Sabrın da Bir Sınırı Var

Sabrın da Bir Sınırı Var

80’li yılların sonlarında daha çok solcu/Kürd milliyetçisi muhaliflerini zor kullanarak sahneden silen PKK, 90’lı yıllarda aynı şeyi bölgedeki Müslümanlara dayattı.

Solcular, kimi liberaller ve iktidar taraftarı bir kesim PKK’yi Kürt siyasi hareketi olarak pompalamakta, onun dışındaki bütün hareketleri yok saymaya çalışmaktadır. Hatta bu hastalık kimi İslamcılarda da açıkça görünmektedir. Birkaç ay önce Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın Apo’yu Kürdlerin lideri olarak takdim etmesi, PKK’yi önce çıkarma ve bütün Kürdlere mal etme çabalarından kaynaklanmaktadır.

Görünen o ki bu tavırlarıyla Kürdistan’da sadece PKK’nin hakimiyet kurmasını istemekte, onun dışındakilere yaşam hakkı tanınmamaktadır. Bugüne kadarki gelişmelerin bu paralelde cereyan ettiğini, alternatif yönelişlerin bulunmadığını görüyoruz. Bu zaviyeden bakınca, PKK’nin öteden beri takip ettiği, bu günlerde daha yoğun şekilde önce çıkardığı tek tipçi, dayatmacı, dışlayıcı ve hatta muhaliflerine yaşam hakkı tanımaz tutumu sürerken, buna ciddi bir tepkinin gösterilmemesi, örgütü bu şekilde öne çıkarma refleksinin desteklendiği izlenimini vermektedir.

PKK’lilerin İslami sivil toplum kuruluşlarına ve Hüda Par’a yönelik yüzlerce saldırısı, hatta kimi Müslümanların PKK tarafından katledilmesi bugüne kadar ne başbakan ne de yakın kurmaylarının gündemine bile girmedi. Başbakan ve kurmayları en ayrıntılarına kadar bütün gelişmelere değinirken, Müslümanlara yönelik baskı ve zulmü görmezden geldiklerini bugüne kadar sürdürdükleri kör–sağır siyasetleriyle ortaya koymaktadırlar.

Hükümetin devam eden duyarsızlığı, bölgeyi PKK’nin eline terk etmesi ve örgütün bütün melanetlerine göz yumması, PKK’nin iştahını kabartırken, “Ne yapıyorsan yap, görmüyorum” tutumuyla zımni destek verdiğini ve bundan da en küçük bir rahatsızlık duymadığını müşahede ediyoruz. Bugüne kadar Müslümanlara yönelik bunca saldırıda tek bir PKK’linin yakalanmaması, olaylarla ilgili tek bir soruşturmanın açılmamasının başka türlü izahı yoktur.

80’li yılların sonlarında daha çok solcu/Kürd milliyetçisi muhaliflerini zor kullanarak sahneden silen PKK, 90’lı yıllarda aynı şeyi bölgedeki Müslümanlara dayattı. Müslümanların PKK’ye boyun eğmemesi, bu örgütü Kürdistan’ın tek gücü kabul etme çabalarına karşı çıkışı neticesinde PKK, Hizbullah’a karşı ölümcül bir savaş dayattı. PKK’nin baskısı ve zulmü bugünkünden çok daha şiddetliydi. Her gün bir yerlerde Müslümanlara saldırıyor, gencecik Müslümanların kanını akıtıyordu. O günlerde Müslümanların karşılaştıkları haksızlıkları ve yaşadıkları zulmü dile getirecek basın organları da yoktu. PKK, zor kullanmaktan, kırıp parçalamaktan ve öldürmekten başka yöntem kullanmıyordu. Yok olmaktan kurtulmanın tek yolu direnişti. Bunun dışındaki bütün yollar teslimiyet ve tükeniş anlamına geliyordu.

Silahlı mücadele tecrübesinden yoksun, PKK gibi o zamanlar devlete kök söktüren bir örgüte karşı eli silah tutacak eleman sorunu yaşayan Hizbullah taraftarlarının, sokak, cadde ya da evlerde PKK’nin kurşunlarına hedef olup öleceklerine, direnerek, düşmanın saldırılarına misliyle karşılık vererek ölmelerinin daha izzetli olduğuna karar verip o günkü şartlarda en zoru olan direnişi seçti. PKK’ya karşı silahla durmaya çalışmak ve direnişi seçmek olaylara tanık olan herkes tarafından şaşkınlıkla karşılanmıştı. Birçokları “Devletin başa çıkamadığı PKK ile başa çıkamazsınız. Sizden bazılarını öldürdüğü halde sessiz kalmanız hayrınızaydı” diyerek Müslümanların intiharı tercih etmelerini dile getiriyorlardı.

Ancak, zalimlerin dayatmalarına karşı en güzel duruş, onurlu ve izzetli bir ölümü tercih etmekti. Bu nedenle zalimlere boyun eğmeyen Müslümanlar onurlu bir direniş başlattılar. Birçok yiğitlerini şehid verdiler ancak bir kabus gibi halkın başına üşüşen PKK’yin belini kırdılar. Direnişin başlamasından birkaç ay sonra Kürdistan’ın birçok şehrinde PKK’li bulmak mümkün değildi. Var olanlar kaçmıştı. Bunun neticesinde bölge halkı yıllarca PKK’nin baskı ve zulmünden bir nebze de olsa kurtulmuş oldular.

Aradan yıllar geçtiği halde PKK’nin şımarıklığı, zihni sakatlığı ve dayatmaları devam ediyor. İslami sivil toplum kuruluşlarına ve Hüda Par’a saldırılarının ardı arkası kesilmiyor. 90 yıllarda olduğu gibi her halde yine Müslümanların gücünü test etmemeye çalışıyorlar. Ancak o derece ahmak ve o derece duyarsız olduğundan kârını ve zararının hesabını yapamıyor. Müslümanların direnişe geçmeleri durumunda PKK’nin bölgede bir daha varlık gösteremeyeceğini, bu seferki darbenin eskisine nazaran daha da ölümcül olacağını, Müslümanların gücünün eskisiyle kıyaslanmayacak kadar çok olduğunu hesaba katamıyor.

Ancak bilmeleri gerekir ki kendilerini yakıp yıksalar da, hatta katliamlara bile girişseler Müslümanları hedeflerinden döndüremeyecekler. Onların hiçbir oyunu Müslümanlara boyun eğdiremeyecek. Müslümanların ihtiyatlı ve basiretli davranması, olası çatışmaların ağır bedellerle neticelenmesi ve bundan devletin faydalanmasından kaynaklanmaktadır. Ancak bu demek değildir ki her ne yapsalar Müslümanlar durup seyredecek, PKK’nin çılgınlıklarına sonuna kadar göz yumacaklar. Sabrın da bir sınırı vardır. Bıçak damara dokununca iş işten geçmiş olacak. Bu böyle biline…

(Hürseda Haber)

 

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.