Suriye: Çok Bilinmeyenli Bir Denklem Allah’ın Adıyla

Suriye çok bilinmeyenli bir denklem, Suriye grift, Suriye çıkmaz sokak. Çıkmaz sokaklarda ateşler arasında kalan mazlum bir halk. Köyleri, kasabaları, şehirleri el değiştirdikçe şamar yiyorlar, hem de uçaklardan, toplardan, roketatarlardan, bombalardan. Ölmenin, öldürülmenin, tarumar edilen evlerin, insafsız bombalara hedef olan camilerin, yetim ve öksüz kalan çocukların, ölüme gözlerini açan bebelerin, evlatsız bırakılan yaşlı anne babaların diyarıdır, Suriye. Mazlumiyetle adaştır. Acı, çile, göz yaşı, ölümlerde ve katliamlarla yok olmada Arakan’la, Urumçi’yle, Irak’la, Afganistan’la, Çeçenistan’la arkadaştır, kardaştır.


Suriye çok bilinmeyenli bir denklem, nasıl çözülecek bu soru(n)?
Çok yazıldı, çok konuşuldu, çok tartışıldı ve buna devam ediliyor. Daha önce bu köşede Suriye ile ilgili acizane yazdık çizdik. “Suriye’de Sular Durulmuyor, Fitne Kazanı: Suriye, Yakınımızdaki Uzak, Neden Elimiz Kolumuz Bağlı Duruyoruz” yazılarını farklı zamanlarda kaleme aldık. İlk yazımızı yazdığımızda ölü sayısı yüzlerle ifade ediliyordu bu gün ise ne yazık ki yüzbinlerle ifade ediliyor. Suriye’nin Libya olmaması, Irak, Afganistan olmaması için temennilerde bulunmuştuk. Yine aynı şekilde akıtılan kana ve çıkarılan fitneye dikkatleri çekmiş; bunlara karşı acilen bir şeylerin yapılması gerektiğini, kaos ortamının uzun sürmesi durumunda halkın madden ve manen zor duruma düşeceğini can ve mal güvenliğinin tamamen ortadan kalkacağını dile getirmiştik.


Daha fazla kan dökülmeden, daha fazla yuvaya ateş düşmeden, daha fazla ocaklar sönmeden haklı direnişin en kısa zamanda tamamına erdirilmesi, Sürecin uzaması durumunda da daha fazla kanın dökülmesinin önüne geçmek için mümkün olduğu kadar muhaliflerin silaha başvurmamasını, Zira muhaliflerin silaha davranması iç savaşa dönüşeceğinden iki ateş arasında ister istemez birçok masumun katledileceğini yazdık da yazdık. Fakat ne yazdıklarımız ve diğer yazılanlar, ne diğer söylemler, tartışmalar ve çağrılar şimdiye kadar çare olmadı bu derde; derman olmadı bu yaraya. Yara bu gün enfeksiyon kapmış bir durumda.

Ürkütücü bir noktaya gelmişiz. Fitne kol geziyor, katliamların ardı arkası yok. Suriye artık bir Irak bir Afganistan. Kimin eli kimin cebinde belli değil. Ölümler yüzbinlerle ifade ediliyor, koltuğunu bırakmayan zalim bir diktatör ve onlarca grubtan müteşekkil bir muhalefet... Rojava’sıyla, Şamı’yla, Halebi, Hama’sıyla ateşler arasında bir halkın diyarıdır, Suriye. Kimyasal silah eksikti o da kullanıldı. Bini aşan bir katliama daha imza attı bu sayede zalimler. Kim kullandı, zalim esad atar mı atmaz mı? Baba esad onbinleri Hama’da katledebilmişse o neden atmasın. Hangi vicdan, gösterilerin başladığı günden bu güne yüzbinlerle ifade edilen ölümler gerçekleşmesine rağmen egosuna toz kondurtmayan bir zalimin kimyasal kullanmasına engel olabilir ki!

Fakat önemli olan bunun ne getireceğidir. Ümmet şahlanmadıkça, fitne kapılarını kapatmadıkça, seçimle iş başına gelen ihvana tahammül edemeyen ve ona darbe yapan ABD’den bir hayır gelmez. Batıdan, Natodan bir hayır gelmez. Darbeye darbe diyemeyen, acıkınca putlarını yiyen, İslam’la mücadele etmeyi en büyük hedef edinen zihniyetlerin Müslümanlara getireceği darbedir, kandır, gözyaşıdır, fitnedir, batıya uşaklıktır.


Dönüp aynaya bakma vaktidir. Mısır’da selefilerin, Suriye’de Lübnan Hizbullah’ının ve İranın tavrı ve yaklaşımı tartışılabilir; ama gerçekten düşündürücüdür. Nasıl bakarsanız bakın Suriye, Mısır... taze yaralarımız. Bu yaralar bizim/ ümmetin vucüdünde daha derin daha öldürücü bir yaraya dönüştü. Bizi böldü, bizi birbirimizden uzaklaştırdı, birbirimizin açıklarını bulmada bizi yarıştırdı. Bu yara ölçü, insaf ve izanı kenara bıraktırmış bize sanırım. Bizim gibi düşünmeyeni, bizim gibi bakmayanı insafsızca eleştiriyor hatta durumun tekfir etmeye kadar götürülmesi durumun vahametini ortaya koyuyor. Belki mazlum halk adına; samimi, ihlasane sadece ve sadece ila-i kelimetullah için mücadele edenler açısından bu musibetler, bu zulüm lavları onların dünyalarını mahvediyordur.

Fakat ahiretlerini imar ediyordur, ahiretlerini halas ediyordur inşaAllah. Peki bizim için de öyle mi... Bu bir tarafa atmam veya bir tarafı savunmam için serd ettiğim cümleler değil, zaten bu başka bir yazının mevzusudur. Demek istediğim yaklaşımlarımızda, dostluklarımızda, düşmanlıklarımızda, eleştiri ve yargılamalarımızda ölçüye dikkat etmemiz gerektiğidir. Tevhid Öğretmeni –salallahu aleyhi vesellem-‘in ortaya koyduğu dosta bir gün düşman olacakmış gibi dost, düşmana da bir gün dost olunacağı şeklinde düşman olmak ölçüsünü göz önünde bulundurmak elzemdir. Rabbim ümmete tez zamanda en az zararla bu labirentten çıkmayı nasip etsin. Allah’a emanetsiniz.
Mustafa canan

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.