Peygamber, Mü’minlere Kendi Nefislerinden Daha Evladır

Peygamber, Mü’minlere Kendi Nefislerinden Daha Evladır

Danimarka’da yayın yapan “Jyllands-Posten” gazetesinin “Muhammed’in yüzleri” adı altında yayınladıkları karikatürler Batı’nın İslam’ın kutsal değerlerine karşı başlatmış olduğu çirkin saldırganlığın yeni bir örneğidir.

Danimarka’da yayın yapan “Jyllands-Posten” gazetesinin “Muhammed’in yüzleri” adı altında yayınladıkları karikatürler Batı’nın İslam’ın kutsal değerlerine karşı başlatmış olduğu çirkin saldırganlığın yeni bir örneğidir. Şu an ikinci bir Salman Rüşdi hadisesiyle karşı karşıya bulunuyoruz. Bu karikatürlerde; (Hâşâ) Hz. Muhammed (sav), patlamaya hazır fitilli bir bomba, terörist olarak tasvir ediliyor.

Daha sonra Norveç’te “Magazinet” gazetesi aynı resimleri yayınlar. İslam ülkesinin çeşitli yerlerinden gelen haklı tepkilere karşılık, Fransız gazeteleri haçlı zihniyetiyle bu resimleri kendi gazetelerinde yayınlayıp: “...Biz de Danimarka basınına destek için bu karikatürleri yayınlıyoruz. Kesinlikle de özür dilemeyi düşünmüyoruz” şeklinde beyanatta bulundular. Almanya, Hollanda, İtalya, İspanya, ABD vb ülkeler de destek amaçlı olarak bu resimleri basınlarına taşıdılar.

Acaba bu yapılanlar şahsımıza yapılsaydı hiç seyirci kalır mıydık? Kalmazdık değil mi? Canımızı dişimize takar, elimizden geleni yapardık. Peki Hz. Peygamber (sav)’e yapılan bir saldırıya karşı yapmamız gereken nedir?Böyle bir durumda Kur’an bizden ne istiyor? Ashab-ı Kiram ne yapmış, hiç düşündük mü?

Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “Peygamber, mü’minlere kendi nefislerinden daha evladır”[1]

“Peygamber, mü’minlere kendi nefislerinden din ve dünya ile ilgili bütün hususlarda daha evladır. Mü’minler nefislerini O’na (sav) feda etmelidirler.”[2]

“Yani her hususta daha evladır. Zira O (sav) onlara neyi emretmiş ve hangi hareketlerinden razı olmuşsa, muhakkak ki bu durum onlar için en faydalı ve muvaffakiyetli bir durumdur. Ancak nefisler bunu emretmezler. Bundan ötürü ayette “tüm nefislerden” ifadesi kullanılmıştır. Demek Peygamber (sav)’i nefislerinden daha fazla sevmeleri O’nun emrini hepsinin önüne almaları, O’na (sav) olan şefkatlerini nefislerine olan şefkatlerinden daha fazla olması gerekmektedir.”[3]

“Bu öyle bir sevgi olmalı ki, kan yakınlığından da, insanın kendi nefsini sevmesinden de önde gelmelidir. Peygamber sevgisi, bütünüyle birlikte hayat yolunu çizen, çok geniş kapsamlı umumi bir sevgidir. Bu hususta mü’minlerin Peygamber’e karşı durumları, Rabbinden aldığı vahiyle onlara çizdiği şu hareket tarzıdır: Sizden hiç biriniz arzularını benim tebliğ ettiğim şeylere uydurmadıkça hakkıyla iman etmiş olmaz.

Duygularına da şamil olmak üzere Peygamber (sav)’in şahsı, onlara kendi nefislerinden daha sevgili olur. O’nu bırakıp nefislerine uyamazlar. Kalplerinde, ondan önce bir şahıs veya eşya yer alamaz. Sahih hadiste şöyle nakledilmiştir: “Nefsim, kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, ben o kimseye nefsinden, malından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça hakkıyla iman etmiş olmaz.”[4] Yine sahih hadiste şöyle rivayet edilmiş ki: “Hz. Ömer (ra) Peygamber efendimize, ‘Ya Resulallah! Şüphesiz sen, nefsimden başka her şeyden bana daha sevgilisin’ deyince, Resulullah (sav) da şöyle buyurmuşlar: ‘Hayır ey Ömer, ben sana nefsinden de daha sevgili olmadıkça imanın tam olmuş olmaz.’ Bunun üzerine Ömer (ra); ‘Ey Allah’ın Resulü! Allah’a yemin ederim ki, sen bana her şeyden hatta nefsimden de daha sevgilisin’ Resulullah da; ‘Şimdi oldu Ey Ömer!’ buyurdular.

