Ahmet YÜCEBAĞ

Ahmet YÜCEBAĞ

Arabistan ve Mısır'ın israil ile akabe körfezi biati

Katar sorunuyla ilgilenen İslam devletleri, kapı arkasında olan biten hamlelerden bihaber bir şekilde yazılan senaryo icabı hareket etmektedir.

Sorunlar yumağı halini alan Ortadoğu, sadece Katar değil elbet;

Irak, Afganistan ve Suriye en acımasız halini savaş ile gösterirken, farklı felaketlerle, kıtlıklarla Afrika ve Uzak Asya sırasını beklemektedir.

Katar çekişmesinin hız kazandığı şu günlerde Mısır cunta lideri Sisi darbesine anlam kazandırmak için Mısır sınırları içinde olan Tiran ve Sanafir adalarını Suudi Arabistan'a devretme işlemini mahkeme kararına rağmen meclise getirip onaylattı.

Tiran ve Sanafir adaları Akabe Körfezinin girişinde olduğundan stratejik bir konumdadır.

Kızıldeniz'in kuzeyinde yer alan Akabe Körfezi; israil'de Eliat Körfezi olarak biliniyor.

Batısında Sina Yarımadası, doğusunda Suudi Arabistan, kuzeyinde ise israil ve Ürdün bulunmaktadır.

Üç önemli limana sahiptir:

Taba (Mısır), Eliat (israil) ve Akabe (Ürdün). Adalar ile Mısır arasında bulunan deniz, içdeniz konumundaydı.

Adaların Suudi Arabistan'a devredilmesiyle adalar ve Mısır arasında bulanan kısım uluslar arası karasular durumunda olacak bu da israil'in yüzünü güldürecek, önünü açacak bir hamledir.

 israil ile Arabistan biraz daha yakın olup diğer tabirle komşu olacaklar ve tabi anlaşmanın Suudi Arabistan, Mısır, israil ve ABD arasında görüşülmesi onaysız olmadığını gösteriyor.

Arabistan'ın israil'e ne gibi garantiler verdiği ileriki zamanda kendini gösterecektir.

1956 ve 1967 yıllarında israil'in bu iki adayı işgal ettiği ve hayallerini süslediği unutulmamalıdır.

israil bölgede kendi lehine derin ve sessiz bir denklem oluşturmaya çalışırken; Mısır, Suudi Arabistan ve Ürdün ile yakınlaşması Arap NATO'su ya da Arap Ordusuna karşı olabilecek güçlere karşı stratejik bir güç olma yolunda ilerliyor.

 Bu devletler israil'e yakınlaşmayla krallıklarını garanti altına almaya çalışmaktadırlar. İbrenin kendilerine döneceği günü erteleme arzusuyla ütopik bir davranış sergilemektedirler.

Post küresel şeytani gücün hamleleri bedeli ne olursa olsun tüm dünyayı istedikleri gibi dizayn etmektir.

Ortadoğu'da bu ittifakları gerçekleştirmeye çalışırlarken diğer yandan Katar'a 20 bin asker ile destek vermeye niyetlenen, Hindistan ile birlikte Şangay'a tam üyeliğe kabul edilen ve aynı zamanda özellikle son dönemlerde Türkiye ve Azerbaycan'la yakınlaşıp beraber hareket eden Pakistan'a saldırı hazırlığındalar.

Pakistan'ın tek nükleer İslam Devleti olması, şansını artırmaktadır ama Rakka'dan açılan koridorun Filipinlere kadar uzaması halinde Pakistan'ı da güzergah yapacağı kaçınılmaz görünmektedir.

Musul ve Rakka koridorları bu amacı taşıdıkları gibi DAEŞ'in hızlı ve büyük toprak kaybı, mobil birliklerin yerleşim yerlerinin işgalini ve yalnız kurt saldırılarını kaçınılmaz kılıyor. Pakistan'ın şii ve sünni nüfusuna sahip olması ise mezhep çatışmasına ve hedef olmasına maalesef potansiyel oluşturmaktadır. ABD'nin Afganistan'a 4000 asker gönderme kararıyla, bölgede başarı sağlayan İslami gurupları durdurmak için DAEŞ militanlarını desteklemek amacıyla yerli ihanet çetelerini organize edip takviye etmek isteyecektir.

11 Eylül'den bu yana savaşın her halini gören bölge, yeni silahların da deneme alanı olmuş durumda.

ABD'nin daha yakın zamanda, ‘ tüm bombaların anası' dediği silah denemesi buna sıradan bir örnektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.