Mehmet ŞENLİK

Mehmet ŞENLİK

Ah Halepçe!

Birçok sivil toplum kuruluşlarınca 16 ila 22 Mart arası Mustazaflar ile dayanışma haftası ilan edildiği münasebetiyle bu haftaki yazımızı Halepçe Katliamına tahsis ediyoruz..

1980-1988 yılları arasında süren İran-Irak savaşı esnasında, Irak Kürtleri Saddam’a katılmayarak savaştan çekimser kaldı. Özellikle Halepçe Kürtleri, İran’la sınırdaş olduğundan daha çok İran İslam İnkılabının ümmetsel görüşlerini benimsiyor ve destekliyordu. Dolayısıyla İran da Halepçe Kürtlerini destekliyor ve silah yardımı yapıyordu. Bundan dolayı (kimyasal Ali lakabıyla tanınan) Irak birliklerinin komutanı Ali Hasan el-Mecid, şehre kimyasal silahlarla saldırılmasını emretti. Kullanılan bu silahlar arasında hardal gazı, sarin gazı, tabun gazı gibi bir çok sinir gazı ve hidrojen siyenit bulunmaktadır ki, uluslararası hukukta bu silahlar yasaklanmış ve kullanılması suçtur.

Ne var ki, Irak Birlikleri hiç çekinmeden Halepçe şehrinde bu silahları kullanarak büyük bir katliama imza attı. Bu güne kadar onlarca yıl zaman geçti ama Halepçe katliamı, hala muammalarla dolu belirsizliğini korumaktadır. Hala bu insanların suçu neydi? Çoğu kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan bu savunmasız insanların ne cezaları vardı ki, böyle acımasızca katledildiler ve kimyasal gazlara boğduruldular? Bu güne kadar uluslararası hukuk mahkemelerinde bunun nedenleri araştırılmadı, katliamın asıl failleri, aktörleri ortaya çıkarılmadı ve yargılanmadı.

Bu katliamın asıl koordinatörü ve birinci dereceden sorumlu olarak bilinen Saddam Hüseyin, 148 Şii’nin ölümünden yargılandı ve idam da edildi, ama nedense 5000 Halepçeli Kürdün katliamından tek bir soru sorulmadan apar topar idam edilerek ortadan kaldırıldı.

O gün Amerikan güdümlü Irak Yerel Mahkemelerinin bu el çabukluğu, akıllarda birçok soru işaretini bırakmaya neden olmuştur. Uluslararası hukuk mahkemelerince insanlık suçu sayılan kimyasal silahlarla çoğu kadın ve çocuk 5000 kürdün katliamından sorumlu Saddam’ın alelacele yargılanıp asılmasında bu katliamda kullanılan kimyasal silahların ABD ve İngiltere tarafından sağlanmış olması olasılığını akıllara getirmiştir. Eğer öyleyse Saddam’a bu meseleleri açıklama fırsatı tanımadan alelacele temizlenmiş ve kendi pisliklerinin de üstü kapattırılmıştır.

Burada bu silahı kullananlar ne kadar sorumlu, ne kadar insanlık suçu işlemişlerse, bu silahları üretenler, temin edenler ve Saddam gibi despot bir ruh hastasına satanlar da insanlık açısından o kadar sorumlu ve o kadar insanlık suçu işlemişlerdir. Ama gel gör ki, onlar her zaman suçsuz, sicilleri tertemiz, hatta bazen kurtarıcı görünürler. Suçlular ise, Saddam gibi geçici bir süreliğine maşa olarak kullanılanlar... İşi bitince de sigara izmariti gibi yere atıp üzerine ayak basılanlar.

Halepçe katliamında ölü sayısı hala kesin olarak bilinmemektedir. Fakat 5000 civarında olduğu tahmin ediliyor. Alışık olunduğu üzere batı dünyası saldırıyı pek umursamadı. Halepçe halkı savaş kurbanı siviller olarak görüldü. ABD ise henüz Saddam’la işi bitmediğinden ilk önce saldırıdan İran’ı sorumlu tuttu. Fakat İran-Irak savaşı bittikten sonra, ilginç bir şekilde oklar Saddam’a doğrulmaya başlandı. Ne de olsa artık Saddam’a ihtiyaçları kalmamıştı.

Bütün bunlardan sonra şu sonuca varıyoruz: Yüzde yüz Müslüman Kürtlerden oluşan Halepçe halkının, iki suçu vardı. Birincisi: bir zamanlar Haçlılara kan kusturan Selahaddin’i Eyyubi’nin torunları, yani Kürt olmalarıydı. Ki Batılılar bununla Haçlı intikamını almışlardır. Diğeri de Saddam’la birlikte İran’a karşı savaşa katılmamalarıydı. Yani Müslümanın Müslümana karşı savaşma fitnesinden uzak durmaları, Saddam gibi batılılara alet olmayıp Müslüman kimliğini ilan etmeleriydi.

Bugün dahi kimin Halepçe’ye saldırdığı kesin olarak bilinmemektedir. Acaba Halepçe’ye saldıran gerçekten Irak mıydı yoksa doğrudan ABD miydi? Ancak ortada bilinen bir gerçek vardır ki, doğrudan olmazsa bile dolaylı olarak ABD veya İngilizler olduğu kesindir. Aslında bu silahların altında kimin imzası varsa asıl suçlular onlardır.
ABD nereye girmişse oraya terör, fitne, fesat, anarşi, kargaşadan başka bir şey götürmemiştir. Necis ayaklarıyla defolup gelirken de geride yıkım, kan ve gözyaşından başka bir şey bırakmamıştır. Geldiğinde hep güzel sloganlarla; demokrasi, insan hakları gibi vaatlerle gelir; ancak bu güne kadarki icraatları tam tersini göstermiştir. Onun literatüründe mantık ters işliyor, kavramlar aksiyle anlam buluyor.

Hâsılı Halepçe’yle ilgili söylenecek çok şey var; ama yine “Ah Halepçe” deyip zalimleri Allah’a havale diyoruz. Allah mazlumların ahıyla zalimleri kahru perişan etsin.
 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.