Sacın kırık ayağı

Doğrusu yazının hemen başında, söyleyip söylememekte mütereddittim. Çünkü, söylersem, “İşte bu!... Aradığım bu!” deyip küreği kazmayı bir tarafa fırlatarak, mutsuzluğun bu arkeolojik çalışmasını bırakmanızdan korkuyorum. Diğer taraftan da “Madem amacımız, bu çalışmada bir şeyler bulmaktır; O zaman aradığını bulan ayrılsın.” diye düşünmüyor da değilim.

Şimdi aktaracağım sözü ezberleyin, arkadaşlarınıza da söyleyin. Sözü duyduğunuzda onu cilalamadığımı, zaten yıldız gibi parladığını, dahası anlattığımın çok üstünde olduğunu göreceksiniz. Yanılmıyorsam Hz. Hüseyin Efendimiz' den rivayet edilmiştir: “Hayatınızı; iş, ibadet ve keyif diye üç kısma ayırın. Bunlar yekdiğeriyle ayakta kalır ve yine bunların her biri, diğerine kuvvet verir.” İşte sacın üçayağı: Geçinmek için iş, Allah'a yaklaşmak için İbadet ve gönlünüzü hoş etmek için helal keyf û zevk. Hayatınızda iş yoksa keyif ve ibadet de yoktur. Yaşamınız İbadetsizse, iş ve keyif size yasaktır. Hakeza hiç eğlenmiyorsanız zamanla ibadet ve işinizden de olursunuz. Kısacası biri ya da ikisi yoksa diğeri, diğerleri de yoktur.

Konunun daha iyi anlaşılması babından soruyorum: Sizce iyi bir uyku ne zaman başlar, uyuma anıyla birlikte mi? Kesinlikle Hayır!.. İyi bir uyku, gündüzün ilk saatiyle başlar. Güne, gözünüzü açtığınız ilk andan itibaren başlar uykunuzun kalitesi. Yani eğer kaliteli bir gündüzünüz yoksa kaliteli bir geceniz, kaliteli bir uykunuz da olmayacaktır. Yine randımanlı bir gündüzünüz, gözünüzü açtığınız sabahla başlamaz. Belki güzünüzü kapattığınız gecenin ilk saatleriyle başlıyor. Çünkü iyi bir geceniz yoksa iyi bir gündüzünüz de olmayacaktır. Gece gündüz gibi; İş, ibadet, zevk de yekdiğerinin zıttı gibi görünse de bunlar bir harmoniyi oluşturur. Zıtlıkların uyumu… Yani Yüce Mevla'nın hayat tablosunun şaheserliği…

Eğer tembel değil çalışıyor, ter döküyorsanız ibadetlerinizin, keyiflerinizin de tadı başka olacaktır. Tarlada sadece ekmek, soğan ve ayranın verdiği tadı düşün. Aynı şekilde İbadetiniz düzgünse işiniz sizi bezdirmez, çalışmanın manevi tadını alırsınız. Gün boyu çalışarak çocuklarına arasına bir poşetle gelmenin tadını kimse değil ancak ibadet ehli tadar. Sabah yol boyu zikirle işine gidenin akşam eve dönüşü şükür türküsüyle olur. Hele oruçlunun bir yaz günü iftarda içtiği suya ne demeli. İddia ediyorum, mü‘minin o anki bir yudum sudan aldığı lezzeti; bir oruçsuz, hayatı boyunca içtiği suların toplamından alamaz.

Keyif de öyledir. Helal bir keyifle gönlü keyfhoş olanın çalışma enerjisi artar, bu keyfe teşekkür olsun diye alnını daha da secdeye yapıştırarak, “şükür, şükür!” der. Bu yüzden değil miydi ki efendimiz kendilerini çölde sadece ibadete veren üç sahabeyi bir güzel kınamıştı. Sadece ibadet, bir ayağını yitirmek demek. Hakeza sadece zevk, sadece iş de o manadadır. Biz, keyiften artık keyif almayan nice keyif ehlini, çalıştırdığı işçiden daha beter yaşayan nice patronları gördük.

Ve Unutma “Sizi vasat/ dengeli bir ümmet kıldık.” derken rabbimiz bizi mutluluğun tam da ortasına oturtuyor.

Muhterem, sen sacın hangi ayağını kırdığını iyi biliyorsun. Onu düzeltmeyi sakın unutma!

NOT: İnşallah her Cumartesi bu köşede birlikte olacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.