Sevgiliyle Buluşmak

"Mesnevi’de Mevlana Hazretleri namaz kılan mümini şu şekilde tasvir eder: "Kurban kestiğin vakit, ‘Allah-u Ekber’ dersin. Öldürülmeye layık olan nefsin zebhi (boğazlanması) sırasında öyle diyorsun. Namaz kılanın cismi İsmail, ruhu da İbrahim gibidir ki ‘Allah-u Ekber’ demekle cismin zebhine (boğazlanmasına) tekbir getirmiş olur."

Cismin boğazlanması, bir bakıma nefsin öldürülmesidir. İbrahim’ce bir duruşla İsmail’imizi, nefsimizi, kurban etmek...  Dünyevi telaşlardan bir parça olsun uzaklaşmak ve nefsimizi kurban vermek karşılığında, rahmet denizine dalmak... “Allah’ım sen büyüksün" diyerek acziyetimizi dile getirmek... Kolumuzu bağlayınca elimizi dünyadan çekmek... Rükûa erip secdeye varmak... Her daim dimdik olan alnımızı yere kapamak... Bedenimizin bu evrende bir hiç olduğu bilincinde, alnımızı yere kapayarak ruhumuzu yüceler yücesine yakın tutmak... Namazın bizi kılması bu olsa gerek. Namazın bizi menzilimize vardırması, bizi olgunlaştırılması bu şekilde mümkündür elbet."

Böyle bitiyordu elindeki kitap. İki hafta elinde gezdirmiş, nihayet bugün bitirebilmişti kitabı. Saat gece bire geliyordu ve kapanmak isteyen göz kapaklarına yenik düşmek üzereydi. Zar zor okumuştu bu sayfayı da. Çok da bir şey anlamamıştı zaten. Satır aralarında uyukladığı da olmuştu. Öyle böyle bitmişti işte kitap. Okumadıklarının çoğunlukta olduğu kitaplığına yöneldi. Aynı renk kitapları aynı rafa dizme gibi bir takıntısı vardı ancak uyku sersemliğiyle herhangi bir rafa, özensizce iliştirdi kitabı. Kendini yatağına attı. Artık kendini uykunun sıcak kollarına teslim edebilirdi. Gözlerini usulca kapattı ve ruhu geçici süreliğine onu terk etti. Her gece böyle olmuyor muydu zaten? Gaflet içinde insan, diğer güne uyanacağından emin, ruhunu teslim ediyordu. Vadesi dolanlar ölümün soğukluğuyla birlikte bu gerçeği de idrak ediyorlardı. Vadesi dolmayanlar ise ruhlarına tekrar kavuşuyor, belki de bu durumun farkına hiç varmıyorlardı. Ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaya devam ediyorlardı. Ah, bir bu dünyanın, her an ellerinden alınabilecek bir oyuncak olduğunu fark edebilseler! Neler değişmezdi ki hayatlarında?

Zahide güzel bir rüya görüyordu ancak arka fonda sinir bozucu bir ses vardı. Bu muazzam rüyanın içine dalmışken olacak iş miydi bu? Bu sesin,  sabah namazı için kurduğu alarm olduğunu geç de olsa fark etti. Oflaya puflaya yatağından kalktı. Abdest alırken akan şu su gibi onun da gözlerinden uyku akıyordu. Öyle ya abdestin maddi kirleri akıtmasının yanında manevi temizlik yapma gibi bir fonksiyonu da vardı. Böyle okumuştu kitapta. "Şu suyla akan tek şey uykum” diye geçirdi içinden.

"Rabbi ile buluşmak için seccadesinin üzerindeydi şimdi. Ama o bu buluşmaya gitmek için kendini fazlasıyla uykulu hissediyordu. Gidip birkaç defa daha yüzüne soğuk su çarptı. Şimdi, biraz daha iyiydi. “Allah-u Ekber!” diye başladı. İlk rekâtı zar zor kılsa da ikinci rekâtta uykusu açılmıştı. Yine gün içinde yaşadıkları aklına hücum etti. Zar zor Fatiha'yı okudu. Zihni dün ile meşgulken bir türlü odaklanamıyordu namaza. “Ah şu kıza ağzının payını verseydim!” , “Tüh, yine gidemedim çanta almaya.” , “Hayır, hayır namaza odaklan!” ... Zar zor da olsa namazını bitirdi. Bitirdiği gibi de hüngür hüngür ağlamaya başladı. Gözyaşlarına hakim olamıyordu. Olmuyordu işte! Aklı hep başka yerlere kayıyordu. Bu böyle olmamalıydı. Kitapta da okumuştu. Ama bir türlü zihnini toparlayamıyor, namazdan alması gereken hazzı, alamıyordu. Namazdayken acziyetini düşünmeye çalışıyor, dünyadan uzaklaşmaya çalışıyor ama gündüz tartıştığı kız, gece, namazına dahil olabiliyordu. Bunun bir sebebi olmalıydı. Namazda, dünyadan arınamamasının nedeni neydi? Seccadesini topladı, yatağına oturdu. Hem ağlıyor hem düşünüyordu. Sonra kalktı ve hışımla kitaplığına vurdu. Birkaç saat önce, özensizce koyduğu kitap yere düştü. Kitabı almak için eğildi. Açılan sayfada yazılanlar beyninde şok etkisi yarattı. Evet, yanlış yaptığı yeri bulmuştu. Samimiyetti eksik olan.

"Aldığı her nefeste misafir olduğu bilincinde olmalı insan. Her daim acziyetinin farkında olmalı. Gün boyu ahireti aklına getirmeyen zihnin, namazda bu düşüncelerden arınması ne mümkün! Samimiyetle kılınmayan namazın bizi kılması ne mümkün..."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.