Özyönetim, özerklik ya da âdem-i merkeziyetçilik

 Son operasyonlarla birlikte adeta “ihdas edilmiş bir suç” gibi nitelendirilen başlıktaki kavramların teknik anlamda suç olarak kabulü tabi ki mümkün değildir. Siyasilerin, partilerin, düşünce kuruluşlarının en iyi yönetim arayışları içinde olmaları sadece hakları değil aynı zamanda görevleri ve varlık nedenleridir.

Yerel seçimlerde sloganımız “Yereli yerli yönetir, sen siye gel Urfalı” cümlesinde aslında özerkliğe işaret vardır. Demem o ki öz yönetim talebi son derece masum bir taleptir. Üstelik 5393 sayılı Belediye Kanununun 3.a maddesinde Belediye şöyle tanımlanmıştır: “Belediye: Belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulan ve karar organı seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan, idarî ve malî ÖZERKLİĞE sahip kamu tüzel kişisini,” … İfade eder. Belediye kanunu zaten belediyeleri Özerk olarak tanımlamıştır. Doğrusu kanunun bu açık hükmü karşısında gözaltı ve tutuklanmaların neye dayandırıldığını anlamış değilim.

Ne yani şimdi ben HDP'li belediyelerin özerklik ilanlarını destekliyor muyum? Hayır asla… Ama o zaman da yukarıda açıklamalarımla çelişmiyor muyum? Hayır asla… Neden karşıyım HDP'nin özerklik ilanlarına. Çünkü HDP gerçekten halkı temsil etmiyor. Yani özerklik dediğimizde mesela Diyarbakır'ı Van'ı Diyarbakırlı Vanlı yönetmeyecek. Ama yönetir gibi olacak. Asıl sıkıntı ve kabul edilmez olan budur. Herkes çok açık ve net olarak görüyor ki PKK'nın rehin aldığı bir parti halkı temsil edemez, sadece eder gibi görünür. HDP/DBP gibi sivil siyasetçi görünümündeki kişilerin PKK'nın örgütsel yapılanmasının birer unsuru olup onların üzerinde başka birimlerin olduğunu bölge halkı çok iyi bildiği gibi bir çöpçünün büyükşehir belediye başkanını hesaba çekmesinden bütün ülke öğrenmiştir.

Mesela şimdi hiç beklemediğimiz, ummadığımız ve örneklerine belki de hiç rastlamadığımız şekilde devlet kendi hâkimini, savcısını, polisini tutukluyor, değil mi? Savcılar, hâkimler, polisler yurt dışına kaçıyor. 5-10 yıl önce kim böyle bir şeyi öngörebilirdi. Bunun nedeni gayet açık değil mi? Yürürlükteki hukuka göre “Türk milleti adına” gözaltı, yakalama, tutuklama ve hüküm vermesi gerekenler maalesef “Fetulla Gülen adına” bu işlemleri yaptılar. Bu yaptıkları nedeniyle kolluk ve yargı mensupları terörist konumuna düştüler.

Benzer mahiyette halkın değil de PKK'nın emir ve talimatlarıyla hareket edenler, aslında seçilmiş kişiler gibi görünseler de terörist konumuna düşmüş oluyorlar. Yani nasıl ki hâkim- savcı ben Hukuk Fakültesini bitirdim, sınavlardan geçtim bu makamlara geldim diyemiyorsa Belediye başkanları da ben seçildim diyemeyeceklerdir. Kuşkusuz her seçim saygın değildir. Şaibeli seçimler halk iradesini doğru yansıtabilir mi? Mesela bu gün nerdeyse yüzde doksanın üzerindeki bir mutabakatla reddettiğimiz 1982 anayasası yüzde doksanın üzerinde bir destek almamış mıydı? Ben o referandumda oy kullandım. Hiç de sandık başlarında silahlı adamlar görmedim. Özellikle şehirlerde böyle gözle görülür baskı yoktu. Ama insanların bilinçaltında şöyle bir yargı oluşmuştu. Anayasayı kabul etmezsek sokaklarımız yine 12 Eylül öncesi gibi sağ sol savaşları ile kan gölüne dönecektir. Evet, 8 Haziranda özellikle şehir merkezlerinde sandık başlarında PKK'nın silahlı militanları yoktu. Ama bilinçaltında HDP istediği oyu almazsa musluklarımızdan kan akar fikri egemendi.

Yani demem o ki ne HDP'nin derdi ne de devletin özellikle hükümetin üzerine gittiği şey  “özerklik” olayı değildir. Başbakanın Şanlıurfa'daki Kasım 2014 tarihinde STK temsilcileri ile yapmış olduğu toplantıda “özerklik” konusu bir STK başkanı tarafından gündeme getirildi. Başbakanın o konudaki tavrı gayet net ve yerinde olmuştu. Sayın Davutoğlu konuya ilişkin verdiği cevapta “bölgede henüz özerklik olmadığı halde HDP kendisinden olmayanlara hayat hakkı tanımıyor özerklik olunca maazallah bölgeyi Kamboçya'ya çevirirler” demişti. Bu tespit gerçekten çok doğru ve yerinde bir tespittir. 6/8 Ekim olayları, akabinde Cizre'de meydana gelen muhaliflerini imha teşebbüsü, PKK'nın Suriye kolu olan PYD'nin hâkimiyetindeki kantonlarda çarşafı yasaklaması özerklikten maksadın ne olduğunu ortaya koymaktadır.

Nasıl ki gezide “mesele ağaç meselesi değil anlamadın mı?” sözü olayları özetliyor idiyse bu mesele de asla “özerklik” meselesi değildir. Asıl mesele PKK'nın bölgede POL POT rejimi kurma hayalinden ibarettir ve buna asla izin verilmemelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.