Kur’an’da İnsan, İnsanlık ve İnsaniyet 4

KÜRESEL GÜÇLERİN MEDENİYETİMİZLE HUSUMETİ

Bu üç insan merhalesi araştırmasından sonra Kur’an’ın şu ayeti tüm muhteşemliği ve tap tazeliği ile dikkatimi çekmekteydi; “İman edenlerin Allah’ı hatırlayıp ve ondan inen Kur’an sebebiyle kalplerinin ürperme zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan birçoğu yoldan çıkmış kimselerdi.” Hadid/16.

Batı ve Doğu emperyalist küresel güçlerin, İslam medeniyetinin çocuklarına olan husumetini bu manada değerlendirmemiz gerekir. Küresel güçler, Medeniyetimizin çocukları hakkında hiçbir zaman tarafsız ve bağımsız olarak tarihi delillere bakmazlar. Aksine, İslam ve Müslümanlar için her bir tarihi davada sonucu önceden kararlaştırılan bir sonuç çıkarıyorlar. Bugün, Almanya ve Fransa başta olmak üzere tüm Avrupa’da her türlü mukaddesata karşı en çirkin söz ve eylemler, insan hak ve özgürlüğü olarak değerlendiriliyor. Fakat terör çetesi israil’in Filistinli Müslümanlara uyguladıkları katliam ve soykırımların aleyhinde konuşmak bile suç kabul edilmektedir. Ama İslam tarihinde Müslümanların fethettiği yerlerde kilise ve benzeri gayrimüslim tapınakları ve azınlıklar kendi varlıklarını ve inançlarını rahatlıkla yaşıyorlardı.

Bugün Irak’ın Şengal ve çevresinde Ezidilerin kendi varlıklarını ve kültürlerini halen koruyabilmeleri İslam medeniyetinin insana verdiği değerin en güzel ispatlarından biridir. Ama küresel güçler ise kendileri gibi düşünmeyenlerin toprak ve mallarını, ev ve bahçelerini talan edip sahiplerini katletmeyi kendilerne bir hak olarak görmektedirler. İşte küresel canavarın ne denli bir vampir olduğunu bilmek için israil terör şebekesi ve onlara Batı ve Doğu küresel gücün verdiği desteğe bakmak yeterlidir.

Ancak bu vahşi canavarın artık ömrünü tamamladığına inanıyorum. Beşeri sistemlerin bundan sonra dünyaya verebileceği hiçbir şeyleri kalmamıştır.

Fakat canavarın sonu Müslümanların kendi kadim medeniyetin canlı ruhunu yakalayıp hayata dair hakka şahitlik edecek bir ruha sahip çıkmakla ancak mümkün olur. Böyle bir çalışmaya ihtiyaç vardır. Ümmetin kendi içindeki temsiliyet sorununu bitirmeleri gerekir. Bu konuda vicdanı hür, aklıselim, pratiği örnek bir çalışmanın yürütülmesi gerekir. Evet bugün Müslümanların davet ve tebliğden çok, şahitlik ve temsiliyet sorunu vardır.

Bu manada Hür Dava Partisi, İslam medeniyetinin köklerine sağlıklı ve kalıcı adımlarla, bir kısım temkin ve tedbirleri alarak Allah’a kulluğu esas, insaniyeti birleştirici, asrın hastalıkları olan mezhep, ırk ve bölgecilik gibi yıkıcı ve yıpratıcı olan durumlardan uzak durarak, bu misyonun taşımada samimi olduğu kanaatindeyim.

Günübirlik dar bir kalıptan çıkıp, ümmet üst kimlik çatısında toplanmayı temel hedef kabul edişinin toplumda yeterince okunduğu kanaatinde değilim. Bu sorunun HÜDA PAR’ın kendi anlatım ve tanıtımın biraz payı olsa bile, Müslüman halkımızın bu Köklü medeniyete dayalı kalıcı adımların atıldığı bu çalışmaya ciddi bir destek vermesi gerekir. Hatta, yerelde bulunan batıl düşünce sahiplerinin temsilcileri bölge ve ülke bağlamında HÜDA PAR’ı kendilerine tehlikeli düşman bilerek karşısında duran marksist ve faşist grupların anladığının zekatı kadar, dostlar bu çalışmayı tanısa bugün toplum olduğundan daha iyi bir durumda olur kanaatindeyim.

