Türkçe Olimpiyatları... İzmirli Şura Çelik ve Brezilyalı Natalia Ta Gein

Her hafta olduğu gibi geçen haftayı da yoğun bir gündemle kapattık. Uludere faciasının sorumlularıyla ilgili yoğun gündem, başbakanın “her kürtaj bir Uludere’dir; her kürtaj bir cinayettir” sözleriyle değişiverdi.


Ayrıca sezaryen, kürtaj, İran’la ilişkiler ve Suriye olaylarının konuşulduğu bu yoğun gündemin içerisinde bir de hiçbir şey yokmuş gibi bizim 41 ilimizde dünyanın dört bir tarafından getirdiğimiz gençlerin bizi şenlendirdikleri(!)  şarkılarıyla biz Türk halkını büyüledikleri(!) Türkçe Olimpiyat etkinlikleri vardı. 


Malumunuz her yıl değişik ülkelerden çocuk adı altında yüzlerce genç Türkiye’ye getiriliyor ve onlara sahnede şarkılar, türküler söylettiriliyor, dans ettiriliyor.


30 Mayıs’ta Four Seasons Beşiktaş’ta Açılış Gecesi ile başlayan ve 14 Haziran’a kadar sürecek olan 10. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları’nda yarışmak için 135 ülkeden Türkiye’ye gelen yaklaşık 1500 öğrenci; şarkı, şiir, halk oyunları konularında sahne alıyorlar. Etkinlikler 14 Haziran’a kadar yoğun bir şekilde 41 il ve 65 sahnede yapılacak.


Bu kadar ülkeden bize bir iki şarkı söylesin diye getirtilip oynatılan bu gençler için harcanan astronomik parayı bir kenara bıraksak da, bu tipten organizasyonların bizim halkımıza yaptığı kültürel ve manevi katkı nedir veya ne olabilir, diye tartışmak gerekmez mi?


Tertip kadrosunda bir camiaya yakın isimlerin önemli ölçüde yer aldığı ve Bank Asya’nın ana sponsor olduğu böylesi bir programın faydalarını şahsen ben göremedim. Hatta manevi değerlerimize ve inancımıza ters düşen kızlı erkekli şarkı ve dansların ne Allah nezdinde, ne de biz Müslüman halkın yanında bir yeri ve karşılığı vardır. Organizasyonda önemli katkıları olan TV’nin,  sahne haberini verirken bazı sahnelerde adeta sansüre gidip sahne görüntüsünden ayrı havai fişek görüntülerini göstermesi dikkat çekiciydi.


Tanzanya veya Brezilya’dakilerin Türkçe konuşmaları, benim onları koca bir stadyumun içerisine getirtip oynatmamı gerektirmiyor. Kaldı ki Osmanlı’nın mirası Türkiye’nin, Türk okullarında Türkçeyi öğrenen bu gençlere neyi öğrettiğine bakın! Dışişleri Bakanı Davutoğlu,  Bu “kutlu” yolculuğa katkıda bulunanlara Allah rızası diledikten sonra teşekkürlerini iletiyor. Bakanın bu organizasyon için “kutlu” nitelemesi, yanlış algının boyutunu gözler önüne seriyor.


Dejenere edilmiş veya edilmeye çalışılan bu halkın dinine, âdetine, örfüne saygı gösterilmesi gerekirken bir tür ırkçılık faaliyeti olarak da görülebilen böylesi organizasyonlar da ne oluyor? Özellikle bu saygının,  ‘manevi değerler’ etrafında toplandıklarını beyan eden insanlardan gelmesi en olması gereken değil midir?


Şu konsere bu şova gitmeyen birçok mütedeyyin kişinin ‘Türkçe Olimpiyatları’na gönül rahatlığıyla(!) gittiklerini ve orada neredeyse diğer programlardan farksız bir manzarayla karşılaştıklarını görmeyeniniz var mı?


Onu bırakın, evlerinde bile kendi çoluk çocuklarını ve ailesini böylesi programlardan sakındıran bireyler ve hassasiyet sahibi insanlar bile, “Türkçe Olimpiyatları’dır”  diye bu gibi kimi güzelliklerle karıştırılmış aslında zararlı organizasyonları kendi ailelerine izlettirdiklerini biliyoruz. Buna göre, bunun bir adı olmalı... Aman ya Rabbi!  Türkçe söylüyorlar diye bütün bu sergilenenler haram olmuyor mu yani?


