6-8 Ekim, 15 Temmuz’a giden sürecin provasıydı

6-8 Ekim, 15 Temmuz’a giden sürecin provasıydı

6-8 Ekim Kobani bahaneli saldırılarda PKK/HDP’liler tarafından katledilen Yasin Börü ve arkadaşları, şehadet yıldönümünde Diyarbakır’da düzenlenen panel ile anıldı.

6-8 Ekim Kobani bahaneli saldırılarda ihtiyaç sahibi ailelere kurban eti dağıtırken PKK/HDP’liler tarafından katledilen Yasin Börü ve arkadaşları Diyarbakır’da düzenlenen panelde anıldı.

Mustazaflar Cemiyeti ve Şehitler Kervanı Platformunca özel bir konferans salonunda düzenlenen panele, HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcıları Mehmet Hüseyin Yılmaz, Mehmet Bahattin Temel, Genel İdare Kurulu Üyesi Mehdi Oğuz, Diyarbakır İl Başkanı Şeyhmus Tanrıkulu, 6-8 Ekim Kobani bahaneli saldırılarda katledilen şehitlerin aileri katıldı.

Yoğun katılımın gözlendiği panelde, bazı katılımcılar paneli ayakta izlemek zorunda kaldı. Panelin düzenlendiği salonun girişinde Kobani bahaneli saldırıları anlatan ’6-8 Ekim Olayları Anatomisi’ kitabı için stant açıldı.

Mehdi Yalçın hocanın Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlayan panelde HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Yavuz, AK Parti Eski Milletvekili Abdurrahman Kurt, TİYEM-DER Onursal Başkanı Selahattin Yazıcı ve Avukat Emin Güneş birer konuşma yaptı.

Moderatörlüğünü Yunus Emiroğlu’nun yaptığı panelin açılış konuşmasını Şehitler Kervanı Platformu Başkanı Ömer Çelik Yaptı.

Tevhid mücadelesinde tarih boyunca insanlığın hafızasına ve yüreğine kazınan olaylar vukuu bulduğunu söyleyen Şehitler Kervanı Platformu Başkanı Çelik, Yasin Börü’yü, arkadaşlarını ve Aytaç Baran’ın katledenlerin rahat yüzün görmediklerini ve daima kaybettiklerini ifade etti.

Ardından söz alan HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Yavuz, darbelerin tarihsel sürecini anlatarak her darbe ve darbe girişiminin, yükselen İslamî uyanışa engel olmak için yapıldığına işaret etti.

Müslüman halkın, 1960 darbesi, 1971 muhtırası, 1980 darbesi, 28 Şubat,  6/8 Ekim olayları ve en son 15 Temmuz darbe girişimiyle hizaya çekilmek istendiğini vurgulayan Yavuz, “Bu o açıdan Hz Adem ile şeytan arasında başlayan ve günümüze kadar devam edip kıyamete kadar da devam edecek farklı versiyonlarla bir mücadelenin adıdır aslında Şehit Yasin ve arkadaşları. Biz tarihin kalbinden tanıyoruz Şehit Yasin ve arkadaşlarını. Sadece 21. yüzyılda değil; Evet, onu Kerbela çöllerinde görmemiz mümkündür. Veyahut da Halepçe'de görmemiz mümkündür. Herhangi coğrafyada, İslam adına, değerleri muhafaza adına mücadelenin ortaya konulduğu, bedellerin ödendiği bir zaman diliminde ya da bir mekanda onu görmemiz pekala mümkündür.” dedi.

Küresel güçlerin, artan İslami bir dalgalanmanın önüne set çekebilmek için devasa projeler ve bütçeler ortaya koyduğunu vurgulayan Yavuz, konuşmasına şöyle devam etti: “İşte 1980 darbesi. Bu memleketteki en önemli adımı budur. 1980 yılında artması endişe ile takip edilen İslamcı dalgasının kırıma uğratılması, etkisinin azaltılması için ılımlı, kültürel İslam Projesi ortaya kondu ve bu projeye şimdilerde belki daha yeni yeni anlıyoruz, FETÖ tarzı yapılanmaların desteklenmesi bir proje olarak ortaya konması ile devam etmiştir.”

