Suriye ve Fitne…

Suriye’deki fitne ve iç savaş her geçen gün farklı boyutlara ulaşmakta, Suriye’yi aşarak ümmet bazında bir sorun ve fitne unsuru olmaya devam etmektedir. İhtilaf ve çatışma,olayın birinci derece taraflarıyla sınırlı kalmamakta tüm ümmet ve Müslümanları birebir ilgilendirmektedir. Bu ihtilaf ve çatışmanın yerine kardeşlik ve ümmet şuuru yerleşmezse binlerce kilometre ötede olan bir İstanbul, bir Bağdat, bir Kahire, Suriye konusundaki ihtilafların bir sonucu olarak Müslümanlar arasındaki çatışmalara sahne olacak. 

İstisnasız olayın tüm taraflarının ortak kanaat ve düşüncesi bu durumun israil ve Amerika’nın ekmeğine yağ sürdüğü ve politikalarının önünü açtığıdır. Amerika ve israil’in yıllardır milyarlarca dolar harcayarak yapamadığını Suriye meselesi tek başına yaptı. Yıllardır Türkiye devleti ve Müslüman halkı, İran devleti ve halkına düşman yapılmak istendi. Yerine göre devletler düşmanca politikalar güttüyse de halklar düşman olmadı. Kardeşlik ve dostluk sona ermedi. Şuurlu ve bilinçli Müslümanların gönlünden İran İslam inkılâbına olan sevgi ve hayranlık sona ermedi. Ama maalesef dün İran ve Hizbullah’a destek için meydanlara çıkan bazı kesimler bugün İran ve Hizbullah’ı lanetlemek için Fatih Camisi’nin avlusunu doldurmaktalar.

Şu an Suriye’de çatışan grupları desteklemeyen, ilişkisi olmayan tek devlet ve cemaat yok gibi. İran, Türkiye, Suud, Katar, Mısır, Irak, Kuveyt ve ümmet genelindeki İslami cemaatler; Rusya, Çin, Amerika, İngiltere, Fransa, diğer batılı devletlerin ve israil’in istihbaratve özel askeri birimleri buradan nemalanmak ve olayın daha da alevlenmesi için ellerinden geleni yapmaktalar. Suriye halkının perişanlığını, mazlumluğunu ve geleceğini düşünen yok. Müslümanlar arasındaki ihtilafı körüklemek için Şah İsmail’in, Yavuz Selim’in dilini kullananlar köşe başlarını kapmış,ateşe odun taşımaktalar.

Ayet ve hadislerde geçen fitne bu olsa gerek. Fitne ortamında bütün Müslümanların kardeş olduğunu anlatan ayet ve hadisler tekrar tekrar okunmalı, kim olursa olsun Müslümanların melek ve masum olmadığı; hata, yanlış, eksiklik ve günahlara rağmen Allah’ın bizleri kardeş yaptığı tekrar hatırlanmalı ve hatırlatılmalıdır. Fıkhi içtihatların farklılık arz ettiği gibi siyasi alanlardaki içtihatların da farklılık arz edebileceği göz önüne alınmalıdır. Küfrün, emperyalizmin, siyonizm’in yararına; Müslümanların ve ümmetin zararına olabilecek söz ve eylemlerden kaçınılmalıdır.
 
Herkes hata yapabilir, sahabeler dahi hata yapmışlar, ihtilafa düşmüş ve bu ihtilaflarını maalesef kılıçla çözmeye çalışmışlardır. Bütün bunlardan ders almalı, aynı hatalara tekrar düşülmemelidir. Maharet; Şii veya Sünni olmak değildir. Her Şii; İmam-ı Cafer, İmam Humeyni olmadığı gibi her Sünni de İmam-ı Azam, Seyyid Kutup, Hasan el Benna, Mevdudi ve Üstad Bediüzzaman değildir. Maharet,Allah’ın istediği bir kul olabilmektir. Bütün hata ve yanlışlarına rağmen Hizbullah’ı, İran’ı, Hamas’ı, İhvan’ı ve diğer İslami hareket ve camiaları karalamak, lanetlemek, tekfir etmek ümmetin yararına değildir. Madalyonun diğer tarafından bakarsak bu,‘yaşasın siyonizm’ demekle eşanlamlıdır.

En sıradan bir bakkal, bir büfeci veya bir seyyar satıcı dahi akşam cebini yoklar, kâr mı zarar mı ettiğini hesaplar. Müslüman da akşam oturup kendini bir hesaba çekmelidir. Yazdıklarımla, söylediklerimle ve yaptıklarımla Müslümanların birlik ve beraberliklerine katkı mı sundum yoksa şeytan ve avenesinin ekmeğine yağ mı sürdüm, bunun hesabını mutlaka yapmalıdır.

Konuyla direk alakalı olması açısından bir yıl önce Hizbullah lideri Edip Gümüş’ün yaptığı çağrıdan bazı bölümleri buraya almak istiyorum. ‘Suriye halkının adalet ve özgürlük talepleri için verdiği haklı mücadeleyi ve aynı zamanda bu ülkede İslami bir hükümetin tesisi doğrultusunda yürütülen mücadeleyi destekliyoruz.
 
Ancak bu haklı mücadele ve taleplerin bazı güçler tarafından suistimal edilmesine ve neticede Amerikan emperyalizminin bölgedeki çıkarlarına hizmet edecek bir yönetimin gelmesine fırsat verilmemelidir. Aynı şekilde hiçbir zaman ABD ve siyonist rejim cephesinin müdahalesine, siyonist rejimin rahatlamasına, küresel aktörlerin küresel sistemlerini bölgede oturtup yeni bir dizayn yapmalarına sebebiyet vermemeli, buna müsaade edilmemelidir…
 
İslam coğrafyasında Kur’an ve sünneti referans aldıklarını ileri süren İslami hareket ve cemaatlerin, HAMAS ve Lübnan Hizbullah’ının öncülüğünde uygun bir yerde bir araya gelip Suriye’deki gelişmelerle ilgili ortak bir noktada buluşarak sorunun çözümü temelinde bir neticeye varmaları, aldıkları kararları görevlendirecekleri bir heyet vasıtasıyla taraflara iletip Müslüman Suriye halkını bu sıkıntılı durumdan kurtarmak için çaba göstermelidir.’
Vicdan ehli her Müslüman’ın altına imza atacağına inandığımız bu çağrı maalesef istenilen karşılığı henüz bulmadı. Basın ve medyada ilgi bile gösterilmedi.

Allah-u Teâlâ bizleri hakkıyla kardeş olan ve gereğini yerine getirenlerden eylesin.



 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.