Yasama, Yürütme, Twitter

Yasama, Yürütme, Twitter

Sosyal mecralar, son zamanlarda adalet temennisinin ve taleplerinin dile getirildiği mecraların başında geliyor. Sokaklarda gösteri ve yürüyüşlerle gerçekleşen hak arama eylemleri yerini klavye başında yapılan ucuz ama başarılı eylemlere bırakıyor. Toplum

Sosyal mecralar, son zamanlarda adalet temennisinin ve taleplerinin dile getirildiği mecraların başında geliyor. Sokaklarda gösteri ve yürüyüşlerle gerçekleşen hak arama eylemleri yerini klavye başında yapılan ucuz ama başarılı eylemlere bırakıyor. Toplumun bir kesiminin hoşuna gitmeyen yargı kararları olduğunda da ilk harekete geçenler sosyal medya kullanıcıları oluyor. Hemen hemen her gün Twitter TT listesinin başında “adalet”, “yargılansın”, “tutuklansın” istekleri yer alıyor. Mahkemelerin verdiği kararların tartışıldığı sosyal mecralarda, kullanıcıların açtığı hastagler mahkemenin kararını bozmasına vesile olabiliyor. Sabah tutuklanan kişi akşam serbest bırakılabiliyor, akşam serbest kalan kişi ertesi sabah tekrar tutuklanabiliyor. Adeta bir karar verici üst mahkeme işlevi gören sosyal mecralar çok boyutlu bir sosyo-legal olgu haline gelmiş durumda. Bu konu hakkında geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapan Adalet Bakanı Abdülhamid Gül; “Adaletin tecelli edeceği tek yer mahkemelerdir. Türkiye hukuk devletidir. Kimse anayasadan, kanunlardan almadığı yetkiyi kullanamaz. O yüzden adalet, bağımsız ve tarafsız mahkemelerde ancak tecelli eder. Kimse toplum yargıçlığına heves etmesin, kimse toplum yargıçlığına soyunmasın. Kimsenin mahkemeleri etkilemeye, mahkemeleri tesir altına almaya hakkı, yetkisi yoktur. Bu kanunlarımızda suçtur.” ifadelerini kullanmıştı.

Geleneksel medya ile sosyal medya arasındaki en büyük farklardan biri de şudur; geleneksel medyada içerik üreten belli başlı kişiler vardır, ancak sosyal medyada ise içerik üreten belli başlı birileri yoktur. Sosyal mecralar her kullanıcının içerik hazırlayabildiği platformlardır. Burada her kullanıcının kendince söyleyebileceği bir sözü vardır. Ayrıca sosyal medya platformlarından zaman ve mekân kısıtlaması kaldırılarak viral etkiler yaratılabiliyor. Hiçbir sorumluluk ve risk almayan, sormayan, sorgulamayan sosyal medya kullanıcıları kendilerince hukuk sistemini düzeltiyorlar! Sosyal medyadaki kullanıcı sayısının bu kadar artması insanların; fikirlerini, düşüncelerini, gördüklerini, duyduklarını, toplumsal olayları ve bu toplumsal olaylar karşısındaki tepkilerini söz konusu platformlar aracılığı ile geniş bir kitleye ulaştırabilmelerini sağlamaya yardımcı oluyor. Bu denli geniş ve konu sınırlaması olmayan bir ortamda insanların kendilerini ifade edebilmeleri ve istediklerini paylaşabilmeleri sosyal medyanın hızla yayılmasına pozitif katkı sağlıyor.

Belirli bir konuda mağdur olanların ilk adresi çoğu zaman sosyal mecralar oluyor. Şiddete uğrayan, haksızca işten atılan, tacize uğrayan, çalıştığı yerde fazlaca zorunlu mesaiyle ezilen, dolandırılan velhasıl toplumun tüm kesimlerinden mağdurların ilk adresi sosyal mecralar oluyor. Buradan yapılan kimi paylaşımlar yetkili mercilerin harekete geçmesine vesile olabiliyor. Sosyal medya adeta yargı dağıtan, insanların haklarını alabildiği bir kurum haline geldi. Sosyal medyanın etkisiyle tecelli eden adalet, toplumun vicdanını rahatlatmakla birlikte toplumun adalete olan güveni de sarsmaktadır. Sosyal mecralar üzerinde yapılan hak arayışlar kişilerin aklına “Herhangi bir meselede toplumsal baskı olmadan adalet tecelli etmeyecek mi? Hakkımız olanı almak için toplumsal baskı yapmak zorunda mıyız?” gibi soruları getirmektedir. Zira herkes toplumsal baskı oluşturacak kadar başarılı olmayabilir veya sosyal medyada gündem olacak kadar imkana sahip değildir.

Yargıya olan güvenin azalması neticesinde insanlar artık adaleti adalet saraylarında, duruşma salonlarında değil sosyal medyada aramaya başlar hale geldi. Hatta durum öyle bir hal aldı ki, sıradan vatandaşın yanı sıra bazı hukukçuların da ‘bu tutuklansın, şu serbest bırakılsın’ şeklinde paylaşım yaptıklarını sıkça görüyoruz. Bu durum son derece tehlikeli bir durumdur. Sosyal medya elbette ifade özgürlüğünün kullanılabildiği bir alandır ama bu serbestlik zamanla linçe de dönüşebiliyor. Toplumu tedirginliğe sürükleyen asıl durum ise bu linç kültürünün oluşmasıdır. Zira hepimiz sosyal medya üzerinden başlatılan çoğu linçlerin sonradan asılsız olduğu, bu linçler yüzünden kimi insanların kişilik haklarının ve masumiyet karilerinin zedelendiğine şahit olmuşuzdur. Sosyal mecralar çağımızın insanlarını mobilize ediyor ve bir takım aksiyon alanlarına yönlendirebiliyor. Bu durum aynı zamanda devletlerin, adalet sistemlerinin içinde bulunduğu acziyeti de gözler önüne seriyor. Sosyal medya platformları iyi bir şekilde kullanıldığı zaman isabetlidir ve yargı toplumun sosyal medya üzerinden isteklerine kulak tıkamamalıdır ama kötü kullanıldığında ise aynı platformlar çok yanlış işlere sebebiyet verebiliyor.

Sosyal medya kullanıcılarının herhangi bir temellendirme endişesi taşımadan yargılama faaliyetlerine bu denli dahil olması olağan yollarla dahi adalet hissi tatmin edilemeyen bir toplumda daha derin yaralar açabilir. Adaletin en büyük göstergelerinden biri olan ölçülülüğü kaçırmış sosyal medya kullanıcılarının yargıdan ölçülü olmalarını beklemesi de bize özgü bir ironi olsa gerek. Sosyal medya aracılığıyla veya başka bir kanaldan gerçekleştirilen tüm bu toplumsal tepkilerden anlaşılan şudur ki her şartta ve herkesin talep ettiği bir şey var: adalet. Her şeye ve herkese hakkını vermek anlamına gelen adaleti talep etmeden önce sosyal medya kullanıcılarının cevaplaması gereken bir soru var: Şu tutuklansın, şu serbest bırakılsın demek ne ölçüde kendisine ait bir hak?

Ali Tarhan

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler