Ölümün acı gerçeği

Her canlı ölümü tadacaktır' buyuruyor Rabbimiz. Biz de bu gerçeğe iman etmişiz. Ölüm kadar, insanı sarsan daha etkileyici bir durum var mıdır? Bilmiyorum. İşte ölümün acı bir gerçeği vardır. Duyduğunuzda sizi derinden sarsan, tefekküre sevk eden ve artık tekrar hayata dönmenin mümkün olmadığı acı gerçeğini iliklerinize kadar hissediyorsunuz.

Acaba ölüm olmasaydı, insanların hayata bakışı nasıl şekillenecekti? İnanç ve ibadet anlayışları nasıl bir seyir izleyecekti? Ebedi bir hayat olacağına göre akıl almaz ihtirasları, bitmez tükenmez emelleri ve doymak bilmez nefsi iştahları onlara neler yaptıracaktı?

Ama 'Her canlı ölümü tadacak' ilahi fermanını hepimiz çok net biliyor olmamıza rağmen; hala ebedi yaşayacakmışız gibi bir anlayış ortaya koyuyor olmamız, aslında ölümü hiç de düşünmediğimiz ortaya çıkmaktadır. Ama her gün çevremizde birilerinin vefat haberini alıp, taziyelerine gidiyoruz. Ta ki o acı gerçek yakamıza yapışıncaya kadar. İşte o acı gerçeği bir kez daha yaşadık...

Değerli kardeşim Murat Kılınç daha 42 yaşındayken aniden aramızdan ayrıldı. Ailesinin ve kardeşlerinin sorumluluk yükünü yüklenmişti. Bundan daha önemlisi İslami davayı dert edinmiş ve büyük bir heyecanla hizmet etmeye gayret ediyordu. İnancını kuşanmış, hazır kıta bir şekilde işten işe koşuyordu. Hele gençlerle olan muhabbeti harikaydı. Onunla tanışan gençler ondan bir daha kopmazdı.

Bir seferinde bir medreseye beraber seminer vermeye gitmiştik. Seminer sonunda bir genci kenara çektim ve semineri nasıl bulduğunu sordum. Murat hocanın seminerini beğendiğini; ama benim seminerimi çok sıkıcı bulduğunu söylemişti. Çünkü 'o benim duygularıma daha çok dokundu' diye bir ifade kullanmıştı. Gerçekten gençlerin hissiyatına dokunmayı bilen ve çözüm noktasında da daha gerçekçi yaklaşımlar sergiliyordu.

Yine bir seminer dönüşünde, karşılıklı paylaşımda bulunurken; “Kur'an'ıma, her hafta buraya gelirsek hala azdır” diye çalışma heyecanını, azim ve gayretini ortaya koyuyordu. Kısa ömrüne harika çalışmalar sığdırdı. Gençlere yönelik heyecanı ve vizyonu ise hepimizin ihtiyacı olan bir cevherdi.

Bu asırda İslami çalışmanın meşakkatini ve tebliğ faaliyetlerinin karşılaştığı zorluğu ifade ederken "Bir yıl boyunca bir gence rehberlik yapıyorsun, tebliğde bulunuyorsun, kitap okutuyorsun, camiye götürüyorsun, tam da oldu derken; bir çarşı-pazara çıkıyor, senin bir yıllık emeğin boşa gidiyor" diyordu. Zira toplumu sarmalayan ahlaksızlık, madde bağımlılığı ve kendi değerlerine karşı zaman içinde oluşturulan isyankârlık, gençleri başıboş, amaçsız ve sorumsuz bir varlık haline getirmiş diye endişesini dile getiriyordu.

Yeni neslin karşılaşacağı sorunlardan dolayı çok endişeliydi. Çare olarak 'her gence ulaşmalı ve ona doğruyu söylemeliyiz.' diye sürekli bir gayretin içerisindeydi. Herkese yardım etmeyi amaç edinmişti. 'Zaten bana kalacak olan budur' diyordu. Genç yaşına rağmen çok sosyal bir insan olmasından dolayı çok geniş bir çevresi vardı. Mütebessim yüzü, heyecanı ve gayreti herkesin takdir ettiği vasfıydı.

Murat Kılınç Hakk'a yürüdü. Biz şahidiz ki endişe sahibi bir insandı. İslami tebliğden geri durmadığını, samimi ve örnek olacak şekilde çalışmalarını sürdürdüğüne de şahitlik ediyoruz. Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.