Yabancı kız ve erkekler,  şatafatlı sahne ve salonlarda en modern müzikal sistemlerle naralar atacak, şarkılar söyleyecek ve belki hiçbir konsere eşlik etmeyen veya edemeyen sözüm ona başörtülüler de bunun karşısında oyuna duracak ve buradaki gizli ve ciddi, hatta özellikle dindar kesimi hedef alan böylesi programların bir amacı ve gayesi bulunmayacak, olmayacak.  Onu gelin benim külahıma anlatın.  Bu, bal gibi,  dejenerasyon organizatörleri arasında yer almadır.  Bu faaliyetler, İslam ve Kur’an’ın,  olmasını istediği  “kişilik” hisarında aşındırma çalışmalarıdır.


 Her geçen gün birileri İslami hicabın üzerinde bir model testi uyguluyor ve gittikçe bazı kesimlerde artık tesettür mefhumu, bir tunik ve pantolon halini almaya başlar oldu.  Başörtüsü ve tesettür için verilen bunca mücadelenin sonu bu olmamalıydı… Eskiden birileri başörtülüleri ikna odalarına alıyor diye kıyametleri koparanlar, -belki ağır olur ama-  bundan rant devşirenler,  şimdi örtüsüz ve tesettürsüzlüğün teşviki anlamına gelecek türden programlarda tempo tutarak başörtüsüzleri sahnelerde şakşaklarken, yanlarında olduklarını iddia ettikleri başörtülüler ise hapis cezalarıyla cezalandırılıyor; hem de onların muktedir olduğu bir zaman ve zeminde.  Birinin yolu sağdan, soldan, candan, yandan sonuna kadar açıkken, ötekileştirilen öbürünkinin yolu ise çile ve sabır duvarlarıyla örülü haldedir. Ne diyelim Allah herkese hak ettiğini versin!


Türkçe şarkı türkü söyleyen Moldovyalı, Brezilyalı veya Tanzanyalı gençlere gösterilen ilgi ve sevgiden söz açılmışken belki Kürt ama eğitimine Türkçe devam eden İzmirli Şura Çelik’ten söz etmeden geçmek doğru olmaz.  Şura, İzmir’de eğitimine başörtüsüyle devam etmek istiyor, ama başına gelmeyen kalmamış.


İnancı gereği giydiği başörtüsü nedeniyle okuldan okula sürgün edilen ve tam da bu dönemde 4. sürgününü yaşayan Şura Çelik bakın ne diyor, Şura: “Bu benim dördüncü okula sürgünüm. Bir okulda düzenimi tam kuruyorum, derslerime, arkadaşlarıma alışıyorum ama sonradan yine sürgün kararı çıkıyor ve düzen bozukluğuna sebep oluyor. Ulaşım da çok zor ve zahmetli eve gidiş gelişim bayağı meşakkatli, okulumun tam gün olması dolayısıyla öğlen yemeklerine herkes evine giderken ben buralarda oyalanıyor ve tekrar öğleden sonraki derslere giriyorum… Okula gidiş gelişim zahmetli olduğundan derslere büyük bir gayretle odaklanamıyorum ama elhamdülillah notlarım hep yüksek. Buradan yetkililere sesleniyorum; beni kendi çocuklarının yerine koysunlar. Bakalım vicdanları rahat edecek mi? Son olarak da şunu söylemek istiyorum, Haydi kızlar okula dediniz ben de geldim, ama bir okuldan başka okula sürgün ediyorsunuz, bana bir yılda üç sürgünü reva görüyorsunuz, beni arkadaşlarımdan ve okulumdan ayırıyorsunuz, nerede samimiyetiniz? “Gel” dediniz, geldim, ama samimiyetinizi bulamadım” diyor.


Şura’yı anlamamak veya ona kulak asmamak için taş kalpli veya insanlıktan nasibini almamış olmak gerek. En az bir Tanzanyalıya verilen, Brezilyalı Natalia Ta Gein’e verilen kadar Şura’nın sesine kulak vermek gerekmez mi?

Gerçek manada İslami bir tesettürü şiar edinmiş, ona destek çıkmış, onu özümsemiş bir toplum olmak dileğiyle Allah’a emanet olun!

Doğruhaber Gazetesi

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.