Allah için sevmek Allah için nefret etmek

Allah için sevmek Allah için nefret etmek

Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılınız sakın ayrılığa düşmeyiniz, Allah'ın size bağışladığı nimeti hatırlayınız.

“Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılınız sakın ayrılığa düşmeyiniz, Allah'ın size bağışladığı nimeti hatırlayınız. Hani bir zamanlar düşman olduğunuz halde O, kalplerinizi uzlaştırdı da O'nun bu nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Hani siz bir ateş kuyusunun tam kenarındayken O sizi oraya düşmekten kurtardı. Allah size ayetlerini işte böyle açık açık anlatır ki, doğru yolu bulasınız.”[1]

Hz.Ömer (r.a.)'den Resulullah (s.a.v)’ın şöyle buyurduğu bildirilmiştir:

"Allah'ın kullarından bir takım insanlar vardır ki, enbiya değiller, şehitler de değiller, amma kıyamet gününde Allah katındaki makamlarından dolayı onlara Nebiler ve Şehitler imrenerek bakacaklardır."

"Bunlar kimlerdir? Ve hangi hayırlı ameli yapmışlardır? Bize bildir de biz de onlara sevgi ve yakınlık gösterelim, ya Resulallah!" diye sorulunca Allah Resulu: "Bunlar bir kavimdir ki, aralarında ne akrabalık, ne de ticaret ve iş ilişkisi vardır. Sırf Allah rızası ile Allah için birbirlerini severler. Vallahi yüzleri bir nur gibidir. Ve kendileri de nurdan birer minber üzerindedirler. İnsanlar korktukları zaman bunlar korkmazlar, insanlar mahzun oldukları zaman bunlar hüzünlenmezler"[2] buyurdu, ve hemen ardından şu âyeti okudu:

“İyi bilin ki, hakikaten, Allah'ın velileri, o Allah dostları üzerlerine korku yoktur, üstelik onlar mahzun da olmazlar.”[3]

Sevgilerin başı Allah sevgisidir. İnsan saf ve katıksız bir şekilde Allah’ı sevmelidir. İmanın kemalatı burada yatar. Kişi ancak Rabbini gerçek anlamıyla severek, kamil bir iman sahibi olabilir. Allah’ı seven muhakkak Allah’ın sevdiklerini de sevecektir. Allah’ın sevdiklerini sevmekte ancak Allah için sevmekle gerçekleşir.

Yukarıdaki hadisi şerifte de belirtildiği gibi kişi Allah için sevmekle Allah indinde büyük mertebeler elde edebilmektedir. Allah katında en büyük makam, tabi ki enbiya ve şühedanın makamıdır. İşte kul hiçbir çıkar ve menfaat gütmeksizin sırf Allah rızasına binaen, Mü’min bir kardeşini severse, Enbiya ve Şühedanın imreneceği büyük mertebelere sahip olabilmektedir.

Tabi ki Allah için sevmeyi başta Enbiya ve Şüheda gerçekleştirir. Bu nedenle en büyük fedakarlığı yaparak canlarını Allah için, Allahın kullarını koruma adına feda ederler. Böylelikle Allah indinde en büyük makamlara ulaşırlar.

Kul insanları sırf Allah için sevdikçe kemale erer, olgunlaşır. Dünyanın maddi ve iğrenç pisliklerinden kurtularak ilahi varlığın üstünlüğüne ve büyüklüğüne teslim olur. Ancak o zaman hayatını esir alan madde âleminden soyutlanarak ilahi âleme yönelebilir. Aksi taktirde madde ve menfaate bağlı kalan kimseler, yaptıkları her şeyde bir menfaat ve çıkar ararlar. Böyle kimselerin düşüncesinde hep menfaat vardır. Attığı her adımda çıkarını düşünür.

Bu durumda çıkar ve menfaat, kul ile Rabbi arasında bir perde oluşturur. Bundan kurtulmanın tek yolu sırf Allah için, onun rızasını güderek karşılıksız ve bir menfaat olmaksızın Mü’minlerin birbirlerini sevmeleridir.

