Uçurumdaki huzur resmi

Bir önceki Mutluluğun Arkeolojisi köşemizde, mutluluk ve mutsuzluğun temellerine, yıllar önceleri yazmış olduğum bir şiirle inmeye çalışmıştık. Şimdi de aynı gayreti, güzel sanat dallarından resimle yapacağız. Yani ellerimize huzurun bir resmini alıp huzuru bir de görsel bir materyal üzerinden inceleyeceğiz. Nasıl olsa tanımanın en kolay yolu görselliktir. Kim bilir belki resim tablosunu beğenir de odanızın bir köşesine de asmak istersiniz. Şahsen o tabloyu ben bulsam odamın başköşesine asarım.

Resmimize dönersek, derler ki çok eski zamanların birinde, padişahın biri, büyük bir ödül ortaya koyarak "Huzurun En Güzel Resmi" adıyla bir resim yarışmasını düzenler.  Bunun üzerine ülkenin bütün ressamları tüm hünerlerini ortaya koyarak mutluluğu resmeden tablolar çizip saraya gönderirler. Gönderilen tablolarda; gün batımı esnasındaki dingin orman görünümü, sakin nehirler, toprakta koşan çocuklar, gökkuşağı gibi manzaralar resmedilmiştir.

Padişah, bütün tabloları büyük bir dikkatle inceler ve sonunda iki eseri son eleme için çıkarıp bir kenara koyar. Padişahın tekrar gözden geçirmek için çıkardığı birinci resim, sakin bir gölün tasviriydi. Gölün üstünde mavi, engin bir gök kubbe vardı ve çevresi de ormanlı dağlarla çevrelenmişti. Gölün kendisi de, o güzel dağları ve mavi gökyüzünü kendi berrak sularında tüm güzelliği ile ikinci bir defa resmetmişti. Göğün bazı bazı yerlerinde, küçük beyaz bulutlar görülebiliyordu. Ve eğer dikkatlice bakılırsa gölün sol köşesinde de küçük bir ev bulunuyordu. Evin pencereleri açıktı ve bacasından duman yükseliyordu ki bu da sıcak ve güzel bir akşam yemeğinin hazır olduğunu bildiriyordu.

İkinci tabloda ise dağlar resmedilmişti.  Ama dağlar ki ne dağlar! Dağlar, olabildiğince engebeli ve dorukları da bıçak gibi keskindi. Dağların üzerindeki gökyüzü, bulanıktı ve acımasızca aşağılara bakıyordu. Kara bulutlar; dolu, yıldırım ve sağanak yağmurlar gibi her türlü afete gebe gibi duruyorlardı.

Bu tablo, yarışma için gönderilen diğer tablolara hiç benzemiyor ve genel anlamda huzura bakan bir tarafı da yok gibiydi. Ama insan dikkatle tabloya baktığında, uçurumun korunaklı bir çatlağında bir kuş yuvasını görebiliyordu. Bir anne serçe ve kanatları altındaki iki yavrusu, yuvalarına tünemiş, orada, hiçbir şeye aldırmadan dışarıyı, fırtınayı sakince seyrediyorlardı.

Padişah, saray ahalisini topladı ve huzuru en güzel resmeden tablonun bu ikinci tablo olduğunu ilan etti. Saray ahalisi şaşkındı, bütün bakışlar, bir açıklama bekler gibi padişaha yönelmişti. Padişah bunun sebebini şöyle açıkladı:

-Huzur; sakin, gürültüsüz, sorunsuz ve zor işlerin olmadığı bir yerde elde edilen bir şey değildir. Huzur; zor şartlar altında da olsa kalbimizde saklı olan ve kendisini daima bize hissettiren bir şeydir.

Evet, çoğumuzun da huzur telakisi verdiğimiz resimle uyuşmuyor galiba. Biz huzurun gerçek resimlerini gerçekten yanlış çiziyoruz. Zannediyoruz ki huzur sadece dört başı mamur evlerde olur. Oysaki zor şartlar altında birbirine kol vermiş, sırt vermiş bir evdeki kardeşler, eşler ya da baba oğul arasında vücuda gelen huzur, hiçbir sarayda, kasr û konakta mümkün değil ki bulunsun.

  Güzel okurum, huzur şansta değil, huzur mevkide değil, huzur mirasla gelen büyük bir servette değil, huzur varlıklı büyük bir aileye gelin ya da damat olmakta değil… Esasında dostlar, huzur bir piyangodan çekilip isabet ettirilen bir piyango bileti gibi bir anda bulunan bir şey değil! O, emek ister; o, irade ister, o gönül temizliğini, söz ve emeğin birbirine uyumunu ister. Kısacası huzur evvela biraz insan olmayı ister.

Ey okur, biliyorum ki itiraz edeceksin. Saraylarda yaşayanların debdebeli hayatını bana göstermek isteyeceksin. Yalılardan yükselen kahkahalar, seni yalanlıyor diyeceksin. Emek vermeden başkalarının sırtına basa basa yükselenlerin şatafatı, fakirin terinden kendilerine saltanat kuranların kurum kurum kurulmaları… Bana kızgınsın ve bağırdıkça bağırıyorsun. Ben bir şey demeyeceğim. Benim yerime bir bilgin seninle konuşsun: “Siz sahip oldukları olanaklar sebebiyle gıpta ettiğiniz nice insanların gizli hallerine vakıf olsaydınız, gıpta etmek şöyle dursun belki de onlara çokça üzülür, onların acıklı hallerine ağlardınız."

Unutma! Huzurlu olmak için evvela düzgün bir huzur resmini çizebilmek lazım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.