Suriye'de kırmızı çizgiler çoktan aşıldı

Suriye'de kırmızı çizgiler çoktan aşıldı

Esad rejiminin diktatörlüğünün sürdüğü Suriye; İran için direniş ekseni, çarlık hayali kuran Rusya ve haçlı zihniyetli batı için Ortadoğu'nun vazgeçilmez stratejik bir parçası. Süren savaşta 380 bin insanın hayatını kaybettiği Suriye'de 15 milyondan fazla

Beşinci yılına giren Suriye savaşı durmak bir yana giderek farklı bir boyut kazanıyor. Rusya sözde Daeş için Suriye'ye girmiş ancak muhalif grupları bombalıyor. Tabi Rusya'nın hava bombardımanlarında muhaliflerden çok siviller ölüyor. Rusya'nın sivilleri vurduğu bilgisini Suriye ile alakadar olan herkes söylüyor. Peki, sivillerin çokça ölümünün altında yatan gerçek ne? Gerçek şu ki; Amerika'nın Afganistan ya da Pakistan'da vurup medyaya düştüğü vakit özür dilediği sivil katliamları için Rusya ve Esad rejimi, açıktan yapıyor ve bırakın özrü “teröristler bombalandı” diye açıklama yapmaktan çekinmiyor. Yeni strateji bu; Esad rejimine karşı direnen muhalifler ve muhalifleri destekleyen ya da ileride destekleyebilecek halk kitlesi hedeftir. Peki, Daeş neden hedef değil? Daeş hedef değil çünkü etkin olarak Esad rejimi ile savaşmıyor ki!.. Daeş'in bilindik taktiği, muhaliflerin ele geçirdiği bölgeleri ele geçirmek ve varsa petrolü çıkarıp rejime satmaktır. Rusya ve Esad rejiminin şu ana kadar ortaya koydukları savaşta Daeş'le etkin bir mücadeleyi kimse görmedi ama Daeş'ten petrol alımını çokça duydu kamuoyu.

ESAD REJİMİNE DESTEK VEREN İRAN'IN SURİYE MAZERETİ

Esad rejimine destek veren ülkelerin Suriye üzerinden çıkarımlarına baktığımızda; İran, Suriye'yi israile karşı direniş ekseni olarak gördüğünü ve bu direniş cephesinin yıkılmasıyla tehdidin direk İran ve Lübnan Hizbullah'ına olacağı yüksek kaygısıyla hareket ediyordu. Peki İran'ın israile karşı direniş ekseni olarak gördüğü Esad rejiminin 380 bin insanı katlettiği ülkede Suriye'nin, bugün israile karşı direniş ekseni pozisyonunu koruyabilecek gücü ve etkisi kaldı mı ki? Hayır. Hani tek sebep direniş ekseninin korunması refleksi olsa İran yine de anlaşılabilir belki. Ancak hâlihazırda Irak'ta Yemen'de Sudan'da, Güney Afrika'da ve daha birçok dünya ülkesinde derin faaliyetlerde bulunan İran'ın Suriye için öne sürdüğü mazereti kabul edilebilir olmaktan çıkmış durumdadır.

İç savaşın başladığı ilk günlerde işgalci israilin üst düzey siyonist bir yetkilisi şu açıklamayı yapıyordu; ‘Suriye'nin üç parçaya bölünmesini öngörüyoruz.' Aradan yıllar geçti maalesef bu öngörü gerçekleşti/rildi. İran'ın hâlâ direniş cephesi olarak gördüğü Suriye'de bugün israille dost olan Rusya, Amerika ve diğer batılı ülkelerin rejime karşı duran muhalifleri ve sivilleri bombaladığı gün gibi ortadadır. Daha da ötesi direniş cephesi mefhumunu hiçe sayarak küçük şeytan israilin hamisi büyük şeytan Amerika'yla nükleer anlaşma imzalayarak batıyla dost ilişkiler kuran İran, söylemleriyle çelişerek direniş eksenini asıl kendi baltalamış olmadı mı?! Sonra Irak'ta endirek desteklediği İbadi hükümetinin Amerika'yla ortak ilişkileri ve Daeş'e karşı mücadelede Amerikan birlikleriyle Şii milislerin beraber hareket etmeleri ne derece doğru? İran'ın hele bir de Müslüman Kürt halkının başına bela olmuş Pkk'nin, Suriye kolu PYD'ye verdiği destek inkâr edilebilir mi?

