İki Vaka, İki Tahlil

Hafta içinde ibret verici iki gazetecilik vakası yaşadık. Kimlikleri ve yazdıkları medya farklı olsa da ikisinin de ortak yönü yazdıklarında mustazaflar camiasını hedef almasıydı. Birinci vakanın mimarı İslami medyaya mensup bir gazetede yazan ve İslami mücadele veren bir kardeşimizdi. Gazetedeki köşesinden gerçekleştirecekleri “İncirlik üssüne yürüyüş” konulu bir yazı yazdı. Eylemlerinin hedeflerinde Amerika varken -ki öyle olmasına rağmen yazısının son paragrafında hiç alakası olmadığı halde hedef şaşırıp- bir anda Mustazaflar camiasını hedef aldı.

Yazar kardeşimizin haktan uzak ve hayra alamet olmayan bu yaklaşımını, köşe yazısı üzerinden ele almak istemezdim. Çünkü içinde bulunduğumuz camiadan aldığımız ahlakla, bugüne kadar Müslüman kardeşlerimizin medya üzerinden hukukumuzu çiğneyen tonlarca haksızlıkları karşısında –her ne kadar içimiz kan ağlasa da- Allah için yutma yoluna gidip, kendileriyle yüz yüze diyalog yolunu seçmişizdir. Mecburi kalmadıkça medya üzerinden cevap vermemeye, cevap verme mecburiyetinde kaldığımızda da -şahsiyetlerini hedef almadan- iddialarına cevap vermeye çalışmışızdır. Bu yazıda da yazar kardeşimizin ve de yazdığı gazetenin ismini zikretmememin sebebi bu ahlaktır. Ancak yazar kardeşimizin bu yaklaşımı ve daha önce de çok defa vuku bulan buna benzer haktan uzak yaklaşımlardan yola çıkarak bazı hakikatleri paylaşmak vacip oldu.

Mustazaflar camiası olarak bugüne kadar diğer İslami camialarla yakınlaşmak ve Müslümanlar arasında kardeşliği tesis etmek için elimizden gelen gayreti göstermişizdir. Ülkenin dört bir tarafındaki diğer İslami camiaları belirli aralıkla ziyaret edip, köprüler oluşturmanın gayretini vermişizdir. Bu konuda karşılaştığımız pek çok olumsuzluğu Allah için sineye çekip, yıllardır devam eden bu gayretlerimizi sürdürüyoruz. Ancak bizim Müslüman kardeşlerimize karşı sevgimiz ve ilgimiz, çoğunlukla karşılığı olmayan platonik bir aşk oldu. Biz her fırsatta gönülde, dilde ve mekanda kardeşlerimize yer vermeye çalıştık. Onlar ise dışlayıp, kardeşlik kapısını kapatma yoluna gittiler. Muhatap olmak zorunda kaldıklarında da gönülsüz, “kerhen muhatap” oldular. (Bu konuda olumsuzluklara rağmen kardeşliği önceleyip duyarlı ve müspet yaklaşan İslami kesimlere mensup kardeşlerin de varlık hakkını vermekle beraber, yazımın konusu menfi hareket edenlerdir.)

Doğu-Batı Kardeşlik Platformu’nun çalışmalarında bunu apaçık gördük. Bursa, Diyarbakır, Ankara ve son olarak da İstanbul’da bir araya gelen platforma kardeşlik için katkı sunmak isteyen Mustazaflar camiası garip, bir şekilde yine dışlandı. (Gerçi bu dışlamaya sebep teşkil eden çok farklı etkenler olmakla beraber, istihbarat ve emniyet birimlerinin de gözlerimizle şahit olduğumuz hatırı sayılır etkileri ve ilişkileri de var) Doğu Müslümanlarının büyük bir çoğunluğunu temsil eden bir camiayı dışlayarak kardeşlik nasıl tesis edilecekse… Bu kardeşliğin öncülüğünü yapan kardeşlerimiz, beyaz Müslümanlıkları üzerine beyaz bir kardeşlik tesis etmeye çalışıyor herhalde. İşin garip bir yönü daha var; kardeşlik platformunun İstanbul ayağında Kürt meselesi ele alınmıştı. Kürt Müslümanların dışlandığı bir platformda, Kürtlüğümüzün meselesini kardeşlik zemininde ele alıp çözmeye çalışmışlar. Ne diyelim, meseleyi çözme ve kardeşliği tesis etmedeki niyetlerinin samimiyetini(!) amelleri ne de güzel ortaya koyuyor.