Yavuz, Küresel güçlerden İslamî camiaları bitirme ihalesini alan PKK’nin, İslami camialar karşısında hiç ummadığı bir direniş ile karşılaştığını söyleyerek, “Bu coğrafya açısından Kemalizm'in yapamadığını, yarım hesabın görülebilmesi için sol bir örgüt Laik, Marksist, Leninist ve bazen de Kemalist kodlarla beslenen bir hareket PKK hareketi ortaya çıkarılmış. İlk başta sol hareketleri alaşağı ederek öne çıkmıştır. Böylelikle Sovyet Rusya'nın etki alanı biraz daha azaltılmış Kürtleri sekülerize etme noktasında Kemalizm’den çok daha önemli bir görevi ifa etmişlerdir. Sol fraksiyonlar ortadan kaldırıldıktan sonra en önemli hedefi olan İslami camiaları yok etme girişimlerde bulunmuştu. Aslında İslami camialar karşısında hiç ummadığı bir direnişle karşılaşmıştı. Sol fraksiyonlar karşısında elde etmiş olduğu başarıyı İslami camialar göre saldırılarında elde edememişti. Gelmiş olduğumuz aşamada sonuçları itibariyle tabiri caizse çuvallamış etki alanı kaybolmuştu.” ifadelerini kullandı.

“28 Şubat, Müslüman ve mütedeyyin Kürt halkının önünün kapatılması projesidir”

28 Şubat post modern darbesinde adete bir ‘cadı avı’ başlatıldığını dile getiren Yavuz, “Elbette devasa bütçeler ayırarak ve önemli projeler ortaya konularak 200 yıllık bir hesabın bozulmakta olduğunu gören küresel güç odakları, bundan rahatsız oldular ve hemen buna karşı bir tedbir geliştirmek istemişlerdir. 90’lı yılların başından itibaren 99 yılına kadar sürecek bir amansız mücadelenin içerisine girilmiş, 28 Şubat'ta giden süreçte memlekette adeta bir ‘cadı avı’ ortaya konulmuştur. 28 Şubat nedir? 28 Şubat, bölge üzerinde laik ve seküler Kürt hareketlerinin önünün açılması, Müslüman ve mütedeyyin Kürt temsilcilerinin ve Kürt halkının önünün kapatılması projesidir.” diye konuştu.

“HÜDA PAR, Diyarbakır düşerse İstanbul'un da düşeceğini en gür seda ile anlatmaya çalışıyordu”

Çözüm sürecinde, PKK’nin adeta palazlandığını ve sürecin yanlışlığını her fırsatta dile getirdiklerini aktaran Yavuz,  “Çözüm sürecinin yanlışlığını Türkiye kamuoyuna anlatmaya çalışan başta İslami camialar olmak üzere memleketi ve yetkileri bundan haberdar etmeye çalışan HÜDA PAR’ın yetkilileri, üzülerek belirtiyorum, dönemin Başbakanı tarafından ‘HÜDA PAR ayak bağı olmaya başlıyor’ ve başdanışmanı tarafından ‘HÜDA PAR yaşanan olaylardan ve acılardan siyasi rant devşirmeye çalışıyor’ şeklinde talihsiz beyanatlara maruz kalabiliyordu. Oysaki HÜDA PAR, sahip olduğu imkanları kullanarak bu halka yönelik zulümleri Türkiye kamuoyuna, kardeşlerine anlatmaya çalışıyor bunun bir akıl tutulması olduğunu, içinde yaşadığımız gemiyi batırmaya odaklı olduğunu, Diyarbakır düşerse İstanbul'un da düşeceğini en gür seda ile anlatmaya çalışıyordu.” dedi.

“6/8 Ekim’e giden süreçte aslında 15 Temmuz’a giden süreci birbirinden ayırt etmemek lazım”

6-8 Ekim saldırısından aylar öncesinden bir algı oluşturulmaya çalışıldığına dikkat çeken Yavuz, devamında şöyle konuştu: “Bu bölgede İslam adına faaliyet göstermekte olan ne kadar örgütlü yapı varsa, ne kadar Sivil Toplum Kuruluşu, dernek veya siyasi parti varsa hepsini bu örgütle  (IŞİD) ilişkilendiriliyor. Böyle bir algı operasyonu ve kara propaganda yürütülüyordu. Kara propagandanın yeterli kıvama geldiğine inandıkları dakika düğmeye basıyorlardı. Hülagü’nün yapmadığı yapılıyor, Moğolların yapmadığı yapılıyor. Öyle bir Vandallık öyle bir barbarlık ve öyle bir vahşet… Ve Aziz gençler, halkının emrinde ve hizmetinde, bu halkın maddi ve manevi, dünyevi ve uhrevi saadetini isteyen, bu değerlerin muhafazası için adalet toplumunun oluşması için bir mücadelenin içerisine giren gençlerin barbarca katledilmesi olayı... Evet, belki bu anlamda 6/8 Ekim’e giden süreç ile aslında 15 Temmuz’a giden süreci birbirinden ayırt etmemek lazım. 6/8 Ekim’e giden süreç 15 Temmuz’a giden sürecin provasıydı, hazırlık aşaması ile ‘ben geliyorum diyen kaza’nın bizatihi ta kendisiydi.”