Bu husus bir kuru sözden ibaret değildir. Bu yüksek bir seviye meselesidir. Hz. Ömer durum ve mevkiine rağmen yine de Resulullah (sav)’ın ikazına muhtaç olmuştur. Bu saf kalbi açan da bu ikaz ve işaret olmuştur.”[5]

“Hz. Peygamber mü’minlere, ailelerinden, hatta kendi nefislerinden bile daha müşfik, yumuşak ve merhametlidir. Aileleri, eşleri ve çocukları onlara zarar verebilir, onlara bencilce davranabilir, onları yanıltabilir, onların hata ve günah işlemelerine neden olabilir ve onları cehenneme sürükleyebilirler. Fakat Peygamber (sav) başkadır. O, sadece mü’minleri ebedi saadete ve huzura yöneltecek davranışlarda bulunur. Mü’minler kendi felaketleri ile sonuçlanan hatalar işleyebilirler, fakat Hz. Peygamber (sav) onlar için sadece iyi ve hayırlı olanı diler. Durum böyle olduğuna göre, Hz. Peygamber (sav)’in Mü’minler tarafından ailelerinden, çocuklarından, hatta kendi nefislerinden bile önde tutulmaya hakkı vardır. Mü’minler, O’nu dünyadaki herkesten, her şeyden daha çok sevmeli, onun seçim ve hükmünü kendilerinkine tercih etmeli ve onun verdiği her emre boyun eğmelidir.[6]

Ashab-ı güzinden Zeyd b. Desinne müşriklere esir düşünce darağacında Ebu Süfyan ona şöyle der;

“Sana Allah adına and veriyor ve soruyorum: Şimdi yanımızda, senin yerinde Muhammed bulunup da O’nun boynunu vurmamızı, senin ise ailenin içinde sağ selim yaşamanı arzu etmez misin?” dedi. Zeyd b. Desinne:

“Vallahi, ben ailem içinde sağ-salim oturup da Muhammed (sav)’in, değil sizin yanınızda, hatta şimdi bulunduğu yerde bile ayağına bir dikenin batmasına, batıp incitmesine razı olamam” dedi. Ebu Süfyan:

“Ben, insanlar içinde, ashabının Muhammed’i sevdiği gibi, hiçbir kimsenin hiçbir kimseyi sevdiğini görmemişimdir” demekten kendini alamadı.[7]

Bizler, Kur’an’ın ve Hz. Peygamber (sav)’in istediği gibi ve Ashabının yaşadığı gibi yaşayıp Müslümanlar olarak birlik ve beraberlik içerisinde olsaydık, bugün İslam düşmanları İslam’a Kur’an’a ve Yüce Resul (sav)’e dil uzatacak cesareti bulabilecek miydi?

Çeçenistan, Filistin, Afganistan ve Irak, emperyalist güçlerce işgal edildi. Müslümanlara yönelik soykırım, talan, işkence, tecavüz had safhalara ulaştı. ‘Haçlı seferlerini başlatıyoruz’ denip İslam toprakları işgal edildiği halde Müslümanlar üzerine düşeni yerine getiremedi…

Evet, Andican’da, Tayland’da Müslümanlar katledilince, Kudüs işgal edilince, namusumuz İslam düşmanları tarafından tar-u mar edilince sessiz kaldık… Bunlardan cesaret alan çağdaşlar(!) da fikir hürriyeti adı altında Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa Aleyhisselatu Vesselama dil uzatmaya, hakaret etmeye başladılar. Biz durumumuzu düzeltmedikçe bu tür musibetler bizi kahretmeye devam edecektir.

Ya İlahi!...

Bizler âciz, zayıf ve günahkâr kullarınız. Sana el açıp dergâhına iltica ediyoruz. Katından yardım talep ediyoruz. Gücümüze güç, kuvvetimize kuvvet kat. Meyyit-i müteharrik kullarını derin uykudan uyandır. Kur’an’a ve sünnete sarılıp Resul (sav)’ün yoluna tabi olmayı bizlere nasip eyle!...

İslam düşmanları aleyhine, gelişmeleri vahdet ve birliğimize vesile kıl. Gökteki ve yerdeki ordularınla mukaddesatımıza el uzatanların bellerini kır. Bizleri içinde bulunduğumuz zulumattan kurtar. Hakkıyla Sana kul, Resulü (sav)’ne ümmet olabilmeyi bizlere nasip eyle. (Âmin Velhamdulillahi Rabbil Âlemin)

İnzar Dergisi

İslam ve Kur'an Haberleri

[1] Ahzab: 6

[2] Keşşaf, Zemahşeri

[3] Beyzavî Tefsiri

[4] Buhari-Müslim

[5] Fizilal-il Kur’an 11. Cilt, Seyyid Kutup

[6] Tefhim’ül Kur’an, 4. Cilt. Mevdudî

[7] İslam Tarihi, Asım Köksal,  4. Cilt

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.