Şiddet sarmalı

İslam Coğrafyasında yıkım, tahribat ve katliamların ardı arkası kesilmeden devam ediyor.

Bazen diktatörlerin müfsid ideolojilerinden kaynaklanıyor tahribatlar, bazen devşirilmiş faşistlerin zulümlerinden kaynaklanıyor, bazen de mezhep misyonerlerinin gizli ajandalarından…

Tekfir olgusu zihinlere iyice yerleştiğinde her katliamın, her vahşetin bir açıklaması yapılabiliyor.

Yanlış ve bozuk temeller üzerinden yükselen binalarda saf zihinleri bozacak bilgiler hazırlanıyor.

Ve bizler bir kısır döngüyü yaşamaya devam ediyoruz.

Bu arada emperyalistlerin bozulan ekonomileri düzeliyor, kitlesel memnuniyetsizlikler gideriliyor.

Rahatlıyorlar.

Taktığımız gözlüklerle kanlı ellerini ve ağızlarını görmüyor, emperyalistleri maşalardan daha iyi gördüğümüzü belirtir bir noktaya kadar geliyoruz.

Ehl-i İslam olduğumuzu söyleriz; ama bırakın ehl-i küfre, ehl-i İslam'dan olan kardeşlerimize bile “Silm”in (barış ve esenliğin) rüzgârını taşıyamıyoruz.

Şeytanın adımlarına uyuyor ve öfkelerimizle savruluyoruz.

Savrulmaların etkisiyle değerlerden uzaklaşıyor ve yeni kanaatler ediniyor, bununla yetinmiyor, kanaatlerimizi akideleştiriyor ve akidelerimizi keskinleştiriyoruz.

Zamanla kayıtlı zihnimiz bizi dünyevi saldırıların şiddetinden koruyamıyor ve çözümü değerlerimizle hesaplaşmada arıyoruz. Değerlerimiz şamar oğlanına dönüyor, farklı fikri beslenme disiplinlerinden geldiğini iyi bildiğimiz kötü niyetli kimselerin kötü niyetli saldırıları karşısında mahcup bir eda ile bekliyor ve yaşadıklarımızı hak ettiğimizi düşünmeye başlıyoruz.

İlkeler üzerinden değil de değişken değerler üzerinden oluşturduğumuz fikriyatımız bizi tevhidin iklimine değil şiddetin sarmalına doğru götürüyor.

Şehid İsmail Raci Faruki'nin dediği gibi ‘Tevhidde düzen, tevhidin dışındaki tün inanç ve fikirlerde ise kaos' vardır.

Kaos ve karmaşa dengenin bozulmasını ve ölçüsüz şiddeti beraberinde getirir.

Şiddet sarmalında her şeyin yeri karışır.

Evet, tevhid herkese hak ettiği değeri vermektir ve tevhid ikliminde bir kul ekstra tüm özelliklerine rağmen nihai manada bir kuldur ve ecir veya cezasını da sadece bir kul olarak alır.

Ölçü tevhid olmayınca şiraze bozulur, kitap dağılır.

Allah'a, Allah'ın istediği gibi iman etmek gerekir.

“Ey iman edenler, hepiniz topluca “barış ve güvenliğe” (Silm'e, İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.” (Bakara/208)

Hitap iman edenlere yöneliktir öyle değil mi?

Rabbimiz, iman edenlere “Silm'e girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin” diyor.

İman etmemize rağmen “Silm”e, İslam'a tam olarak girememişsek, silm'in suyunu, ekmeğini sindirememişsek, başkasını nasıl İslam'a çağırabileceğiz?

Evet, iman ettik.

Bir söz verdik ve bir iddiada bulunduk.

İddiamızda samimi olalım ve Allah'ın azabına müstahak olmayalım.

“Sağlam söz verdikten sonra Allah'ın ahdini bozanlar ve Allah'ın birleştirilmesini emrettiğini ayıranlar ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlar, işte lanet onlara ve kötü yurt, (cehennem) onlaradır.” (Ra'd/25)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.