz? Hatta  şehrin tek meyhanesinin kapısında 'Ramazan dolayısıyla bir ay kapalıyız' ilanına şahit olmuştum.Yani Ramazana eski zamanın  ayyaşı bile  saygı duyardı. Adıyaman'da (1985) açık tek lokanta vardı; onun da ön camları gazete ile kapalıydı. Ya şimdi?

Müslüman memleketin çarşı pazarında Ramazanın  rengi görünmüyor. Ramazana saygı diye bir şey kalmadı malesef. Onun ruhunu incitecek ne varsa bizde fazlasıyla mevcut. Bu konuda  söyleneceklerler çok elbette, ancak ceplerimize kadar gelen bir banka ilan reklamını aktarırsam gerisini söylemeye gerek kalmaz sanırım.

Reklam şöyle: 'Ramazan gelmeden kredisi geldi! Esnaf kardeşim kredini şimdi al, bayramdan sonra öde!'

Aziz Ramazan'da  en çok acı çektiren konu ise İslam âleminin mevcut durumu. Evet İslam âleminin hali hazırdaki hazin haline bakınca Ramazan'dan fazla bir zevk alamıyor insan.Yıllardan beri savaş ateşinin yaktığı ülkelerde yaşayan kardeşlerimizin bu mübarek ayda bile hiç durmadan kanamaya devam eden yaralarını görünce, ne tuttuğumuz oruçlardan, ne kıldığımız teravihlerden, ne de okuduğumuz Kur'an'dan gerçek  manevi bir lezzet alamıyoruz.

Ramazan'ı korku, kan ve açlık içinde geçiren milyonlarca kardeşimizin, bizim gibi rahat bir hayat sürenler üzerinde haklarının olduğunu düşününce iftar yemekleri bir tat vermiyor. Irak, Suriye, Yemen, Libya, Afganistan, Doğu Türkistan ve Mısır'daki kardeşlerimizin çektiği acıları, uğradığı mezalimleri nasıl unutabilir mümin olan?

Bu bapta söylenecek çok şey var ama yazımızı  Ramazanı  özü ve ruhu ile anlatan  özlü tanımlarla  bitirelim.

R =  Rabbin sana hediyesiyim.

A =Arınmanın adresiyim.

M = Mide kuyusundan seni çıkaran Allah'ın ipiyim.

A = Ahiret talibinin - olmazsa olmaz- azığıyım.

Z = Zalim nefse ve onun otoritesine baş kaldıran özgürlük savaşçısıyım.

A = Açların bayramı, yoksulların arkadaşıyım.

N = Namaz, Zekat, Hacc ile beraber İslam'ın esasıyım.

Rabbim cümlemize bu anlamıyla ihya edilen Ramazanlar nasip etsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.