Irak satrancı

Satrancın bir strateji oyunu olduğu söylenir.

Yapılan her hamleden önce bütün seçenekler göz önünde bulundurulur ve rakibin ne yapacağı hesaba katılır. Hatta işin uzmanları 7-8 hareket sonrasını bile hesaba katarak hamle yaparlar.

Milattan Önce 6. yüzyılda Hindistan’da ortaya çıktığı söylenen bu oyun sonradan bütün dünyaya yayılmıştır.

Uluslararası ilişkilerde de satranç hamlelerinin örnek alındığını söyleyenler pek de haksız sayılmaz. Rakiplerin veya müdahale edilecek bölgenin hareketleri dikkatle takip edilir. Siyasi dengeler üzerinden farklı seçenekler oluşturulur. Siyasi yapılar hazırlıklı olduklarını ifade etmek için “A planı olmazsa B, C, D… planlarımız vardır” derler.

Düşünce kuruluşlarının da olası hamleler üzerinden senaryolar geliştirdiği ve hangi durumda nelerin yapılabileceğini tartıştığı, dosyalar hazırladığı bilinen bir şeydir.

Meseleyi Irak’a getirmek istiyorum.

Irak üzerinden ciddi bir satranç oyunu oynandı, oynanmaya devam ediliyor.

İşgal için zalim Saddam’ın biraz daha şeytanlaştırılması gerekiyordu. Ne de olsa yılların müttefiki idi ve elinde ne varsa kaynağı Batı idi.

Saddam ve ailesinin tiksindirici yaşam tarzları ve zalimlikleri servis edildi.

Kürtler ve Şiileri ikna etmek kolaydı. Sünni aşiretler sorun olabilirdi ama onların birçoğu farklı usullerle hizaya getirildi.

İşgalle birlikte kaos senaryoları yürürlüğe kondu.

“Kontrollü kaos” emperyalist için her zaman daha kolay hamle imkanı doğurur.

Irak’ta böyle bir durum yaşandı.

İşgal, beraberinde çatışma, yağma ve hâkimiyet savaşını da getirdi.

Nuri el Maliki zihniyeti Irak’ta başka hareket ve oluşumlara hayat hakkı tanımadı.

Maliki, hem polis, hem hâkim hem de savcıydı ve zaten kırılgan bir zemine sahip olan coğrafyada “yeni Saddam” ismini hak edecek işlere imza attı.

Sadece muhalif Sünni ve Şii bölgeler ve hareketler değil fiili bir bağımsızlık hali yaşayan Kürdistan bölgesi de Maliki ile sorunlar yaşamaya başladı.

Silahı ve ekonomik gücü eline alan Maliki, çevresini tehdit ediyordu. Arkasında Amerika ve İran’ın güçlü desteğini hissediyor ve rahat davranıyordu.

Kürdistan hükümeti, kontrolü altındaki bölgede çıkan petrolü kendi adına satma kararı verince uluslararası dengeler sarsıldı.

Bu hamle hesaba katılmamış ya da zayıf bir ihtimal olarak değer bulmamıştı.

Batıdan Kürdistan hükümetine peş peşe uyarılar gelmeye başladı.

Maliki ile uzlaşamayan bir Kürdistan ve hesap dışı bir hamle.

IŞİD’in Arap aşiretler ve Saddamcılarla beraber Musul’a girmesi o günlere denk geldi.

Amerika tarafından eğitilmiş olan Irak ordusunun hiç savaşmadan çekilmesini de ciddi bir hamle olarak görmek gerekir.

Ortaya çıkan tablo Irak’ın fiili olarak üçe bölündüğünü gösteriyordu.

Barzani, fiili durumu resmiyete çevirmek için göstere göstere bir bağımsızlık hamlesi yaptı.

Kürdistan’ın bağımsızlığı kontrollü kaosun kontrolden çıkmasına neden olabileceği için “büyük güçlerin” hesabına gelmezdi.

İki hamle daha yapıldı.

PKK, Mahmur’da IŞİD’e saldırarak Kürdistan’ı fiili bir savaşın içine çekti. IŞİD’e göre eski silah ve teçhizata sahip olan Peşmerge Batıya ve Merkezi hükümete ihtiyaç duydu.

Ama Maliki önemli bir engeldi ve olduğu müddetçe işbirliği zor gözüküyordu.

Amerika ve İran, Haydar el İbadi isminde uzlaştı. Biraz diretmesine rağmen Maliki de İbadi ismine razı olmak zorunda kaldı.

İstihbarat kökenli olduğu söylenen Maliki, onu oraya getiren güçlerin istedikleri anda onu harcayabileceklerini de iyi biliyordu.

İbadi hükümeti kurulunca Kürtler de bakanlarını Bağdat’a göndermeyi kabul etti. Bu kabul Barzani’nin diğer Kürt partileri karşısında geri adım atması anlamına geliyordu.

Irak’ta kaos devam ediyor ama yeniden “kontrollü kaos”a geçilmek üzere.

Emperyalist, kendine ve hamlelerine çok güveniyor ama her zaman bir hesap bozan çıkabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.