Kardeşinden hiçbir menfaat ummadan karşılıksız olarak yapılan sevgiler beraberinde birlikteliği, yardımlaşmayı, dayanışmayı bir güç ve bir kuvvet olmayı getirecektir. Onlar işte o zaman Evliyaullah olacak, bu mertebeye layık hale geleceklerdir.

Saîd b. Cübeyr'den rivayet olunmuştur ki, Resulullah’a (sav), Evliyaullah’ın kimler olduğu sorulmuş, o da şöyle buyurmuştur: “Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır.” Başka bir rivayette ise “Duruşları ve yürüyüşleri Allah’ı hatırlatır.” Bunların dünya malına, kazanç yollarına, sevgi ve düşkünlükleri yoktur. Bir başka rivayette "Onlar Allah uğrunda birbirini seven kimselerdir" diye de rivayet olunmuştur.

Allah sevdiği için sevmek, Mü’minlerin en büyük hasletlerindendir. Sevgi insanlığa yaratılıştan beri bahşedilen toplumsal harçtır. Her fedakarlık ve gayretin temelinde sevgi yatar. Nasıl topraksız bitki yeşermezse sevgi olmadan cefakar ve vefakar bir toplumun oluşmasından bahsedilemez. Sevgi hayatın mayasıdır. İnsanoğlu sevgi sayesinde annesine, babasına sahip çıkar, onları sevip sayar, değer verir. Çocuklarını kendine bağlar, bağrına basar, yemez yedirir, giymez giydirir, elinde avucunda olanı onlara sunar. Hayatını yıllarca onlara adar.

Allah için Mü’minlerin birbirini sevmesi de böyledir. Onlar karşılıklı beklentileri olmadan birbirlerini severler. Sevgi karşılıksız ve sırf Allah için olduğu zaman gerçek sevgi olur. Çıkar ve menfaatin veyahut herhangi bir beklenti ile var olan sevgi Allah için olmaz. O zaman sevgi, Allah için değil oradaki beklenti için olur. Bu da ihlası zedeler.

Sevgi fedakarlıktır, sevgi cefakarlıktır, sevgi karşılık beklemeksizin elinde olandan vazgeçebilmektir. Sevgi gerektiğinde sevdiğinin yolunda ölmektir.

Allahu Teala insanı yarattığı zaman her çeşit sevgiyi de göğsüne yerleştirmiştir. Bir başka deyişle Allah tüm göğüslere kendi sevgisini yerleştirmiş, maddeye sevginin yansıması için fırsat vermiştir. Bu nedenle insanoğlu malı sever, mülkü sever, karşı cinsini sever, kendisinin meydana getirdiği her şeyi sever. İnsan her şeyden çok nefsini sever.

Oysa hakikatte insan bir ve tek olan Allah’ı sevmek için vardır. Allah’ın zatında diğer varlıkları da sırf onun rızası için sever. Her sevgi Allah için olmalıdır. Allah için olmayan sevgiler geçicidir, boştur, bir anlam ifade etmezler. İnsanların birbirlerini sevmeleri de Allah için olduğunda bir anlam ifade eder.

Allah için sevmek sevgilerin başıdır. Kul ancak Allah’ı sevmek ile ona ulaşır. Allah’ı sevmek gibi onun için sevmekte bizler için şarttır. Bizler ancak Allah için sevmekle ilahi bir toplum olabiliriz. Bu nedenle yapacağımız her iş ve oluşta Allah rızasının olup olmadığına bakmalı bu doğrultuda karar vermeliyiz.

Müslümanların birbirini sevmeleri de böyledir. Hiçbir çıkar gözetmeksizin, sırf Allah için yapılan sevgiler Allah indinde muteber olur.

‘Allah için sevmek ve Allah için nefret etmek’ müminlerin en temel şiarlarındandır.

Ebû Hüreyre (ra) demiştir ki:

“Resûlullah (sav) Hazretleri şöyle buyurdu: ‘Her kim bir Mü'minin dünya dertlerinden bir derdini def' ederse Allah da onun kıyâmet günündeki dertlerinden bir (büyük) derdi def' eder. Her kim darlıkta (muzâyakada) bulunan (bir boçlu veya diğer bir) fakîre kolaylık gösterirse, Allah da dünya ve âhirette ona kolaylık gösterir.

