İki Cephenin Savaşı

İslam ümmeti, uzunca zamandır rahat ve huzur yüzü görmedi. Bir daha ayağa kalkmaması için sonu gelmez ihanetler, darbeler ve savaşlarla yüzleştirildi. İslam coğrafyasının bazı bölgelerinde ateşli silahlar kullanılarak Müslümanların kanı akıtılırken, ruhen ve zihnen etkisiz hale getirmeyi amaçlayan yumuşak savaş silahından yaygın bir şekilde istifade edilmektedir.

Küfür cephesinin Müslümanlara dayattığı yumuşak savaşta coğrafi sınırlar birbirlerine karışmış durumda. İmanla küfür, dostla düşman, hak ile batıl cephelerinin de karıştığı görülüyor. Dostla düşmanı ayırmak epeyce zorlaşmış. Zihinlere hükmedip bütün kavim, düşünce ve inançlardan istifade etmeye çalışan küfür cephesi insanlığı hedeflerine hizmet ettirmek için çabalamaktadır. Hiçbir ahlaki sınır tanımadan, yoğunlaştırılmış saldırılarla İslami ümmet bilincini yok edip hedefleri doğrultusunda bir dünya oluşturmak için yumuşak savaşın bütün yöntemleri kullanılmaktadır.

Bu, milletler ve devletlerarasında değil, ümmetler arasında vuku bulan bir savaştır. Yani hak ile batıl, iman ile küfür savaşıdır. Burada insanların sarı, siyah ya da beyaz renkte olmalarının bir önemi yok. Söz konusu olan temelini hak ile batılın oluşturduğu dünyanın iki cephesinin savaşıdır. Hz. Adem (as) zamanında şeytanın ilk adımı atarak başlattığı yumuşak savaşa sarılan bu cephe, son kozlarını oynamak için bütün imkanlarını yumuşak savaş cephesine yığarak ilerlemeye çalışmaktadır.

Cin ve insani şeytanların en bariz özelliği kibir, gurur, bencillik,  dünyaperestlik, şehvetperestlik ve başkalarının hak ve hukukunu çiğnemektir. Bu grubun taraftarlarını daha çok zenginler, eşraf ve iradeleri gasp edilmiş köle tipliler oluşturur.

Büyük bir karmaşanın yaşandığı dünyamızda sıcak savaşlar ve fiziki yok etmeler kısmi olarak devam ederken, vesveseler ve yalancı cazibelerden yoğunca istifade edilmektedir. Hz. Adem ile şeytan arasında başlayan yumuşak savaş günümüzün en büyük mücadele silahına dönüşmüş durumda. Cezbetme, gözboyama, oyalama, vesvese ve yalancı vaatlerle zihinler tahakküm altına alınmaktadır. Yumuşak savaşın en önemli parçalarından biri kavramların yanlış anlamlandırılıp aktarılmasıdır. Örneğin zulmün kaynağı olan batıl, hak taraftarlarını yıkıcı, bozguncu ve terörist olarak tanıtmakta, bozguncu olan kendilerini ise adalet taraftarları olarak yansıtmaktadır. Hâlbuki gerçek bunun tersidir.

Batıl çirkin olup bozgunculuğa dayandığından ve temeli zulüm üzerine bina edildiğinden kendisini olduğu gibi pazarlaması durumunda insan fıtratına hükmeden doğruya yönelme isteği, karşı cephede yer alınmasına sebep olacak. Bunu iyi bilen batıl taraftarları yoğun bir propaganda savaşıyla yanlışı doğru göstermeye, hak taraftarları hakkında uydurdukları yalanlarla insanların zihinlerinde şüpheler uyandırmaya çalışırlar. Propagandalarla çehresini farklı göstermeye çalışan batıl, diğer milletlerden, dinlerden ve coğrafyalardan insanları cezbedip safına çekebilmektedir. Dikkatli olmamızı isteyen Kur’an–ı Kerim, batıl cephesinin yumuşak savaş yöntemleri hakkında uyarılarda bulunur: “… Onlardan bazısı bazısını aldatmak için yaldızlı sözler fısıldarlar…” (En’am 112)

 

Günümüzde Batıl taraftarlarının yoğunca istifade ettiği ve beşere pazarladıkları Hollywood filmleri ya da ülkemizdeki bazı televizyon dizilerinde, çirkin işler şirin ve güzel gösterilip ahlaksızlıklar sıradan olaylar gibi sunularak insanların zihinleri yönlendirilmeye çalışılır. Tecavüz, eşlere ihanet, şeytan tapıcılığı gibi aşağılık işlerin sıradan ve normal davranışlar olarak yansıtılması bu çirkin ve ahlaksızca işlerin toplumda yayılması amaçlanır. Cezbedicilikleriyle hasta gönüllüleri kendilerine çekmeyi başardıkları gibi düşüncelere tasallut imkânı da elde ederler.

Küfür cephesinin propagandasının temeli kıyameti, hesap gününü ve hatta Allah’ı inkâra dayanır. Filmlerinde bunları detaylıca işleyip izleyenlerin zihinlerine nüfuz etmeye çalışırlar. Allah’a ve ahiret gününe inanmayı da hurafelerden sayarlar.

En önemli özellikleri hakkı batıl, batılı da hak olarak sunmalarıdır. Oyunlarla ve değişik tuzaklarla hedefteki şahısları cephelerine çekmeye çalışırlar. Küfre imanın et ve kan gibi insanların derununa işlemesini arzularlar. Hedeflerine ulaşmalarına engel olacağından insanlar arasında başka inanç ve düşüncelerin varlığını kabul etmezler.

Kur’an, küfür toplumunun yöntemlerine karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğini genel çerçevesiyle anlatır. Kur’an öğretisi doğrultusunda düşmanın kullandığı yöntemlerden bigâne kalmayıp yeri gelince istifade ederek, hakkı hak, batılı batıl olarak tanıtıp özellikle Müslüman halkı batılın oyunlarına karşı uyanık davranmaya ve bilinçli olmaya çağırmalıyız. İnsanlarımızı gaflet uykusundan uyandırıp hak ve adalete yönlendirerek bize dayatılan ağır saldırılar karşısında durup saflarımızı güçlendirmeliyiz.

Kendi çapımızda İslam’ı yaşamamız Allah Teâlâ’nın bize yüklediği sorumluluklardan kurtulmamız için yeterli değildir. Zira insanlığı büyük tehlikelerin içine çekip İslam’ı yok etmeye ve küfrü dünyanın tek inanç ve düşüncesi haline getirmeye çalışan batılın karşısına dikilmek her Müslümanın boynunun borcudur. Bu mücadelede tek başına hareket bir yere ulaştırmaz. Bir araya gelip görev bölümü yaparak kabiliyetlerimize göre sorumluluklar yüklenerek saflarda yerimizi almalıyız. Evlerimizden başlayıp, sokaklarımızı, mahallelerimizi ve şehirlerimizi batılın kirlerinden temizleyip İslam’la şekillendirmeliyiz. İnsanlarımıza İslami bilinç kazandırarak ve hayatımızı İslamileştirerek küfür cephesinin saldırılarını durdurabilir, İslam ümmetinin yeniden ayağa kalkışı için gerekli zemini hazırlayabiliriz. Birbirimizle uğraşıp hedeflerimizden uzaklaştıran işlerle zaman kaybedersek küfür cephesinin dalgaları her şeyimizi önüne katıp yutacak. Bu durumda hareket kabiliyetimiz kalmayacağı gibi, hesap gününde de bir bahanemiz olmayacak.

Doğruhaber Gazetesi

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.