Sürecin provokatörleri

Hükümet üyeleri ile HDP heyeti Dolmabahçe'deki Başbakanlık ofisinde ortak bir açıklama yaptılar.

Yapılan açıklamaya yönelik yorum ve tepkiler üzerinde durmayı düşünüyoruz.

Basının bir kesiminde “Silahlara veda” gibi başlıklar atıldı. Bir kesim ise ülkenin bölünmeye doğru gittiğini iddia edip karamsar tablolar çizdi. Kimileri 10 maddelik açıklamayı yorumlarken “Öcalan'dan hükümete 10 emir” gibi ifadeler bile kullandı.

Devlet Bahçeli, açıklamayı Osmanlı'yı yıkan anlaşma olarak bilinen “Sevr”e benzetirken, Kılıçdaroğlu, şaşırtıcı bir şekilde “Barış istiyoruz” şeklinde anlaşılabilecek şeyler geveledi. Şaşkınlığımızın daha fazla devam etmemesi için olsa gerek ,ikinci açıklamada “Barışın gelmeyeceğini” söyledi Kemal Bey.

Tabi bu söylenenlerin gerçekten de siyaseti okumaktan kaynaklanan yorumlar mı yoksa temenniler mi olduğu konusunda bir netlik olmadığını düşünüyorum.

Elbette “Silahlara veda”nın Ernest Hemingway'ın ünlü romanından farklı anlamlara da gelebileceğini biliyorum; ama Dolmabahçe açıklamalarından böyle bir sonuç çıkarmanın biraz zorlama olduğunu söyleyebilirim.

Açıklamadan, Öcalan'ın PKK'ye bahar aylarında toplanarak silahsızlanmayı görüşmesi çağrısında bulunduğu anlaşılıyor.

Eğer farklı müdahaleler olmazsa PKK'nin kongre kararını kabul ettiğini söylemesi bir yana kongreyi toplamayı Nisan ayı ortalarında yapması ve kararı da Mayısın sonuna bırakması pekâlâ mümkündür. Bu arada kararın uygulamaya geçmesi de uzun zaman alacağı için 7 Haziran seçimlerinin de tümüyle silahların gölgesi ve baskısı altında geçeceği bilinmelidir.

Buna rağmen PKK'den “silah bırakmayacağız” şeklinde açıklamalar yapılması da manidar.

Bir süre önce dudak ucuyla söylenen, şimdilerde ise yüksek sesle dile getirilen “PKK, IŞİD ve diğer bölgesel güçlerden ve olumsuz şartlardan dolayı silah bırakmasın, sadece Türkiye'deki silahlı güçlerini çeksin” şeklinde bir görüş kabul ettirilmeye çalışılıyor.

Hükümete akıl verenler içinde de, farklı siyasi unsurların, farklı istihbarat birimlerinin tasfiyesinden sonra Öcalan kontrolündeki bir PKK ile Irak, Suriye ve İran'da projeler geliştirebileceğine inanan bir kesimin oluştuğu anlaşılıyor.

Daha açık bir ifade ile Hükümet, Öcalan kontrolünde bir PKK ile çalışabileceğini ima edip örgüt içindeki kontrol dışı diğer klik ve grupların tasfiyesinde de yardımcı olabileceğinin sinyalini veriyor.

Tabii hükümet tasfiyenin örgütle sınırlı kalmamasını, HDP'de de tasfiyelerin olmasını istiyor.

Demirtaş'ın rahatsızlığı da işte tam olarak bundan kaynaklanıyor.

Bülent Arınç'ın sözlerini dikkatli okumak gerekir: “Cumartesi günkü açıklamada 3 tane HDP'li milletvekilleri var. Onlara ben teşekkür ediyorum. Onlar samimi olarak çözüm süreci konusunda ellerinden geleni yapmaktadırlar. Bu kişiler aynı zamanda İmralı Adasına giden görüşme heyeti arasında 2 yıldan beri yer alıyorlar. Görüşmeye gidip de bir daha gidemeyenler de vardır. Kim olduklarını az çok tahmin edersiniz. Niye gidememişlerdir, gelmelerini kim istememiştir, hangi sebeplerle bu soğukluk ya da sıcaklık söz konusudur ben bunları bilirim. Çünkü bu süreci yakından takip eden, görevi icabı istihbaratın verdiği bilgiler yanında çok özel bilgilere sahip bir insanım ben.”

İmralı'ya sadece bir sefer gidenler kimlerdir?

Ahmet Türk, Altan Tan, Ayla Akat Ata ve Selahattin Demirtaş…

Az çok tahmin ediyoruz; ama Arınç neden bir daha gidemediklerini de açıklarsa memnun oluruz.

Hatip Dicle ve Leyla Zana'nın heyete eklenmesini bizzat Öcalan'ın istediği de söyleniyor.

İddialara göre ilk görüşme kayıtları basına sızdırıldıktan sonra heyette düzenlemeye gidilmiş ve MİT ile Öcalan beraber karar vererek yeni bir heyet belirlemişlerdi.

İkinci görüşmeye giden Demirtaş için, Öcalan'ın söylediği söylenen sözler de epey gündem oluşturmuştu.

İddialara göre Öcalan, Ağustos 2013'te yaptığı görüşmede Demirtaş'a “Seni liderliğe hazırlıyorlar, farkında mısın? Anladım, heveslisin, liderlik yapabilirsin; ama ben önderlik tedbirlerimi çoktan aldım, bunu da bil” şeklinde sözler sarf etti.

Ama Demirtaş parlatıldı.

6-8 Ekim olaylarında yaptığı açıklamayla olayın ateşleyicisi olmasına rağmen halktan özür dilemeyen; ama zarar gören heykeller için özür dileyen Demirtaş'ın çözüme karşı bir görüntü vermesi, bunun yanı sıra bazı kesimlerin ısrarla onu parlatmaya çalışması üzerinde de durmak gerekir.

Bakın Bülent Arınç, sözlerinin devamında ne diyor: “Demirtaş, çözüm süreci konusunda iyi niyetli çaba gösteren ve bu sürecin başarıya ulaşmasını arzu eden birisi değildir. Buna yürekten inanıyorum. Bana ulaşan bilgilerin gerçekliğini çok iyi bildiğim için bunu söylüyorum. Dilerim ki bu noktadan sonra bu süreci baltalayacak hareketin içerisinde olmaz. O şimdi önümüzdeki seçimler için iyi, verimli bir proje gibi görünüyor. Bu proje üzerinde Türkiye'de çalışanlar var. Ben 40 yıldır siyasetin içerisindeyim. Hangi projenin kimler tarafından parlatıldığını siyasete sürüldüğünü az çok tahmin ederim.”

Süreç hiç de göründüğü gibi iyi bir yerde değil, aksine oldukça kritik bir noktada.

Öcalan taraftarlarının daha fazla piyasaya sürülmesi ve görünür kılınması için hükümetin bir çaba harcayacağı; ama Fransa ve Almanya'nın da boş durmayacağı bir döneme giriyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.