Ben, ben; ben var ya ben

Pek televizyon izleyen bir insan değilim. Ekran başında geçirdiğim vakit, günlük yarım saati bulmaz. Kumandayı elime alabilirsem şöyle haberlere bir bakarım, çok da takılmadan bir zaping ve son durağım TRT Belgesel olur. İnsana ve sosyal hayata dair bir belgesele denk gelirsem oturur biraz izlerim, yoksa TV'yi bırakır, elimdeki kitabı okumaya devam ederim.

Geçen gün yine elimde kumanda zaping yaparken bir haber kanalında siyasetçilerimizden birinin beyanat verdiğini gördüm. Beş dakika izlemeye tahammül edebildim sadece; siyasimiz bu beş dakikalık kısa bir zaman diliminde o kadar “ben” sözcüğünü kullandı ki dayanamadım, televizyonu kapadım. Bu “ben, ben; ben var ya ben” söylemi birkaç sene önce okuduğum “Ben Nesli” kitabını anımsattı bana.

Ben Nesli kitabı ABD'li psikoloji profesörü Jean M. Twenge tarafından yazılmış. Bugüne kadar yapılmış en geniş, en kapsamlı nesiller arası araştırmada 60 yıllık bir zaman diliminde yaşamış 1,3 milyon kişi incelenip günümüz gençlerinin sıra dışı, aykırı özellikleri tespit edilmiş.

Aslında kişisel gelişim kitaplarını okumayı pek sevmem. Çünkü ülkemizde ne yazık ki bu tarz kitapların kahir ekseriyetinde ayakları yere basmayan, afakî, hayalperest anekdotlar, nükteler, fikirler dışında pek bir şey bulabildiğimi söyleyemem.

Hemen hepsi bireyi, “ben”i merkeze alıp “Sen özelsin, değerlisin, farklısın, bulunmaz Hint kumaşısın, istediğin her şeyi başarabilirsin.” düşüncesi etrafında edebiyat yapmaktadır. Oysaki bu düşüncenin kendisi bir paradoks içermektedir, zira herkesin, her “ben”in özel olduğu bir dünyada aslında hiç kimse özel değildir.

Yine şu hakikat gözden kaçırılmamalı ki bu tür kitapları okuyan, kişisel gelişim uzmanlarının adeta ayinlerine katılan, meditasyon çılgınlıklarına maruz kalan her yüz insandan belki de biri, o da başkaca etkenlerin de tesiri ile, hedefine ulaşırken, emin olun, doksan dokuzu bu içi boş felsefe yüzünden farklı bir havaya girmekte, egoları şiştikçe şişmekte, fakat hayatın acı gerçekleri karşısında inkisar-ı hayal yaşamaktadır. ( Ülkemizde her sene milyonlarca insanın YGS, KPSS gibi sınavlardan umduğunu bulamadan ayrıldığını hatırlayalım.)

Klasik kişisel gelişim yaklaşımlarına karşı çıkan Prof. Jean M. Twenge, can alıcı soruyu kitabın kapağına alt başlık olarak taşımış: “Bugünün gençleri niçin bu kadar özgüvenli ve iddialı, ama bir o kadar da kaygılı ve depresif.” Evet, niteliksiz, boş bir özgüven.

İşin daha da acı tarafı on, on beş yıl öncesine kadar yazarın ben nesli diye nitelediği bencil, “ben”ini merkeze alan karakter yapısı günümüzde sadece gençleri değil, neredeyse tüm yaş ve meslek gruplarını ele geçirmiş durumda. Bu ben hastalığı Batıda doğup tüm dünyayı istilaya yeltenmiş adeta.

Evet, doğrudur, belki insanın kendisini sevmesi, “ben” psikolojisini taşıması kısmen fıtri olabilir. Ancak kendi “ben”ini hayatın merkezine koyup ben olmazsam bu iş, bu dava, bu sivil toplum, bu parti yürümez sananlar, şunu çok iyi bilmeli ki şehir mezarlıkları kendilerini olmazsa olmaz zannedenlerle dolu.

Bencil kavramı ne kadar sevimsiz bir kelime, değil mi? Üstelik bu kavram sadece Türkçede değil, diğer dillerde de antipatik kelimelerle ifade edilir: Mesela Farsçada hodbin, Arapçada enaniyet, İngilizcede egoist sözcükleri bizim bencile tekabül eder ve hepsi de zihinlerde olumsuz çağrışımlar uyandırır. Bu nitelikteki insanlarla arkadaşlık kurulmak istenmez.

Hatta dilimizde saygı anlamında “sen” yerine “siz” zamirini kullandığımız gibi, bazen bencillik olmasın diye de “ben” yerine “biz” zamirini kullanırız, alçakgönüllülük bağlamında.

Peki, bu hastalıktan kurtulmak, ben neslini, biz nesline dönüştürmek mümkün mü? Elbette mümkün, ama kolay olduğunu söyleyemem. Hani Temel arabasıyla ters yönde ilerliyormuş, polis ekipleri anons geçmişler, bir araç ters yönde ilerliyor diye. Temel kendi kendine söylenmiş: “Ne birisi, hepisi, hepisi.” Demem o ki bencil olan, ben merkezli hareket eden insanların çoğu, bu hastalıklarının farkında değil.

Evet, değerli dostlar, isterseniz yazımızın muhatabını en özele, bireye, yani “ben”e indirelim. Herkes kendini bir kontrol etsin. Bir günde kaç kez ben kelimesini kullanıyoruz? Tek hanelerde ise sıkıntı yok, çift hanelerde ise ve çift hane büyüdükçe büyüyorsa sıkıntı da büyüyor demektir. Hele hele üç haneye ulaşan varsa, Allah yardım etsin, diyebilirim ancak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.