Suriye rejimine fiziki askeri destek veren Lübnan Hizbullah'ı ise Sünni âlemde kendine oluşan olumsuz tepkinin duygusal olduğunu, israille başlaması muhtemel bir savaşla bunu değiştirebileceğine inanıyordu. Ama bugün Suriye'de gelinen aşama itibariyle bu ihtimal mümkün müdür? Zor. Suriye iç savaşı öncesi Sünni İslam âleminde Lübnan Hizbullah'ına olan desteği hatırlatmaya gerek yok…

RUSYA ESKİ SOVYET KRALLIĞI HÜLYASINA DALMIŞ DURUMDA

Rusya'nın ise İran gibi bir kaygısı yok. Aksine eski günlerdeki gibi Sovyet krallığı ihtişamının özlemini gerçekleştirmenin hırsı ıstırabıyla hareket ediyor. Çeçenistan'ı, Dağıstan'ı, Kabardayev'i hâkimiyetine katan, 2008'de Gürcistan'a saldırarak Osetya'yı koparan, Kırım'ı aldıktan sonra da Doğu Ukrayna'yı Ukrayna'dan ayıran Rusya, eski Sovyet bloğu ülkelere de tek tek göz kırpmaya devam ediyor. Batının kendinden başka bir güç kabul görmediği uluslararası arenaya çıkan Rusya, BMGK'de değişmesi gereken daimi üye statüsünün de verdiği bir güvenle Suriye'de katliamlarda bulunuyor. Batının önünü almak istediği ancak başaramadığı Rusya'nın küresel bir güç haline geldiğinden değil elbette ama batının artık giderek gücünü yitirdiği bir gerçek. Rusya'nın küresel bir güç değil de bölgesel bir güç olduğunun ispatını ise Türkiye gerçekleştirdi. Düşürdüğü Rus uçağı sonrası Rusya'nın sözde ekonomik ambargo uygulamak istediği Türkiye duruşunu sürdürürken, Rusya ekonomik yaptırım uygulayacağım dediği gaz sattığı Türkiye'den meyve-sebze almak mecburiyetinde olduğunun idrakine vardı bile.

BU KİRLİ SAVAŞIN PLANLAYICISI DA KAZANANI DA HAÇLI siyonistLER

Düşürülen Rus uçağıyla ilgili olarak Rusya'nın tehditlerine karşı koşulsuz destekle yanında olması gereken NATO gibi batılı kurumların lakayt durmaları ve Türkiye'yi zarar görebileceği bir pozisyonda bırakmaları da gözden kaçmamakla beraber bu durumu bile kendi menfaatleri gereği suiistimal ederek çıkarım gözetmeleri kabul edilebilecek bir durum değildir.

Gelinen aşama itibariyle kaosun hâkim olduğu İslam beldelerinde savaşan her bir tarafın kendine Müslüman dediği ancak niçin savaştığının anlaşır hiçbir yanı yok. Bu kirli savaşın planlayıcısının, körükleyicisinin ve kazananının haçlı siyonist zihniyetli batılı ülkeler olduğundan da şüphe yok. Ancak bu hakikat bilinmesine rağmen yanlışta ısrar edilmesi, oluk oluk Müslüman kanının akmasına neden oluyor. Sınırların önce cetvelle çizildiği İslam beldelerinin, yönetilmesi zor bir çıkmaza girmesiyle parçalara ayrılmasını uygun gören batılı şer güçler, parçalara ayrılan bölgelerin de bir diğer bölgeyle düşman hale getirilmesini hedefliyordu ki, bu da ha oldu ha olacak gibi…

Evet, Irak'tan, Suriye'den söz ediyorum, Yemen'den ve daha sırada tutulan birçok İslam beldesinin içinde bulunduğu açmazları anlatmaya çalışıyorum. Neyin savaşı veriliyor? Toprak mı, hayır! Aksine topraklar küçülüyor. O zaman nedir mesele? Acıdır ama İslam'dan, Kur'an ve sünnetten giderek uzaklaşmaktır cevap. Dini kendi menfaatine yorumlama, mezhebini dinin üzerinde görme ve uygulamaya çalışmayla ortaya çıkan sonuç; ayrışma, kamplaşma düşmanlık ve kan ile gözyaşı oluveriyor.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.