Yüküm, Dağların Yüklenemediği Yüktür

Yüküm, Dağların Yüklenemediği Yüktür

Güzel olanı yaşamak, ahlaki bir duruş sergilemek ve güzel olana talip olmak Müslüman gencin evvel vazifelerindendir.

Güzel olanı yaşamak, ahlaki bir duruş sergilemek ve güzel olana talip olmak Müslüman gencin evvel vazifelerindendir. Bu mevsimsel ya da dönemsel güdülenmesi gereken bir durum değildir. Bilakis 4 mevsim, 7 gün ve 24 saat hayat gayesi olması gereken yegâne düstur; güzel bir ahlaka sahip olmak ve edeben tekâmüle ermektir. Peygamberi metot ve teklife mazhar olmaya karar vermektir, bu talep. Çivisi çıkmış kör dünyanın ortasına ‘sağanak sağanak cürüm yağıyor kurtulmak isteyen İslam’ın saçağına koşsun’ demektir bu tercih. Kolay değil, her türden teklifin ve ortamın meşrulaştırılmaya çalışıldığı dünyada ahlaktan taviz vermemek. Kolay değil, ince eleyip sık dokuyarak uluhi metodun önerdiği esvapla çağda kalmak ya da karanın özenle karalandığı bir ortamda beyaz ve pak kalmak. Fakat muştulara tutunmak ve neticenin senin lehine olacağına ilahi teminatla emin olmak, tüm marazlara tahammül gücü veriyor. Ve bu başkaldırmanın haysiyetli duruşu, içi boş ideolojik masiyetlerden ancak bu bilinç ile daha cazibeli bir hale geliyor.

Dünyaya gelişimiz, varoluşsal kaygılarımız, yer edinme tereddütlerimiz ve yaratıcıya minnetimiz imtihanımızın esas varyantlarıdır. İfade edilenler uğruna bir ömür gayret sarf eder, iyiye ve güzele ulaşmak için her nevden yollar ararız. Bu yolları ararken ya aradığımız yolu kaybederiz ve başka yollara saparız ya da istikametten ayrılmadan mutlak iyiye, yaratıcının kırmızı çizgilerini esas alarak ulaşırız. Yaratıcının gönderdiği kılavuzu takip ederek ilerlemek ebedi saadete ulaştırma güvencesi verirken öte taraftan hedonist tatmin ve dünya zevklerinden nemalanma teklifi insanoğlunun ruhsal bunalımlarına davetiye çıkarıyor. Çiğ süte alışmış ve sütten yanmış ağzına rağmen sıcak sütü tekrar içmeye heves etmiş insan, yaratıcısına karşı alternatif tekliflere desiseler sebebiyle tav oluyor. Devrin kodlarıyla bezenmiş gayriahlaki bir kültürü benimseyerek fani hevaların esiri olarak gelme ihtimali bulunmayan apansız ölümü zihninin dışına itiyor ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor. Belki din denince saygısızlık etmiyor fakat onun varlığını görmezden geliyor. Bu ağır ölümdür, dahası yaratıcıyla rabıtayı koparmaktır.

Post-modern evrede yaratıcı ve onunla ilgili her şey artık takdis yoluyla arzdan fezaya doğru toplumdan uzak tutulmaya çalışıldı. Ve akabinde tamamen beşeri kuramların cirit attığı bir arena haline geldi dünya. Ahlak ve etiğin özgüven yitimi, bedensel teşhirin cüret olarak lanse edildiği bu yer kürede dini öğüt ve telkinler, dinlenmeden saf dışı edilmek istendi ki spesifik olarak başarılı karşılıklar da alındı. Bu yazıyı kaleme alma ve dergi ana temasını bu minvalde kararlaştırma derdimizde bu lokal gelişmelerden sebeptir.

