Yeni Bir Haçlı Seferi: 11 EYLÜL

Yeni Bir Haçlı Seferi: 11 EYLÜL

Takvimler 11 Eylül 2001’i gösterdiğinde Amerika Birleşik Devletleri büyük bir şokla uyanmıştı. ABD’de iç sefer gerçekleştiren dört yolcu uçağı, El-Kaide üyesi olduğu söylenen 19 kişi tarafından kaçırıldı.

Takvimler 11 Eylül 2001’i gösterdiğinde Amerika Birleşik Devletleri büyük bir şokla uyanmıştı. ABD’de iç sefer gerçekleştiren dört yolcu uçağı, El-Kaide üyesi olduğu söylenen 19 kişi tarafından kaçırıldı.

Bu uçaklardan ikisi Dünya Ticaret Merkezi’ne yani ikiz kulelere saldırdı ve ikiz kuleler dakikalar içinde yerle yeksan oldu. Diğer bir uçak ABD Savunma Bakanlığı binası olan Pentagon’a saldırdı. Dördüncü uçak ise Beyaz Saray’a yönelmişken Pensilvanya yakınlarında düşürüldü.

Kendini dokunulmaz addeden ABD’ye dokunulmuş ve bu durum dünya kamuoyunda büyük bir yankı bulmuştur. Bu saldırı hakkında çok şey söylendi ve birçok komplo teorisi yazıldı. Maksadımız bu teorileri veya yeni bir teoriyi konuşmak değil.

Fakat saldırının gerçekleşme şekli ve üzerinden geçen bunca zamana rağmen saldırı konusunda hala bazı noktaların aydınlatılmamış olması, saldırı sonrası ABD’li yetkilerin ifadeleri, hayata geçirilen politikalar bu saldırının ABD tarafından gerçekleştirilmiş olma ihtimallerini güçlendiriyor.

Zira Fransa’da yayımlanan Le Novell Observator isimli dergi tarafından yayınlanan kitabın 204'üncü sayfasında “Dünyaca önemli bu olay, hiç şüphesiz Amerikan istihbaratı tarafından Amerikan nüfuzunu Ortadoğu'ya hâkim kılmak için planlanmıştır. Ve kendi topraklarında Birleşik devletlerin sembolleri vurulmuştur.” ifadelerine yer verilmiştir.

Saldırı sonrası dönemin ABD Başkanı George W. Bush, ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi Belgesini yayınladı. Özelde ABD genelde ise dünyada artık güvenlik eksenli dış politikalar güdülmüş ve bu saldırıdan sonra devletlerin savunmaya harcadıkları bütçelerde artış yaşanmıştır.

Dört bine yakın insanın öldüğü, Batı ile İslam arasında bir dönüm noktası olan bu saldırılardan sonra ABD NATO ve BM’nin desteğini de arkasına alarak İslam coğrafyasında uygulamak istediği emperyal planlarını devreye koymuştur.

ABD’li yetkililer, saldırı sonrası hedef ve iddialarını ifade ederken; bu saldırının tüm batılı değerlere, insanlığa, toplumsal barışa yapıldığını; teröre karşı küresel savaş başlatacaklarını ve bu konuda kendilerinden yana olmayanların da teröristlerden yana sayılacağını, kendilerine yönelik tehditlerin nerede olursa olsun bertaraf edileceğini ve terörizme karşı önleyici tedbirlerin alınması gerektiğini vb. söylediler.

Böylece ABD, dönemin Başkanı Bush’un, ‘‘Haçlı Seferleri’ne başlıyoruz.’’ diyerek İslam beldelerinde gerçekleştirmek istediği işgaller için meşru(!) bir zemin oluşturmaya ve bu saldırının tüm Batı’ya yapıldığını ifade ederek batı ülkelerinin desteklerini almaya çalışıyordu. Ve Washington bu ‘‘Haçlı Seferi’nde’’ kendinden olmayanları direkt ‘‘terörist’’ ilan ediyordu.

