Tanımı teröristler yaparsa

ABD ve Batı ittifakının oluşturmaya çalıştığı “Yeni Dünya Düzeni” ne karşı çıkan ya da uyumsuzluk gösterenler “dost” ya da “düşman” diye değil “Terörist” ya da “Teröre destek veren” olarak tanımlandı ve kategorize edildi. Bunu Roger Garaudy şu şekilde ifade eder “Batı Terörü” isimli kitabında:

“NATO'nun kuruluşunun 5. Maddesi, bizim askeri bağımsızlığımızı bozmakta ve bütün Amerikalı saldırılara bağımlı kalmaktaydı: Körfez'den Yunanistan'a Somali'den Afganistan'a kadar. “Terörizm karşıtı” denilen ittifakı dayatan Bush diktaları, Amerikan siyasetine itirazsız bir bağlılığı şart koşmaktaydı.”

Aslında küresel ya da bölgesel ölçekte gücü elinde bulunduranların tümü bu türden tanımlamalara gittiler. Mesela Afganistan işgal edildiğinde dönemin süper güçlerinden Sovyetler Birliği, Afgan hükümetinin çağrısına uyarak ülkeye girdiğini iddia ederken, ABD tarafı mücahidler için “özgürlük savaşçıları” diyor hatta Rambo'ya film bile yaptırıyordu. Orta Amerika ülkeleri için durum tam tersiydi. Baskıcı yönetimlere karşı direnen solcu gruplar, Amerika için terörist, Sovyetler için “özgürlük savaşçıları” idi.

Sovyetlerin dağılmasından sonraki süreçte de siyasi tanımlamalarda pek fazla bir değişiklik olmadı. Batı için asıl olan ekonomik çıkarlar ve nüfuz alanlarının genişlemesiydi.

İran-Irak savaşında tüm İran muhaliflerine destek veren Amerika'ya göre Saddam meşru bir idareciydi ve ona karşı savaşanların ezilmesi gerekiyordu. Halepçe'nin de içinde bulunduğu ve yaklaşık iki yüz bin insanın öldürülmesi ile neticelenen “Enfal katliamı” sırasında Batılı idarecilerden Saddam'a tepki gösteren çıkmadı. Ne zamanki Saddam, Kuveyt'e yöneldi ve körfez petrolüne göz dikti, artık gözden çıkarılması gerektiği kanaatine vardılar.

Her şey çıkarlar ve emperyal hesaplara göre düzenlenmektedir.

Doğu ve Batının kirli zihniyeti şu anda Suriye iç savaşında berrak bir şekilde görülebilmektedir.

Birkaç veriyi yan yana koyalım:

Suriye Baas rejimi Arap ırkçılığına dayalı bir rejimdi ve ülke içinde Kürtlerin bir kısmına insan muamelesi yapmıyordu. Kürtlerin kimliği yoktu ve mesela resmi yollardan hacca bile gidemezlerdi. Bu baskıcı rejime Amerika ve Avrupa ülkeleri tepki gösteriyorlar; ama mesela aynı ölçüde baskıcı olan körfez krallıklarına yönelik en ufak bir söylem ve eyleme girişmiyorlardı. Suriye rejimi daha çok Rusya-Çin ekseninde duruyor ve israil'in güvenliğini önceleyen Batı için tehdit olarak görülüyordu. Batıya göre Suriye Baas rejimi terör örgütlerini himaye ediyordu.

Batı'nın Suriye konusundaki bu tutumu Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerince de destekleniyordu, çünkü devletin mücadele ettiği Pkk hareketi en büyük desteği Suriye rejiminden alıyordu. Ama ne yaman bir çelişkiydi ki, yine aynı dönemlerde Amerikan uçaklarının Pkk'ye havadan silah yardımı yaptığına dair görüntüler medyanın manşetlerine düşüyordu. Amerika yine kendi siyasi hesapları ve çıkarlarına göre iş yapıyor “terör” tanımını da ona göre yorumluyordu.

Şu anda PYD ismiyle PKK hareketi resmi olarak “terör örgütü” olarak tanımlanmasına rağmen Suriye iç savaşında Amerika öncülüğündeki koalisyonun en önemli müttefikidir. Normal şartlar altında Baas ile işbirliği içinde olan Pkk hareketinin Baas'a karşı olduğunu söyleyen Amerika ile müttefik olmasına imkân yoktu. Ama ne şartlar normaldir ne de Batının sabit ve tutarlı ilkeleri vardır.

Terör tanımının teröristler tarafından yapıldığı bir dünyada adil ve dürüst bir barışın sağlanabilmesine de imkân yoktur.

Yalnız batı şunu gözden kaçırıyor:

Herkes bir gün yaptığının bedelini ödeyebilir. Frankenstein'in en son cezalandırdığı kişi kendisini canavarlaştıran kişidir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.