‘Görünüyorum, gösteriyorum o halde varım!’ kaygısıyla, ikircikli ve ürkek hiç sayılma endişesiyle ahlaki kavramların içi boşaltılıyor. Zariflik, hayâ, edep, çekince ve fazlası pop kültürün kodlarıyla uyuşmuyor, dolayısıyla da tecrit kaçınılmaz oluyor. Hâlbuki; “Hayâ imandandır.” diye bir öğretimiz ve öncü hadisimiz var. Fakat biz modern varoluş aforizmalarına tercih etmediğimizden bu yegâne öğreti ancak iki taltifle hasıraltı edilmiş hale geliyor.

Hollanda’lı düşünür Bernard Mendville’in ilk modern etik kitabı sayılan Arıların Masalı isimli eseri, günümüz toplumunu ne de güzel izah ediyor. Bizi erdemsizliklerimiz kurtaracak, bencilliğimiz gelişmemize katkı sağlayacak diyerek kurulan yeni düzenin kodlarını izhar etmiş oluyor. Evet, hakikaten günümüz toplumu Mendville’in dediği üzere erdemsizliklerle ayakta kalıyor ve canhıraş bir şekilde ahlaktan taviz vermeyle amansız bir varoluş savaşı veriyor. Bedensel teşhirle beraber ahlakı, fikirsel teşhirle beraber düşünceyi dumura uğratan bu ahlaksızlığın cüretkârlığı, dönüşü muhal bir kerteye ulaştırmadan insanlığı; dur demek, bir duruş sergilemek elzemdir. Nietzsche’nin bireyi sınırlayan olarak sıfatlandırdığı, Marks’ın insanı aldatan diye anlamlandırdığı, Sartre’ın boca ettiği din aslında hayatı ihya eder, ahlakı da ihata eder, tahrip etmez. Fakat burada din, filozofların dediğinin aksine ahlaksızlığı sınırlandırdığı için toplumsal sınırlardan uzaklaştırılır çünkü anarşiden, hedonist tatminlerden, kaotik nevrozlardan uzak tutar, can verir, düzene koyar, hürmeti, asayişi telkin eder.

Genç adam ise geç kalınmış doğruları benimsemekle meşhur olduğundan bunu geç fark eder. Fark edene kadar da otobüsü kaçırır. Bu yüzden ifadelerin başında güzeli yaşamak ve güzel olana talip olmak ‘evvel’ vazifesidir Müslüman gencin dedim. Çünkü artık daha fazla geç kalamayız. Yılların ezilmişliği ve aldanmışlığına bir genci daha kurban edemeyiz. Genç, farkında olmalı ki kursun yeni dünyayı. Ayıkması gerekir ki idrak etsin çevrilen dolapları. Dinini, dilini, gönlünü ve ilmini zenginleştirsin ki aldığı gard kale misali olsun. İpe un sermesin, burçlar kursun tek kişilik. Ben varım derken etraftaki insanların gözlerine değil gökyüzüne baksın ve asil varlığının ispatını yalnızca yaratıcısına kanıtlamaya çalışsın. Ahlaklı bir toplumun öncüsü olarak ahlak abidesi olmanın sorumluluğunu kendine hamletsin. Beachlerde, yarı çıplak autotonecu sözde rap sanatçılarının konserlerinde, toplumu aşırı yozlaştıran siyasal eylemlerde ya da bazen nightclublarda, orada burada değil medeniyeti ihya edecek, dinini toplumun en ulvi yerine konumlandıracak fikir atölyelerinde harcamalı o muteber vaktini. Kılığını kıyafetini, ifadelerini, duruşunu mevsimsel değişkenlere göre değil dini parametrelere göre ayarlayacak. Yüklenecek eksik ne varsa, o tükenmek bilmeyen kudretini İslami ahlakla mezcederek hakkın ve hakikatin müdafaasını İslam’ın zarar gördüğü her yerde yapacak.

Yüce yaratıcımız Allah (cc): "Biz, emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik. Onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi.” buyruğuyla yükümüzü emreder.

Emri ifa etmek, ifade edilenleri yapabilmek, yapabilecek nesillerle zafer türküleri söylemek ve yükü hakkıyla taşımak niyazıyla…

Yusuf Serik

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.