6-8 Ekim saldırılarından önce IŞİD üzerinden büyük bir algı oluşturulduğunu ifade eden AK Parti Diyarbakır Eski Milletvekili Abdurrahman Kurt ise, bu algının Kürt halkının yüz yıllık mazlumiyetinin ajite edilerek yapıldığını belirtti.

“6-8 Ekim olaylarıyla bölgede tek direnen ve yiğitçe ‘ben varım’ diyen kardeşlerimiz ekarte edilmek istendi”

Dış güçler tarafından PKK’ye kendisine ait olmayan bir gücün tahsis edilmeye çalışıldığını dile getiren Kurt, “6-8 Ekim olayları proje bir yapının yeni bir yüzyıla bölgenin hazırlanmasıyla ilgili adımlarından biriydi. Biliyorsunuz, bu yapıya Suriye Kürdistan’ında kendisine ait olmayan bir gücün tahsis edilerek bütün muhaliflerin onların eliyle ekarte edilerek, Kürtlerin temsil noktasına getirilmeye çalışıldı. Bugün 15 Temmuz darbesini yapan o Gladyo’cu, NATO’cu gurubun, Ortadoğu’ya şekil vermekle ilgili toplum mühendislerinin taşeronu olduklarını hepimiz biliyoruz. Bu proje Arap baharıyla birlikte Ortadoğu’da İhvan’ın bölgeyi ele almasını gözlemleyen Batı tarafından o baharın akamete uğratılması sürecinin yine bir başka parçasıdır. Mısır darbesi bunun en önemli hamlelerinden bir tanesidir. Mısır darbesi ile birlikte Suriye’de de Mısır’ın arkasından gelişebilecek İhvan ve bölge insanlarının yüz yıl sonra egemen olacağı yeni bir yüz yılın önü kapatılmak üzere operasyonlar yapılıyor. Bu bölgede de 6-8 Ekim olaylarıyla bölgede tek direnen ve yiğitçe ‘ben varım’ diyen bu kardeşlerimiz ekarte edilmek istendi.” şeklinde konuştu.

“Kürt halkının ajite edilmiş ruhunun arkasına gizlenerek yapılmış bir vahşettir bu”

Medya eliyle algı oluşturularak vahşet ruhunun hazırlandığını söyleyen Kur, sözlerine şöyle devam etti:

“DAİŞ üzerinden Kürt halkının yüz yıllık mazlumiyeti ajite edildi. O ajitasyonda ‘Kürtlerin kadınlarına tecavüz edilecek, paralarla satılacak’ yaygaralarıyla tam bir yıl boyunca yapılan yayınlarla 6-8 Ekim vahşet ruhu hazırlandı. O vahşet ruhunun nasıl hazırlandığı üzerinde durmalıyız. Orada yapılan sıradan bir Yasin Börü ve arkadaşlarının katli değildi. Bütün derneklere ve kurumlara saldırılarak bu bölgede onların dışında var olabilecek bütün hareketlerin önünün kesilmesi adına Kürt halkının ajite edilmiş ruhunun arkasına gizlenerek yapılmış bir vahşettir bu. Bu sıradan yapılan bir şey değildir.”

TİYEM-DER Onursal Başkanı Selahattin Yazıcı ise Allah’ın seçtiği insanları şehit olarak yanına aldığını ifade etti.

Şehitliğin aynı zamanda peygamberlik makamı olduğunu söyleyen TİYEM-DER Onursal Başkanı Selahattin Yazıcı, “Şehit ailelerini tebrik ediyorum. Şehit ailelerinin yanında böyle konuşmaktan dolayı da mutluyum. Tecrübe çok önemlidir. Kur’an-ı Kerim, dörtte üçü tecrübeleri ele alır. Türkiye’de Türkçülüğünü mağlup eden bir camiayız. Yetmişli ve seksenli yıllara bir göz atın. Türkçülük bu camianın karşısında mağlup oldu.”