Tüm dışlanmalara rağmen Mustazaflar camiası, diğer İslami kesimlerin tertipledikleri zulüm karşıtı etkinliklere -davet edilmedikleri halde- tabanını teşvik ederek katıldı. Davet edilmeyişimizi ve dışlanmışlığı bir kibir, gurur sebebi kılmadık. Adana’da İncirlik üzerine yürüyüş eylemini yine Mustazaflar camiasını dışarıda tutarak kendi aralarında pişirip ve daha eylem günü gelmeden de gazetedeki köşesinden “Mustazaflar Cemiyeti ve ADYAR”ın bu eyleme destek vermeyeceğini duyurmak, tüm haklarımızdan vazgeçsek de ümmetin birliğine ve kardeşliğe hizmet etmiyor olsa gerek. Bu kardeşlerimizin birebir içinde oldukları ve de harareti, gerginliği, çatışması olmayan bir ilişki ve meselede hakkaniyetten uzak sergiledikleri bu aşırı yaklaşımları görünce, Müslümanların fitnesi durumuna gelmiş Suriye gibi bir meselede hem de öncü taraf olmaları doğrusu bizi çok ürkütüyor. Basit gibi görünen bu örnek, aslında zulüm konusunda net bir tavır ortaya koymakla beraber, bizi kendi aşırılıklarının saflarına çekemedikleri için asılsız itham edenlere “niye aşırılıklarının taraflarında” olmadığımızın ibret verici bir cevabıdır.

İkinci bir gazetecilik vakası da Haber7’de yaşandı.  Meryem Aybike adındaki yazar hanımefendi, haftalardır yaşanan bir hukuksuzluğu ve sözde işi eğitim olan bir okul müdürünün erkek öğrencileri örgütleyip, başörtülü bir kız çocuğunu dövdürmesi terörünü araştırmadan, tanıdık bir dostunun dolduruşuna gelip, okul müdürünü gözü kapalı savunan bir yazı yazdı. Yazısında okul müdürünün terörüne gözünü ve kulağını kapatırken, mağdur Müslümanlara da gözü kara saldırdı. Hızını alamayıp ikinci bir yazı daha yazdı ve onlara hakaretler ederek, İslam dersi verdi ve cahillere(!) hadlerini bildirdi. Bu hali, bana “besle köpeği yesin seni” özdeyişini hatırlattı. Oradaki büyüklerine sorsa, yazdığı medya grubunun cemaziyel –evvelini öğrenir. İslam’ı yayma amacıyla, şu anda hakaretler ettiği temiz Müslümanların parmaklarındaki yüzük, kollarındaki bileziklerin parası ile kuruldu bu medya grubu. Ne acıdır ki, diğer medyayla pek bir farkı kalmayan bu grubun sitesinde köşe kapan Aybike hanımefendi, Müslümanların parasıyla Müslümanlara saldırıyor. Ne diyelim Aybike hanım, cahil olarak gördüğünüz Müslümanların cehaleti(!) sayesinde sizin gibiler onlara hakaret eden ekranlara, köşelere, mikrofonlara sahipsiniz ve fildişi kulelerde yaşıyorsunuz.

Bu iki gazetecilik vakası hakkında değinilmesi gereken önemli bir husus daha var. Haksızlıklara karşı sanal medyada yorum yazarak tepkilerini gösterenlerin hakaret ve beddua içerikli ölçüsüz tepkilerini ve İslami olmayan üsluplarını da doğru bulmuyorum. Tepkiler gösterilmeli ancak bu İslam’ın ahlakı içinde olmalı. Necaseti kanla temizleme yoluna gidilmemeli.

İstikamet üzerinde olmak ve kardeş kalmak duası ile…   

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.