Her kim bir Müslüman(ın ayıbını ve çıplak ise bedeni)ni setr ederse, Allah da onu dünya ve âhirette setreder. Bir kul, kardeşinin yardımında oldukça Allah da o kula hep yardım eder durur. Her kim ilm(-i nâfi') aramak için bir yola giderse, bu sâyede Allah da ona Cennet'e doğru kolay bir yol açar.’[4]

Yukarıdaki hadisten de anlaşıldığı gibi birbirlerimizi sırf Allah rızası için sevmeliyiz. Birbirlerimizi karşılık beklemeksizin sormalı, her zaman ziyaretleşmeliyiz. Allah sırf kendi rızası için ziyaretleşenleri sever. Allah için sevmek muhakkak yanında yardımlaşma ve dayanışmayı getirmelidir. Bizler birbirlerimizin dertlerini def edebilmek için gayret içinde olalım ki Allah da bizlerin derdini def etsin. Darlık ve sıkıntı halinde bulunan kardeşlerimize sahip çıkıp gücümüzün yettiğince yardımcı olalım ki Allah da bizlere yardım etsin. Sevgi saygı ve muhabbeti aramızda arttıralım ki, Allah da bizleri sevip saysın.

Rabbimiz şöyle buyuruyor:

"Size bir selâm verildiği zaman siz ondan daha güzeliyle bu selâmı alın ya da aynısı ile karşılık verin."[5]

Selamlaşma, ziyaretleşme ve Müminlerin birbirlerinin dertleriyle dertlenmeleri gerçekleşmedikçe bir birimizi sırf Allah için seven bir toplum olamayız. Allah’ın sevdiği bir topluluk olmadıkça da kurtuluşa eremeyiz. O halde ey Müslümanlar, kardeş olalım. Birbirimizi sevip sayalım. Birbirlerimize candan yürekten bağlanalım. Kin, buğz ve nefret gibi hastalıklardan kendimizi arındıralım. Allah için sevip Allah için sayalım. Allah için sorup el ele vererek birbirimize sarılalım. Hatalarımızı, eksikliklerimizi birbirlerimizle yardımlaşarak giderelim. Düşmanlık ve kin gütmekten uzak duralım. Hased, kıskançlık ve çekememezlikten kaçalım. Birbirimizi her an her zaman arayıp soralım. Sırf Allah için, hiç bir çıkar ve menfaat gözetmeden hal hatır için bile olsa selamlaşıp, ziyaretleşelim. Çoluk çocuğumuza Müslümanca bir ortam ve çevre hazırlayalım. Onları, yemini parçalamaya hazır küfür canavarının pençesine atmayalım. En değerli varlıklarımız olan neslimiz için ilahi bir ortam oluşturalım.

Gelin dostlar, gerçekten kardeş olalım. Hakka sarılıp dayanışma içinde olalım. Çıkar ve menfaatlerimiz için değil sırf Allah için muhabbet ve sevgi gösterelim. Şu ilahi fermana can-ı gönülden kulak verenlerden olalım.

“İnsanları küçümseyip onlara burun kıvırma, yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah, kendini beğenen ve övünen kimseleri kesinlikle sevmez.”[6]

Sonuç olarak diyebiliriz ki, bizler iman eden kimseler olarak islamı ölene kadar öğrenmeli, öğrendiğimizi yaşamalı, yaşadığımızı da yaşatmalıyız. Bunları yerine getirdiğimiz taktirde Allah’ın razı olduğu kullardan oluruz.

“Şüphesiz, ‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip de ondan sonra da doğru yolda sebat edenlere gelince, onların üzerine melekler iner ve onlara: ‘Korkmayın, üzülmeyin, size va’dedilen cennetle sevinin! derler.”[7]

İnzar Dergisi

İslam ve Kur'an Haberleri

 

[1] Al-i İmran:103

[2] Müslim Kitabül-bir:2580

[3] Yunus:62

[4] Bu hadis-i şerifi, Müslim bu lâfz ile rivâyet etmiştir

[5] Nisa Suresi:86

[6] Lokman Suresi:18

[7] Fussilet Suresi: 30
 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.