Tufan üstüne tufan

Yazılarımı yakından takip eden okuyucularım, Cizre'ye özel bir önem verdiğimi de bilirler. İslam tarihi kaynaklarında; Ceziretü'l-İbn Amr diye geçen bu kadim şehir, tarih boyunca İslami kültürün Anadolu'ya girişini sağlayan bir kapı vazifesini görmüştür.

Irkçılık, menfi milliyetçilik veya mahalli yerlicilikten Allah'a sığınırım. Mahalli yerlicilikten kastım; Cizrelilik yapmaktır ki, istesem de bunu yapamam; çünkü ben Cizreli değilim. Cizre ile bağım annemden dolayıdır. Yani annem Cizrelidir.

Yukarıdaki açıklamalarım, biraz sonra yazacağım hususlara temel teşkil etmesi ve İslam'ın belirlemiş olduğu sınırlardan taşmayacağımızı belirtmek içindir.

Efendim, biliyorsunuz Cizre'nin kuruluşu bir “Tufan” sonrasına denk gelmektedir. Kur'an ile birlikte diğer ilahi kitaplar veya “Gılgamış Destanını” esas alın; Cudi'de ikamet edenlerin, sonradan ovaya inme gayretlerinin sonucu olarak, şehrin temellerinin atıldığına dair bilgilerin izdüşümlerine rastlıyoruz.

Tarihte birçok tufan yaşadı bu kadim şehir. Örneğin; Medresa Sor (Kırmızı Medrese)'un kuruluşu dahi, bu tufanlardan birinden sonradır.

Akkoyunluların 1475'te Cizre'yi ele geçirmeleri üzerine, sürgün edilen Cizre beylerinden Mir Bedreddin'in oğlu II. Şeref (Han Şeref), Botan aşiretleri ile birlikte hareket edip; “Ya Rabbi, eğer Cizre'yi tekrar ele geçirirsem, bir camii inşa edeceğim” duasını da ekleyerek, şehri tekrar geri almıştı. Cizre'yi ele geçirdikten sonra zikredilen Cami/Medreseyi inşa etti.  

Tabi tarihsel tufanların hepsini ele alırsam, buna ne zaman ne de bu köşe yeterli olur. Ancak son demlerdeki tufanlardan da bahsetmeden geçemeyeceğim.

Geçenlerde bir vesile ile Cizre'ye gitmiştim. Kadim şehrin o kadim yapılarını tekrar ziyaret ettim. Restorasyon adına bazı şeyler yapılmasına rağmen, bir tufan sonrası ayakta kalma mücadelesi veren Ebu'l-İzz'i, Molla Cezerî'yi veya medreseleri gördüm.

Tarihi yapıların bu kadar tahribi ancak bir tufan sonucu olabilir. Bu tufanlar değişik sebeplerle olabiliyor tabi. Birincisi bizlerin tarihi yapılara karşı lakaytlığımızdır ki, herhalde bu en önemlisidir.

İkincisi ise idarelerin bu tür tarihi yapılara; yol, asfalt veya köprüler kadar önem vermemesidir. Örneğin geçmişteki tahripler, bazı tedbirlerle önlenebilirdi. Gerçi son zamanlarda bu anlamda çeşitli hizmetler oluyor. Bu da işin sevindirici tarafıdır.

Üçüncüsü ise şehir kültüründen yoksun olanların şehre doluşmasıdır. Tekrar edeyim ki İslami hassasiyetleri olan biri olarak, herkesi bir tarağın dişleri gibi görürüm ama ortada bazı gerçeklikler de mevcut.

Eskiden şehirli ve köylü nüfus keskin çizgilerle birbirinden ayrı idi. Köylüler üretken idiler. Şehirler onlar için bir pazar alanı idi. Şehirliler ise onların resmi veya teknolojik ihtiyaçlarını giderenler rolünde bulunuyorlardı.

PKK'nin eylemlerinden sonra nüfus hercümerç oldu. Köylüler köylerini terk etmek zorunda kaldılar. Şehirlerin varoşlarına yerleşip, köy kültürlerini buralara taşıdılar. Tabi yerliler ile sonradan gelenlerin hassasiyetleri bir olmayınca, kültürler arası bir çatışma yaşandı. Netice olarak bu çatışma, beraberinde kültürel tahribatı da getirdi.

Derken, basından bir başka tufan hadisesi okudum. Meğer Cizre'de artık defileler yapılıyormuş.

Cizreli bayanların çarşaf giydiğini herkes biliyor. Bilmeyenler için tavsiyem; bir bayram arifesinde Cizre'nin mezarlığına uğramalarıdır. Mezarlığa gelen bayanların nasıl bir görüntü oluşturduğunu burada göreceklerdir.

Kanaatimce kültürel tufan, beyinlerin işgal edilmesi anlamına geliyor ki, kadim şehrin tüm biriktirdiklerini önüne katıp, götürecek cinstendir.

PKK'nin Marksist-Leninist yapısından dolayı şehirde gerçekleştirdiği tahribat ile modernite adına yapılan resmi faaliyetler, aynı amaca hizmet ediyor, vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.