Bu konuda HÜDA PAR’ı başkalarından değil de doğrudan doğruya kendilerinden öğrenmek lazım. Bunu ya geniş platformlarda bir araya gelerek kendilerinden dinlemek ya da, Merkezlerini sık sık ziyaret edip onları kendi mekanlarımıza, gazetelerimize, televizyonlarımıza ve diğer tüm iletişim platformlarına davet ederek öğrenebiliriz. Bu alicenaplık bir çalışmayla tanışmanın mutlaka halkımızca sağlanması gerekir. Dolayısı ile İslami hizmetlerde belirli bir mesafe bilincini yakalayanların dahi bu şekil atılan adımları yeterince anlayabildiğinden emin değilim.

Bu konuda çok önemli bir şey iddia ediyorum: Bu bir ümmet projesidir. Bu çalışmayı tam yerinde görmek için bırakın Marksist ve Kemalist ideoloji sahiplerini, İslami camialarda hizmet eden kardeşlerimiz dahi bizzat kendi gözlemleri olmadan bir başkandan veya hocadan değerlendirmesi ile yetinmemeleri gerekir. Birçok konuda abileri veya başkanları dinlemek elbette faydalıdır. Ama İslami çalışma yapanları doğru anlamak ehem bir mesele olduğu için bunu bizzat kişinin kendisinin bunu öğrenmesi gerekir. Evet, bu ehem bir meseledir. Bu konuda çok açık ve net bir biçimde özgür adım atmanın toplumda yaşayan her bir Müslümanın kendi kişisel sorumluluğu olduğu kanaatindeyim. HÜDA PAR’ın toplumumuz açısından anlaşılmasında parti başkan ve hatiplerin ne kadar sorumluluğu varsa, her bir Müslümanın da bu hizmetin ne olduğunu öğrenme sorumluluğu olduğu kanaatindeyim. Hiç kimse kendi imani ve İslami sorumluluğunu bir başkasının basiretsizliğine kurban edemez.. Başkanlarımıza ve Kardeşlerimize canımızı feda edebiliriz. Ama imani ve İslami sorumluluğumuzu babamıza bile feda edemeyiz.

Son olarak, Batı uygarlığının dünyaya saldıkları bireyselleşme hastalığı kanser kadar zararlıdır. Tüketim payesinin verdiği hırs üzere yaşayan toplumsal yapı iyi olamaz. İslam medeniyetinde kişi kendi öz malının bir kısmını diğergamlık gereği bir başkası ile paylaşmayı ibadet bilir. Müslüman bunu hem toplumsal kardeşlik için hem de yüce Allah tarafından alınacak ebedi mükafat sebebi bilir. Bunun inanç ve ahlaki meziyet ile insana verdiği zihinsel hazzı, sevimliliği, güler yüzün iyice tefekkür ve taakkul edilmesi gerekir. Hayatta içselleştirilen ruhi bir olgunluk, geometrik artıları içinde basiret, bilinç ve mutluluğu ile de sınırlı bırakmayan, dünyaya aşkın metafizik alem inancı içinde bir toplumsal yapının adı insaniyettir ve İslam medeniyetidir. Ama Batı ve Doğu uygarlığı bir başkası ile yapılan paylaşmayı somut, sayısal olarak, bir nevi eksilme/eksiltme olarak görür. Bu bir miyop körlüğüdür. İslam medeniyetini zihinsel yapısı şöyledir: التعظيم لامر الله والشفقة لخلق الله “Halıka tazim, mahluka şefkat etmektir.” Bu temel esasların içselleştirildiği toplumsal yapıya insaniyet/Medeniyet diyoruz. Bireyselleşen ferdiyetçiliğin verdiği hastalıklı anlayışın adına da salt manada uygarlık denir. Biri, sınırsız toplamayı büyük bir meziyet kabul ederken, diğeri bunu büyük bir hodgamlık ve doyumsuz rezil ve iğrenç bir hal olarak görür. Birinde paylaşmak ve yardımlaşmayı asıl ve kalıcı bir yatırım kabul ederken, diğeri de sayısal bir eksilme ve servet kaybı kabul eder. Birinde İnsana göre müteal aşkın olan Allah'ın kulluğuna davet ederken, diğerinde insanı insana kul, Allah’a isyana davet edilir. Birinde Yüce Allah ve O’nun dinini tercih etme de bile İnsan serbest iken, diğerinde beşeri ideolojiyi zorla dayatma vardır.

Neslin ıslahı, toplumun ihyası ve arzın imarı ancak din ve vicdan özgürlüğü ile mümkündür. Çünkü, din ve vicdan özgürlüğü tüm hak ve özgürlüklerin anasıdır. Din ve vicdan özgürlüğü, inanma, yaşama, anlatma ve yayma özgürlüğünü gerektirir. Bu insaniyetimizin bize verdiği en büyük haktır.

İnsan, insanlık ve İnsaniyeti Kur’an’dan anlamaya çalıştık. Doğrular kitabımızın, yanlışlar nefsimize aittir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.