Ömer B. Abdulaziz (4) (H. 61-101, M. 681-720)

Ömer B. Abdulaziz (4) (H. 61-101, M. 681-720)

Halifeliği sünnete yaraşır bir şekilde devralan Ömer b. Abdülaziz yine sünnetin esaslarına uygun bir yönetim için hemen faaliyete geçti.

Halifeliği sünnete yaraşır bir şekilde devralan Ömer b. Abdülaziz yine sünnetin esaslarına uygun bir yönetim için hemen faaliyete geçti. İlk ve temel inkılâbı, devletin bakış açısını değiştirmek oldu. Onun zamanına kadar devlet; vergi, haraç ve akarların gelirini toplama ve harcama işini yürüten idari bir mekanizmaya dönüşmüş; milletin ahlakı, inancı, yaşayışı, eğitimi, hidayet veya dalalette olması ile ilgili hiçbir kaygısı olmayan bir düzen olmuştu.

Ömer b. Abdülaziz, “Hz. Muhammed (sav) dünyaya, -hâşâ- vergi toplayan bir tahsildar olarak gönderilmedi. O, dünyaya insanları hidayete çevirmek, hak yola yöneltmek için gönderildi” meşhur sözüyle devletin karakterini, idari bakış açısını değiştirdi. Onu bir dünya saltanatı olma yerine, peygamberlik ve halifelik görevlerinin icra edildiği zirve haline getirdi. Onun bütün halifelik süresi işte bu tek cümlenin tefsiridir. (İslam Önderleri Tarihi, En-Nedvi, 63)

Kendisinden önceki Emeviler ile halk arasında oluşturulmuş engelleri kaldırıp halkın kendisine direkt ulaşabilmesini sağlayan yeni halife, Allah’tan başka kimseden korkmayan ve Allah’ın hükümlerini uygulayan adil yöneticileri görev başına getirmekle tam bir adaletin te’sisinin temelini attı. (Ömer b. Abdülaziz, Ahmet Ağırakça, 94-95) Bu bağlamda birçok vali, kadı, zekât memuru, emniyet görevlisi, hacip, muhtesip v.b. memurun görevine son verdi. Devlet idarecilerine ve memurlara ticaret yapmayı yasakladı. Memurların hediye ve ikram kabul etmelerini menederek;

“Her ne kadar şimdiye dek alınan şeyler hediye kabul edildiyse de, bundan sonra bütünüyle rüşvet sayılacaktır” (En-Nedvi, 65) şeklinde bir emir çıkardı. İdarecilere, halkın kendilerine ulaşmasına, şikâyetlerini iletmelerine imkân ve kolaylık sağlamalarını emretti ve:

“Kim bir zulmü, haksızlığı haber verir veya devlete iyi bir yol gösterir; güzel, makul bir tavsiyede bulunursa ona yüz dinardan üç yüz dinara kadar ikramiye verilecektir” (Aynı yer) şeklinde ilanlar yaptırdı.

Ben-i Ümeyye’nin haksız yere mülkiyetine geçirdiği tüm arazi ve malları onlardan alıp Beytülmal’e iade eden halife kendisinin sahip olduğu her şeyi Beytülmal’e hibe etmekten de geri durmadı. Gençliğinde babası ve kayınbabasından kendisine kalan büyük çaplı miras başta olmak üzere tüm mal, mülk, tarla, bahçe ve arazileri hazineye devredip bütün tapularını yırtan Ömer b. Abdülaziz, hilafetten evvel yıllık kırk bin dinar olan geliri bırakıp kendisine günde sadece iki dirhemlik maaş bağlattırdı.

Hilafetinin ilk gününde, kocasına hoş görünmek için tüm mücevheratını takınıp süslenen hanımını görünce hemen sırtını dönüp:

“Fatıma! Cehennem ateşinden kor parçalarının yüzüne ve boynuna yapıştığını görür gibiyim. Beytülmal’den ve tüm ümmetin hakkı olan devlet hazinesinden sana, baban ve kardeşlerin tarafından hediye edilen bu mücevheratta senin hakkın yoktur. Bunlar Müslümanların hakkıdır. Benimle aynı evde yaşamayı arzu ediyorsan hemen bunları yerlerine iade et. Zira ben bu mücevherat ile aynı evde kalmayı asla istemiyorum” (Ağırakça, 118) demesi üzerine hanımı Fatıma, bu son derece kıymetli ve bir kadın için en değerli şey olan mücevheratını Beytülmal’e bağışlamış; yine altın, elmas ve yakutlarla bezenmiş çok değerli elbisesinden de aynı şekilde vazgeçebilmiştir.

Kendisine getirilen, bugünkü makam koltuğu hükmünde lüks ve yüksekçe minder, birçok güzel ve kıymetli giyecekler, güzel kokular ve mükemmel yataklar vb. eşyayı olduğu gibi Beytülmal’e gönderen halife hazinedeki bütün malı fakirlere ve ihtiyaç sahipleri başta olmak üzere herkese adaletlice dağıtmış, muhtaç ve yoksun kimse bırakmamıştı. Bütün ümmet için bir sosyal güvenlik müessesesi kurmuş ve halkın ihtiyaçlarını karşılamak için tüccarların dışında hemen herkese maaş bağlatmıştı. Halka hitaben şöyle seslenirdi:

“Bize ailelerinizin nüfus sayısını bildirin, onlara haklarını verelim. Vefat edenlerinizin de isimlerini bildirin, maaşlarını varislerine verelim.” (A.g.e. 195)

Büyük müfessir ve tarihçi İbn-i Kesir şunları söylemektedir:

“Ömer b. Abdülaziz’in görevli memurları çarşı ve pazarlarda ‘Ey borçlular! Ey evlenmek isteyen gençler! Ey fakir ve muhtaçlar! Ey yetimler! Neredesiniz? Gelin, nasibinizi alın’ diye bağırıyorlardı. Böylelikle Ömer, bütün bu insanları zengin yapmıştı.” (A.g.e. 141)

Afrika zekât memurlarından Yahya b. Said’in şu sözleri zekâtın toplanıp dağıtılmasında da aynı hassasiyetin gösterilmesi sonucu ne muazzam ve de zamanımız için imkânsız görülen yüksek ekonomik seviyeye ulaşıldığını çok açıkça ortaya koymaktadır:

“Ömer b. Abdülaziz Afrika’nın zekâtını toplayıp sahiplerine dağıtmak üzere beni bu bölgeye gönderdi. Zekâtı topladık, fakat bunu verecek fakir bulamıyorduk. Ömer b. Abdülaziz İslamî ahkâmı gerçek usulleriyle uyguladığı için insanları zengin yapmıştı. Ben de bu zekâtla köle satın alarak azad ediyordum.” (Aynı yer)

Söz konusu hassasiyeti sebebiyle, zekât toplanıp dağıtıldıktan ve memurlara ücretleri verildikten sonra

“Farzlarından birini ikame etmedikçe ruhumu almayan Allah’a hamd olsun” (A.g.e. 126) deyip şükreden Halife Ömer, valilerine gönderdiği talimatla haksız vergileri kaldırmış, gayr-i müslim olan zimmîlere karşı ender görülen adaletli tavırlar sergilemiş, bu sayede büyük kitleler halinde İslam’a girmelerini sağlamıştı. Bu cümleden olmak üzere sadece Horasan’da dört bin zimmî bir anda İslam’ı seçip Müslüman olmuştu.
İnzar Dergisi

İslam Kuran Haberleri

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.