YERYÜZÜ HALİFELİĞİ

Allah Teâlâ, yeryüzü halifeliğiyle görevlendirdi insanoğlunu. Düzen ve intizamı kurma, zulmü ortadan kaldırma ve adaleti sağlamakla vazifelendirdi. Bozgunculuğa ve bozgunculara karşı mücadele etme, ekini ve nesli ifsat edenlerin karşısında durma ve insanlar arasında adaleti sağlayacak yapıyı inşa etme sorumluluğunu yükledi. 

Allah Teâlâ’nın yüklediği bu ağır yükten hiç kimsenin omuz silkme ve kaçma yolu yoktur. Kimsenin kendini muaf tutma imkânı da yok. Gök kubbenin altında hayat devam ettikçe sorumluluk da devam edecek. Hakla batılı ve İslam’la küfrü birbirinden ayırma kabiliyetini kazanınca başlayan, can bedende oldukça devam eden bir sorumluluktur bu. Bu ağır yük, akıl ihsan edilen herkesin sırtına yüklenmiştir. Sorumluluğu yüklenmede insanın köylü olması, şehirli olması, zengin ya da fakir olması, kadın ya da erkek olması, hatta peygamber çocuğu olması bile bir şeyi değiştirmiyor. Herkes, Allah Teâlâ’nın yüklediği emanetten dolayı hesaba çekilecek.

Sırtımızda bu ağır yük varken işimize gücümüze bakma, kabuğumuza çekilme ya da incir çekirdeğini doldurmayan meselelerle kendimizi oyalayıp sorumluluktan kaçma şansına sahip değiliz. “Bu ağır yükü yüklenemem. İşime bakarım” gibi bir tavır içinde bulunma imkânımız da yok. Hoşumuza gitse de gitmese de Allah Teâlâ bizi vazifeli kılmış. Hz. Âdem’le başlayan bu sorumluluğun bilincinde hareket eden birçokları büyük fedakârlıklarda bulunmuş, emanete hakkıyla sahip çıkmak için gece gündüz çabalamış, bu ideal uğruna canlarını feda edip emaneti hakkıyla yüklenenler olarak Rablerine yürümüşler.

Gösterilen zaaflardan, emanete sahip çıkmama basitliğinden ya da gaflet gibi olumsuzluklardan dolayı Müslümanların hükmetmesi gerekirken yeryüzünün kahir ekseriyetinde Allah’ın düşmanları hükmediyor. İşledikleri cinayetlerle Müslümanlara nefes aldırmıyorlar. İslam dünyasının en hassas noktalarını işgal eden bu güçler istediklerini yapıyorlar. Müslümanların zalimlerden hesap sorma ve İslam medeniyetini yeniden inşa etme çabalarının önüne geçmek için çok yönlü ve derin bir savaşımla bastırmaya çalışıyorlar. Müslümanların arasında fitne ateşini alevlendirip birbirlerine düşürmek için çabalıyorlar.
 
Yaşanan bunca sıkıntı ve ibretamiz gelişmeler Müslümanların silkinişine ve uyanışına yol açamıyor. Birçok yerde servetlerini çarçur edip mazlum ve mustaz’afların üzerine bomba yağdıran, işgallerinde bulunan İslam coğrafyasının servetini yağmalarken zalimlerin çirkefliklerine bigâne kalan kimi Müslümanlar, kendilerinden olmayan Müslümanlara darbe vurmak için çabalıyorlar. Öyle pişkin ve umursamaz davranıyorlar ki, sanki yeryüzünde küfürden eser kalmamış da bütün kusuru Müslümanlar işliyor ve bütün problemlerin sebebi onlarmış gibi davranıyorlar.

Çokları, zor ve dayatmalarla 90 yıldır hükmeden rejimi kabullenmiş görünüyor. Bunca zulüm işlendiği halde ufak tefek eleştirilerden öteye gidilmiyor. Hatta programlarını İslam düşmanlığı üzerine bina edenleri temize çıkarma ve sırtlarına günahsızlık perdesi çekme gibi tavırların içine girenlere de bolca rastlıyoruz.

Müslümanlara kin besleyen İslam düşmanları nereye adım atsak ve neler yapsak rahatsız olacaklar. Nefes alıp vermemizden bile hoşlanmazlar. Oysa bizim hiç kimse ile bir pazarlığımız yok. Allah Teâlâ’nın sorumlu tuttuğu vazifeyi yerine getirmekle görevliyiz. Başkaları istiyor diye çalışmalarımızı sınırlayamayız. Başkalarının hoşuna gitsin ya da gitmesin, Allah Teâlâ’nın bizi sorumlu kıldığı ve sırtımıza yüklediği emanetin hakkını vermek için İslam’ın meşru gördüğü bütün alanlarda çalışmakla yükümlüyüz.

Bu ülkede yaşayan Müslümanlar, rejimin baskı ve zulmünden dolayı uzun yıllar faaliyet yürütmekten mahrum bırakıldılar. Ancak çok şeyi değiştiren zaman, bazı şeyleri zorunlu kılmakta ve Müslümanları yeni alanlarda çalışmaya mecbur etmektedir.

Önemli olan, sorumluluk makamında bulunmamızdan dolayı görevimizi hakkıyla icra etme bilinç ve ihlasına sahip olmamızdır. Bu alandaki çabalarımız, hem dünya hem de ahiret hayatının mayasıdır. Ödediğimiz bunca bedeller, bu büyük görevi icra etmenin paha biçilmez gerdanlığının mücevheratıdır. Oysa iş bununla sınırlı kalmamakta, sorumluluk bütün bunları aşmaktadır.

Hangi alanda çalışırsak çalışalım önemli olan aynı hedef doğrultusunda hareket etmemizdir. Hizmettir önemli olan. Yaptığımız işleri Allah Teâlâ’nın rızası için yaptıkça nerede ve hangi şartlarda çalışırsak çalışalım faaliyetlerimiz ibadet hükmündedir. Dernek, parti, gazete, radyo ya da başka alanlarda olsun, ihlas ve samimiyetle attığımız her adım salih amellerdendir.

Allah Teâlâ’nın kitabı ve fıtratımız, yeryüzünde zulmün son bulmasını ve adaletin ikamesini zorunlu kılmaktadır. Allah Teâlâ’nın bu yöndeki çağrısına rağmen İslam düşmanlarının hükmetmeye devam etmesi ve insanlığın zulüm altında ezilmesi, Müslümanları büyük bedeller ödemeye mecbur hale getirmektedir. Büyük fedakârlıklar yapılmadan büyük değişimlere öncülük yapmak mümkün değildir.
 
 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.