Yaşanan olay ve yapılan açıklamaların neticesinde ABD, 7 Ekim 2001’de saldırılardan sorumlu tuttuğu El-Kaide kontrolündeki Afganistan’a ‘‘Sonsuz Özgürlük Operasyonu’nu’’ adıyla işgal operasyonuna başladı.

ABD özgürlük(!), barış(!) ve demokrasi(!) götürdüğü her toprakta olduğu gibi Afganistan’a da kaostan başka bir şey götürmemiştir. Afganistan’ın işgalinden bugüne yüzbinlerce Müslümanın kanı dökülmüş, namuslar çiğnenmiş ve Afganistan’ın yeraltı ve yeryüzü kaynakları sömürülmüştür.

İşgal sırasında tüm insani değerler ve uluslararası hukuk normları ayaklar altına alındı. ABD bu işgaliyle, Aliya izzetbegoviç’in de dediği gibi; Batı’nın hiçbir zaman medenî olmadığını ve bugünkü refahının, devam edegelen sömürgeciliğinin; döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kurulu olduğunu bir kez daha gözler önüne sermişti.

11 Eylül Saldırıları ABD için sadece işgaller için bahane olmuştur. Tıpkı Irak’ta Saddam’ın elinde kitle imha silahları olduğu yalanıyla Irak’ı işgalini meşrulaştırdığı gibi… ( çünkü dönemin Kimyasal Silahların yasaklanması Örgütü’nün başkanı Jose Bustani, Saddam’ın elinde kimyasal silah bulunmadığını itiraf edecek. Ama artık bunun bir önemi yoktur, çünkü işgal gerçekleşmiş ve dünya kamuoyu da bu yalana böylece inanmıştı.) Irak’ta Müslümanlara kitlesel işkenceler uygulanmış ve insanlık onuru ayaklar altına alınmıştı. Zira Guantanamo’daki, Ebu Gureyb’teki insanlık dışı muamele ve işkencelerin görüntüleri hala hafızalarımızdaki yerini korumaktadır.

ABD, insanlığı kitle imha silahlarından korumak ve Irak’taki diktatöryal rejimi yıkıp, demokrasiyi getirmek için girdiği Irak’ta, 2 milyon insan hayatını kaybetti, 1 milyon kadın dul kaldı, 5 milyon çocuk yetim kaldı. Irak’ta yarattığı mezhepsel, grupsal çatışmaları ve bıraktığı kaos ortamı ise hepimizin malumu.

Fakat ABD bu işgallerinde İslam beldelerine acılar çektirirken kendisi de çok rahat değildi. Çünkü işgalle girdiği Irak ve Afganistan’da çok büyük bedeller ödedi. Bu işgal Allah’ın izniyle ayaklarına dolandı ve İslam beldelerinde yarattıkları bataklıktan kendileri de çıkamadılar ve çıkamıyorlar.

Evet, George W. Bush’un dediği gibi bu bir Haçlı Seferi’ydi. Bu Batı’nın İslam ile olan savaşıydı. SSCB’nin dağılmasından ve bu tehlike kısmen bertaraf edildikten sonra hedefe konulan İslam’a yönelik bir savaştı.  

Bu saldırılar sonrası ABD İslami terör safsatası ile batıda paranoyak bir toplum yaratarak, İslam’ın batıdaki nüfuzunu ve nüfusunu kırmak istemiş ve bu saldırıları işgalleri için bir kılıf olarak kullanmıştır.

Ama bugün geldiğimiz noktada ABD döktüğü kanın ve dünyada estirdiği terörün bedellerini ağır ödüyor. Artık ABD’nin etrafında dönen bir dünya yok. ABD’nin uluslararası arenadaki tahtı zaten sallanıyordu, inşallah o tahtın alaşağı olması da yakındır.

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.