Peygamberimiz ve Olağanüstü Olaylar

Peygamberimiz ve Olağanüstü Olaylar

Gözlerimizin nuru, Sevgili Peygamberimiz (sav) on veya on iki yaşlarında da bazı olağanüstü olayları yaşamıştır.

Gözlerimizin nuru, Sevgili Peygamberimiz (sav) on veya on iki yaşlarında da bazı olağanüstü olayları yaşamıştır. Onun nübüvvetten önceki hayatı da ilahi kudret eliyle bir peygambere yakışır şekilde muhafaza edilmiştir. Siyer kaynaklarında geçen olayların dışında da muhtemelen bazı olaylar mevcuttur; ancak bize ulaşan bilgiler sınırlı da olsa biz Onun, mevcut toplumun olumsuzluklarından korunmuş olduğunu ve bu yönüyle de erdemli bir kişilik olarak çevresinde itibar gördüğüne şahit oluyoruz.

Toplumda sıradan bir durum olup herkesin rağbet ettiği eğlence vb. cahili adetlere karşı bile Allah (cc), Habibini korumuş ve Onu her yönüyle misal kılmıştır. Sevgili Peygamberimiz (sav)'in çobanlık anılarından da bu durumu görmekteyiz. O bu anılarından birini anlatmakla bu hakikati te'kit etmiştir:

"Ben, Cahiliye Devri insanlarının işledikleri bir şeyi iki defa yapmaya teşebbüs ettimse de, Allah, beni o işten alıkoydu. Bundan sonra Allah, beni peygamberlik vazifesiyle şereflendirinceye kadar hiçbir kötülüğe teşebbüs etmedim. Teşebbüs ettiğim şeye gelince:

Bir gece Kureyş'ten bir gençle Mekke'nin yukarı taraflarında koyunlarımızı otlatıyorduk. Ben arkadaşıma, 'Koyunlarıma bakarsan, ben de diğer arkadaşlarım gibi Mekke'ye giderek gece eğlencelerine, gece masalları toplantılarına katılmak istiyorum' teklifinde bulundum. Arkadaşım: 'Olur, bakarım' dedi.

Bu maksatla Mekke'ye geldim. Şehrin ilk evinin yanına yaklaştığımda defler, düdük ve ıslıkların çalındığını duydum. 'Nedir bu?' diye sordum. 'Filanın oğlu, filanın kızıyla evlenmiş, onların düğünleri yapılıyor' dediler. Hemen oturup onları seyre başladım. Derken Allah, kulaklarımı tıkadı, uyuya kaldım ve ancak sabah güneşinin ışıklarıyla uyanabildim. Dönüp arkadaşımın yanına geldiğimde benden ne yaptığımı sordu. 'Hiçbir şey yapmadım' dedim ve sonra da başımdan geçeni olduğu gibi anlattım.

Bir başka gece, yine arkadaşıma aynı şekilde rica ettim. Ricamı kabul etti. Yola çıkıp Mekke'ye geldiğimde, geçen sefer işittiklerimin aynısını yine işittim. Hemen orada çöküp yine seyre daldım. Derken Allah, yine kulaklarımı tıkadı. Vallahi, beni uykudan ancak güneşin sıcaklığı uyandırabildi. Uyanır uyanmaz arkadaşımın yanına vardım ve başımdan geçeni olduğu gibi anlattım. Bundan sonra Allah beni peygamberlik vazifesiyle şereflendirinceye kadar böyle şeylere teşebbüs etmedim." (Taberi Tarihi C. 1)

Görüldüğü gibi Sevgili Peygamberimiz (sav)'in siretinin her noktası ümmeti için rahmet pınarları gibi şarıl şarıl akmaktadır. O pınarlara ulaşanlar, Rahim olan Rablerine de ulaşırlar. Allah'a ve Resulüne ulaşan kimse, hem dünyada ve hem de ahirette saadete ulaşır inşallah. Sevgili Peygamberimiz (sav)'in çobanlık hayatından sonra, ticari hayata da başladığını kaynaklarda görmekteyiz. O, daha on iki yaşlarında amcası Ebu Talib'in himayesinde iken, amcasının ticari amaçla Şam'a gitmek için hazırlandığını görünce, onunla gitmek ister. Amca yolun uzun ve meşakkati sebebiyle Sevgili yeğenini beraberinde götürmek istemez. Sevgili Peygamberimiz (sav) ağlayarak “Benim ne babam var ne annem. Sen de beni bırakıp gidiyorsun,” der(Balazuri Ensab c.1)

Bunun üzerine Ebu Talib: “Vallahi seni yanımda götüreceğim. Hiçbir zaman ne sen benden ayrılacak ne de ben senden ayrılacağım,” der ve Onu beraberinde götürür. (Beyhaki Delailünnübüvve c.2)

Sevgili Peygamberimiz (sav)'in içinde bulunduğu kervan Şam topraklarına varır. Burada Busra denilen bir yerde tarihi bir manastır vardı. Bu manastırda Bahira adlı bir rahip bulunurdu. Bu zat; aslen Yahudi olup Hıristiyanlığı benimsemiş ve manastırda bulunan bir kitapta ahir zamanda gelecek peygamberin vasıflarını okumuştu. Ayrıca bu peygamberin geliş zamanının yakınlaştığını, onun çıkacağı topluluk ve yerini dahi öğrenmişti.