“Eğer kardeşlerimiz 6-8 Ekim olaylarında hunharca, gavurca katledilirken, eğer o acıyı yüreğimin derinliklerine kadar hissetmiyor ve üzülmüyorsam o zaman ben itikadımdan ve imanımdan şüphe etmem gerekiyor.”diyen Yazıcı, “6-8 Ekim Şehitlerinin katledilmesinden sorumlu olanlar, sokağa çağıranlar. ‘Sokaklara inin!’ demek, insanları terörize etmek, tahrik etmek anlamına gelir. Bizde uyuyan hücreler, gibi uyuyan savcı ve hakimler var. Şer cephesine dikkat edin. Bu şer cephesinin içinde PKK var, HDP var. FETÖ, batıyla beraber hareket ediyor ve onlara uyan hakim ve savcılar var.

“Kimsenin kuklacıyı hesaba kattığı yok”

6-8 Ekim olaylarının bir kitlenin inançlarından dolayı yok edilmesi anlamına geldiğini söyleyen Avukat Emin Güneş ise “6-8 Ekim olayları sadece bir grup çapulcunun bu gençlere saldırısı değil. Bir kitlenin inançlarından dolayı yok edilmesine yönelik bir faaliyettir. Yargılanan kişiler, bu şehitlerimizin hiçbirini tanımıyorlar.  Şehitler, simalarından, yüzlerinde, sakallarında ve ellerindeki kurban etlerinden tanınan dindar insanlardı. Bunlar, sırf dini inançlarından, duyarlılıklarından dolayı önceden planlanmış bir şekilde sokaklarda katliama maruz kaldılar.”

Yasin Börü, Hüseyin Dakak, Hasan Gökgöz ve Riyad Güneş’in katledilmelerine ilişkin devam eden davaya da değine Güneş, bir kitleyi, siyasal, felsefi ırkı ve dini nedenlerle öldürmeye karışanlar veya onları öldürenlerin Anayasa’da ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmesine gerektiğine işaret etti.

Açılan davada ise azmettiricilere ilişkin herhangi bir  soruşturmanın olmadığını ifade eden Güneş, “Şuanda yapılan şey, sadece tetikçiler ya da kuklaların tespitidir.  Kimsenin, kuklacıyı hesaba kattığı yok. Ceza kanunun 38’inci maddesinde ‘azmettirici, fail gibi cezalandırılır’ diyor. Bu olayın faillerinin tespitinde mahkeme sıkıntı yaşıyor. Bir mahkemenin nihai hedefi, asıl maksadı intikam almak değildir. Ceza hukukunun felsefesinde; suçludan intikam almak yerine suçluyu ıslah etmek ve yeni suçlardan caydırmak vardır.  O çocukların her biri müebbet ceza alsa bile bu caniler, azmettiriciler, bu düşüncelerinden vazgeçecekler mi? Onlar için bir caydırıcılık olacak mı? olmayacak.” diye belirtti.

“Ümmet birbirini yakından tanımalı ve böyle bir davaya sahip çıkmalı”

Hizbullah Cemaati’nin bir terör örgütü olmadığını, onu bu şekilde vasıflandıran örgütlerin PKK ve FETÖ olduğunu belirten Güneş, “Terör örgütlerin nitelendirilmesi meşru kabul edilemez. Bir hukuk devletinde bir teröristin birine verdiği sıfat meşrutiyet kazanamaz. Ümmetin başına bela olan iki terör örgütünün üzerinde ittifak ettiği, ona saldırdığı bir hareket muhakkak Müslümanların dikkatlerini çekmelidir. FETÖ örgütünün 30 senedir hedefinde olan bir kitle, PKK’nın 40 senedir hedefinde olan bir kitle, Müslümanlara bir mesaj verebilmelidir.” şeklinde konuştu.

Olayın azmettiricilerinden biri olan Zübeyde Zümrüt ile Kamuran Yüksek’in 6/8 Ekim’in yıl dönümünde tahliye olmasını, Müslümanlara karşı bir meydan okuma olarak gördüklerini kaydeden Güneş, sonuna kadar mücadelelerini sürdüreceklerini vurguladı.

İLKHA






















Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.