Dr. Abdulkadir TURAN

Dr. Abdulkadir TURAN

Amerika, Irak’ta ne yapmak istiyor?

Irak’la ilgili yapılan değerlendirmelerdeki yaygın yanlışlardan ikisi, Irak’ın İslam dünyası bütününden bağımsız değerlendirilmesi, Bölgesel Kürt Yönetimi’nin ise Irak gerçeği ile yüzde yüz bütünleştirilmesidir.

Irak ile Bölgesel Kürt Yönetimi’nin idare ve etkisindeki bölge; İslam dünyasının bitişik, iç içe ama farklı yönleri bulunan iki birimidir.

Parça, bütünden ayrı değerlendirilemez. Ama bununla birlikte bitişik veya iç içe olanlar için de yüzde yüz aynı değerlendirme yapılamaz.

ABD, İslam âleminde bir ülkenin ya tamamen kendi etkisinde olmasını; bu mümkün değilse o ülkede kendisinin söz sahibi olmasını sağlayacak bir siyasi veya askeri çatışmanın olmasını strateji edinmiş. Bütün imkânlarını, bu strateji için kullanıyor. Bu stratejiyi gerçekleştirirken her tür insan hakları ihlalinden, kendi Hıristiyanlık ve Yahudilik inancıyla çatışıyor görünmekten, ana iddiası olan “demokrasi”ye karşıt bir cephede yer almaktan çekinmiyor.

ABD’ye göre Irak’ın karakteri istikrarsızlıktır ve ancak bu karakter devam ederse Irak siyaseti üzerinde etkili olabilir. Birbirini anlayan, birbirini tanıyan, birbirinin hakkına saygı duyan Iraklı kesimler onun için tehdittir. İstikrarsızlığı oluşturacak ve sürdürecek her yapı ise etnik yapısı, mezhebi, inancı, insan hakları ile ilişkisi ne olursa olsun ABD’nin stratejisinin gerçekleşmesi için bir yardımcı unsurdur.

Ne yazık ki Iraklılar, İngiliz işgali ve ardından kurulan etnik ağırlıklı, milliyetçi, ulusalcı sosyalist Baasçı sürecin ağır tahribatını zihinsel anlamda da hâlâ yaşıyor. Onlarca yıl birbirine yabancılaştırılan, birbirine zulmettirilen Iraklılar, bugün birbirinin hakkına saygı duymuyor. Bu da ABD için “sürekli” bir müdahale zemini hazırlıyor. Iraklı tarafların neredeyse tamamı da kendi lehlerine (!) göründüğü takdirde bu müdahaleden memnun görünüyor, hatta bu müdahaleyi resmen talep ediyor.

Kendisini Sünni kimlikle tanıtan bir Irak siyasetçisi de kendisini Şii kimlikle tanıtan bir Irak siyasetçisi de bölgesel yönetim Irak gerçeğinde yoktur, diyebiliyor. Irak’a tam hâkim olurlarsa her tür bölgesel hakkı yok sayacaklarının sinyalini veriyor. Ama ikisi de kendi aralarında şiddetli bir çatışma içinde olabiliyor. Böyle bir ortamda Kürt Yönetimi’ni Irak merkezi hükümetine katılmaya ikna etmek (!) için Süleymaniye’de yapılan dört saatlik toplantının üç saatinde ABD temsilcisi hazır bulunuyor.

Bölgesel Yönetim’in idare ve etkisindeki alan, tarih boyunca Bağdat’tan yönetilemedi. Abbasilerin yönetimindeki görkemli Bağdat günlerinde bile bölge önce sorunlu olmuş, sonra ise sırası ile Hamdanoğulları, Silvan merkezli Mervaniler, Zengiler ve nihayet Eyyubiler tarafından yönetilmiştir. Osmanlı döneminde de bölgenin bir kesimi 1806’ya kadar Baban Mirliği olarak özerk kalırken diğer kesim de Bağdat’tan değil, Musul valiliğinden yönetilmiştir. Bugünkü özerk sınırlar ise Irak’ın en milliyetçi idarecisi olarak bilinen ulusalcı sosyalist Saddam Hüseyin’in imzasıyla ve hem de onun yönetiminin güçlü olduğu bir dönemde belirlenmiştir.

ABD, Kürtleri Irak denklemi içinde tutmayı, istikrarlı bir Irak için değil, çatışan bir Irak için gerekli görüyor.

ABD’nin Irak politikası ile Bölgesel Kürt Yönetimi politikası iç içe görünse bile farklıdır.

ABD’nin Irak için istediği sadece istikrarsızlıktır. Kürt Bölgesel Yönetimi için ise burada hiçbir şekilde bir dindar kıpırdanmanın yaşanmamasıdır. Batı, “Kürt dindarlığı”nın hiçbir türüne ikna olmuş görünmüyor. Tarihi sürece bakarak bu dindarlığı kendisi için “tercih edilmez” buluyor. Bunun nedeni sadece Bizans savaşları, Kafkas savunması, Haçlı Seferleri ya da istikrarlı bir Osmanlı müttefikliği değildir. “Kürt dindarlığı”nın Batı’ya yönelik tehdit yüzünde açılmamış daha nice sayfa vardır.

Tarihi kaynaklar, dünyanın keşfi için yola çıkan Vasco da Gama’dan sonra 1507’de Portekizliler karşısında Güney Arabistan’da çaresiz duruma düşen Müslümanlar içinde Memlukların Cidde Valisi Emir Hüseyin El Kürdi’nin kahramanlıklarından ve Portekizlilerin o günlerde Memlukların elinde olan Mekke ve Medine’ye ulaşmasını engellemesinden uzun uzun söz eder. İslam dünyası için bir dönüm noktası olan o savaşta bu lakaba sahip birinin varlığı çok şaşırtıcı mıdır?

Hayır.

Batı, bugüne hep dünden bakıyor. Bugün Kürt Bölgesel Yönetimi’nin yaşadığı son süreç karşısında yeniden uydurulan sosyalist efsanelere bakın ve bir de bölgenin özellikle İngilizce sitelerine sahte isimlerle yazılan çeyrek makale büyüklüğündeki yönlendirmelere bir göz gezdirin. Sadece birkaç cümle aktarıyorum:

“Ezana karşı bir yasa çıkarılmalı. Ben, Kürdistan’da Arapların ezanını işitmek istemiyorum. Namaza çağrı gerekiyorsa çan gibi bir şeyler çalsınlar.”

“İslam, Kürdistan’da kesin olarak yasaklanmalıdır. Kürtler, Arap değildir ve köklerine geri dönmeliler. Kürdistan bağımsız olmak istiyorsa önce İslam’ı yasaklamalıdır.”

“İslam Araplara aittir, Kürtlere ait değil. İslam, Kürdistan’ın dışında kalmalı.”

Ve konunun Türkiye ayağı… ABD, İslam coğrafyasında palazlanan, iyi kötü kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan hiçbir ülkeyi kendi halinde bırakmak istemiyor. Siyasi olarak yönlendiremiyorsa bir kargaşanın içine çekmeye çalışıyor. 2003’ün Irak’ında denediler olmadı, 2011’in Suriye’sinde denediler en azından kısmen olmadı. Şimdi bugünün Suriye’sinde denemek istiyorlar. Hedef, zayıflatmak, etkisiz hale getirmek ve son dönemde girdiği verimli yoldan döndürmektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.