Tükenen Mahremiyet

Mahremiyet tükeniyor... Hem de içinde barındırdığı tüm sırlarla birlikte. İrili ufaklı parçalar halinde kopuyor özel alandan, yani dört duvar arasından sanal aleme doğru. Hem de onca pencere, perde, kapı ve duvarlara rağmen...

Ortalara serildikçe, perde perde gerildikçe göğe ait olan eşrefi mahlukun yakasından sürükleyerek çekiyor esfele ve balçık olmaya...

Artık ne duvar, ne pencere, ne de kapılar hanenin içindekilerle dışındakileri birbirinden ayırmaya yetiyor. Sanal alemde kurulan yakınlıklar, aile bireyleriyle kurulamıyor. Aynı hanenin mensupları yalnız ve yabancıyken birbirlerine, yabancılar yakın ve samimi birer dost kesiliveriyor. Ve aradaki mahrem mesafeler tek tek eriyor. Allah'ın koyduğu hudutlar çiğneniyor...

Artık evinde mübarek saçlarını tararken pencereden kafasını uzatan kişiye 'Vallahi eğer elimdeki tarakla gözlerini oysam yeridir" diyen Resulullah'ın sözü kalpleri titretmiyor. Çünkü sanal alemin insanı en özeliyle tanınmak, bilinmek, görünür olmak istiyor. Hem de hane sakinlerinden bir o kadar uzaklaşarak.

Ahir zamanın insanı, mahrem yanlarıyla deşifre olmanın, itibar elde etmeyle eşleştiğine inanıyor. Kendi kimliğini değişken, akıcı ve sanal kimliklerle yeniden kurgulamayı tercih ediyor. Ve tıklama sayısı kadar değer biçiyor kendine... Her beğenide yeni bir mahrem perdesini açarak yeniden tanımlıyor kendi kimliğini...

Sanal alem gün geçtikçe günahların daha cesurca itiraf edildiği bir alan haline geliyor. Böylece mahremiyet kavramı, kendi tarihinin dönüm noktasını yaşıyor. Eskiden günahlar, işleyen kişi tarafından saklanır, gizlenirdi. Kişi günahlarından utanır, sıkılırdı. İtiraflar pişmanlık ve arınma amacıyla en mahrem yerlerde Allah'ın huzurunda itiraf edilirdi. İşlediği günah kişinin mahremiydi, sırrıydı, hesap verme yeri Rahman’ın huzuruydu. Şimdilerde günahlar gururla tüm insanların karşısında itiraf ediliyor. Ve tıklanma rekorları kırıyor, alkış alırcasına... Her itiraf, yayından çıkan ve binlerce kalbe sirayet eden zehirli oka dönüşüyor.

İçki içen bir adamın gece naralarını duyan ve onu bu haliyle yakalayıp cezalandırmak isteyen Halife Hz. Ömer'in hassasiyeti de aranır oldu şimdilerde. Halbuki ona, günahını kendi mahrem alanında gizleyen adam vermişti dersini. Başkalarına yasak olan özel alanıma bu şekilde giremezsin diyerek. Zaafına yenilerek işlediği günahı sır olarak saklamayı tercih ederken, sırrını ortaya seren Emirül Mü'minin’e  "Ey Ömer! Ben bir günah işledim. Ama sen Allah'ın üç emrini çiğnedin. Allah, evin içindekilerin izni olmadan evlere girmeyin buyurdu, sen izin almadan girdin. Allah, evlere kapılardan girin diye buyurdu, sen duvardan atladın. Allah, selam vererek girin diye emretti, sen selam vermeden girdin" deyivermişti. Ve gözlerinden nehirler gibi yaşlar akıtmıştı. Şimdilerde günahların izlenir olmasından alınan haz, görünür olmaktan duyulan memnuniyet, neyin haram neyin helal olduğunu belirlemenin terazisi sayılır oldu...

Bu ahir zamanda tüm bu kirliliklerinden ancak, kendisini, ailesini, onlarla geçirdiği vakitleri ve Allah'ın çizdiği hudutları koruyanlar selamete erebileceklerdir. Bu ahir zaman fitnesinden Allah'a sığınanlar kurtuluşa erebileceklerdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.