Bahira manastırın üzerinde çevreyi, gelen ve giden kervanları izler. Uzaktan görünen Kureyş kervanını görür. Rivayete göre, kervanın ilerlemesiyle bir bulutun kervandakileri gölgelediğini ve topluluğun yakınlaşmasıyla bulutun özellikle birini izlediğine şahit olur. Daha sonra olağanüstü durumların devam ettiğini hayretle seyreder. O zatın, ağacın altında oturmasıyla birlikte, ağacın dallarının Ona yöneldiğini ve Onu gölgelediğini müşahade eder. Bahira, topluluğun içinde hayırlı bir zatın olduğuna kanaat getirir. Bunun için de gelen kureyş topluluğuna bir ziyafet hazırlar ve kervandakilerin tümünü yemeğe davet eder. Kureyş topluluğu, Bahira'nın âdeti olmayan bu davranışına hayret eder. Bahira şimdiye kadar onlara hep kapalı ve suskun iken bu sefer özel bir ilgi göstermiştir. Bahira'nın davetine icabet eden topluluk, Sevgili Peygamberimizi küçük olması hasebiyle kervanda nöbetçi olarak bırakır. Bahira, gelen cemaatın içinde istediği hayırlı simayı bulamayınca, geride kimsenin kalıp kalmadığını sorar. Bunun üzerine geride bırakılan Sevgili Peygamberimiz (sav)'in de gelip yemeğe katılmasını sağlar. Rahip Bahira, Onu görmekle aradığı simayı bulur ve Ona özel bir ilgi gösterir. Bahira, Sevgili Peygamberimizin yanına oturur ve Ona, soracağı sorulara doğru cevap vereceğine dair Lat ve Uzza adına yemin etmesini ister. Sevgili Peygamberimiz (sav), onun bu tarz yemin şekline tepki gösterir ve putlardan nefret ettiğini söyler. Buna karşılık Bahira, Ondan Allah (cc)'ın adıyla yemin etmesini ister. Buna razı olan Sevgili Peygamberimiz (sav), Bahira'nın sorduğu tüm soruları cevaplar.

Bahira, aradığını bulmuştur. Ebu Talibe yönelir ve Onun babasını sorar. Ebu Talib de babasının kendisi olduğunu söyler. Bahira, buna itiraz eder ve bu çocuğun babasının sağ olmaması gerektiğini söyler. Buna karşılık Ebu Talib doğruyu söylemek zorunda kalır ve yeğeni olduğunu, babasının ise vefat ettiğini beyan eder. Rahip Bahira kendisinden emin bir şekilde incelemesini tamamlar ve Ebu Talib'e: “ Kardeşinin oğlunu buradan ileri götürme, Onu Yahudilerden koru, benim gördüğüm alametleri Yahudiler onda görürlerse, ona kötülük ederler. Çünkü Onun geleceği çok önemlidir,” der. Bunun üzerine Ebu Talib, alışverişini burada tamamlayarak Mekke'ye döner.

Bu noktada bazı hususları aktarmak istiyoruz: Peygamber Efendimizin hayatının her anı Allah (cc)'ın kontrolündedir. Şüphesiz bu kontrol altında oluşun sebeb ve hikmetleri vardır. Onun normal bir insan olması halinde bu kadar hassasiyetin gösterilmesinin bir manası olmayacaktı. Allahu alem burada şu gerçek ortaya çıkıyor: Eğer onun hayatı, bu gün bazılarının iddia ettiği gibi örnek alınamayacak bir hayat olsaydı o zaman Allah (cc)'ın onun hayatına bu derece mudahil olmasının ne anlamı olacaktı. Bununla beraber Peygamberimizin sadece peygamberlik dönemindeki hayatı değil, ondan önceki hayatı da bizim için örnek alınması gereken bir hayat tarzıdır. Çünkü o dönem de ilahi düzenlemelere tabi tutulmuştur. O halde bu hususun altını iyice çizmek gerekiyor. Hiç bir ilmi ve akli temele dayanmayan kimi kişiler, Peygamberimizin de normal bir insan olduğunu hayatından ziyade sadece Kur'andan beslenip hayatımızı ona göre şekillendirebileceğimiz evhamına kapılmışlardır. Onun hayatını hayatımıza örnek, sünnetini yaşantımıza rehber edinmediğimiz sürece hayatın dert ve kederlerinden kurtulmanın mümkün olmayacağını şu zaman ne kadar da açık olarak ortaya koymaktadır. Allah'tan dileğimiz, Onun yaşantısını hakkıyla öğrenip, pratik hayatımıza yansıtmayı nasib etmesidir. (âmin).

İnzar Dergisi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.