Mehmet İkbal ATAK

Mehmet İkbal ATAK

Amerikan vicdanına sığınmak akıl kârı mı?

Ortadoğu yine en hararetli günlerini yaşıyor. Suriye’de başlayan iç çatışmalar ve bölgeye olan yansımaları, şu anda ve gelecek dönemde gündemi en çok belirleyen konu olmaya devam edecek.

Aslında tüm olaylar sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde cereyan ediyor. Irak işgaliyle başlayan askeri dış müdahale, bugün adından en çok söz ettiren IŞİD gibi aktörleri bölge sahnesine çıkardı. Suriye üzerinde oynanan oyunların yansımaları ise hem daha büyük, hem daha ölümcül, hem de daha çok aktörlü fiili bir durum meydana getirdi. Şu anda en çok konuşulan olaylar bir sonuç ise, bunun yegâne sebebinin bölge dışı güçlerin bölgeye yaptıkları terörist müdahaleler olduğu tartışmasızdır.

Bölgeye yapılan Amerikan askeri müdahalesi, belki de hesapta olmayan yeni sonuçlar ortaya çıkardı ki, bu sonuçlar artık kendileri aççısından da içinden çıkılmaz bir hal almaya başlamış durumdadır. Bu kez ortaya çıkan sonuçlar üzerinden bölgeye müdahale gerekçeleri oluşturulmaya başlandı ki, bu kez ikinci dalga müdahalenin ne tür sonuçlar doğuracağından doğrusu hiç kimse emin değildir.

Hâlihazırda kırkı aşkın ülkenin oluşturduğu bir savaş koalisyonu şimdilik hava bombardımanlarıyla işe koyulmuş durumda. IŞİD bahanesiyle başlayan yeni dalga müdahalecilik için yılları kapsayan bir program öngörülmektedir ki, bu durum başta İran-Rusya ekseni olmak üzere koalisyona katılan bölge ülkelerince bile doğacak sonuçlar itibariyle muamma ve endişeleri beraberinde getirmektedir.

Açıkçası Batılı güçler istenmedik sonuçlarla karşılaşsalar da kaybedecekleri fazla bir şey ufukta görünmüyor. Oysa koalisyona katılan veya katılmayan tüm bölge güçleri mutlaka kaybedecekleri bir şeylerle karşılaşacaklardır. Nitekim koalisyona katılmayı kabul eden bölgeden her ülke veya grup şu anda neyi veya neleri kaybedeceklerinin hesap kitabını yapmakla meşguldürler.

Mesela;

-Kendi bölgelerini savunma hakları olmasına rağmen koalisyonda “Bitli Piyade” muamelesi göreceğinden kuşku duyulmayan Kürtler nasıl bir sonuçla karşılaşacaklardır?

-Karargâhları bombalanan IŞİD gerçekten bitirilecek mi; yoksa Amerikan müdahalesinin bölge halkları arasında uyandırdığı nefret duygularından yararlanarak daha mı güçlenecek?

-Şayet IŞİD güçlenerek çıkarsa bunun çevre ülkelere yansımaları olmayacak mı? Olacaksa bunun çapı ne kadar olacak? En çok kimler bundan etkilenecek? Ya da IŞİD etkisizleştirilirse daha başka yapıların sahaya çıkmayacağı konusunda müdahaleci aktörler emin midirler?

-Yeni dalga müdahaleciliğe önce red sonra onay veren Türkiye’yi neler beklemektedir? Yaşanacak gelişmeler beraberinde Türkiye’ye neler getirecek? Hâlihazırda mülteci akınıyla başı belada olan Türkiye, daha kapsamlı bir mülteci akınıyla karşılaşırsa bunun altından nasıl kalkacak? Çokça arzuladığı tampon bölge gerçekleşecek mi? Gerçekleşirse bunun Suriye Kürdistanı’na yansımaları ne yönde olacak? Yine gerçekleşirse bunun PYD hâkimiyetindeki bölgelere yansıması ne şekilde olacak? Bu adımla çözüm süreci bitmiş mi olacak? PKK ile çatışmalar yeniden mi başlayacak? Kantonlar tarih mi olacak? Yoksa tampon bölge üzerinden çözümü çevreleyecek bir Türkiye PKK’yi daha fazla mı zora sokacak?

-Bağımsızlığa hazırlanırken bir anda IŞİD ile karşı karşıya kalan Güney Kürdistan, aktif katılım sağladığı koalisyon müdahalesi sonrası daha da güçlenerek mi çıkacak, yoksa bugün geldiği seviyeyi mumla arayacak bir duruma mı düşecek? Irak tamamen bölünecek mi, yoksa merkezi otorite, daha sağlama kavuştuğu bir ortama mı uyanacak?

-En güçlü muhalif örgüt saf dışı bırakılırsa, bunun Suriye yönetimine yansıması ne yönde olacak? Ya da belli bir süre sonra rejim hedefleri de bombardımana uğrarsa gelecekte nasıl bir Suriye tablosu ortaya çıkacak?

-Irak ve Suriye sahasında gerçekleşecek yılların bombardımanları, buna karadan eşlik edecek muhalefet unsurları ve yayılıp şiddetlenecek çatışmalar kimlere ne getirecek, kimlerden ne götürecek? Bombardıman ve çatışmalardan kitleler halinde kaçacak olan insanların oluşturacağı büyük göç dalgaları çağ kapatıp çağ açan bir tür “Kavimler Göçü” sendromunu mu beraberinde getirecek?

-Batılı unsurlar uzaktan kumandalı balistik füzelerini ateşleyip purolarını dumanlarken kaç kişinin ocağına ateş düşecek? Kaç kişinin evi başına yıkılacak? Kaç kişi talan olacak? Kaç kişi mülteci konumuna düşecek?

Velhasıl sorular daha da çoğaltılabilir. Her bir soru aynı zamanda geleceğe dair bir belirsizlik anlamına gelmektedir.
Açıkçası bölge ülkeleri ve halkları adına çok da ‘ümit var’ tablolar ufukta görünmemektedir. Daha da kötüsü, kaos dalgasının Irak-Suriye sınırlarını aşarak bölge geneline yayılma ihtimalinin baş göstermesidir ki, sınırları çevreleyen tel örgülerin bu durumda kaos önleyici hiçbir etkisinin olamayacağının acı tecrübesini herkesin iliklerine kadar yaşama ihtimali doğacak.

Yaşanan her olay şunu net bir şekilde ortaya sermiştir ki, haksız gerekçeler ve gayri meşru yöntemlerle yapılan her müdahale beraberinde acı yansımalar getirmiştir ve acının en büyüğü müdahaleci güçlere güvenerek ileriye atılan yerel aktörlere dokunmuştur.

Henüz durulmayan Suriye’ye dışarıdan sırf milli ya da menfaatçi dürtülerle yapılan gayri meşru müdahalelerde yaşanan başarısızlığın faturası, en çok müdahil olan çevre ülkelerde hissedilmiştir. Acı tecrübeyi en iyi şekilde yaşayanın Türkiye olması bu duruma en iyi örnektir. Toplumsal dokuyu zedeleyecek bir hal alan devasa göç dalgasını bir tarafa bırakırsak bile, dış politikada yaşanan yalnızlık daha doğrusu zavallılık, politik arenada “Paralel” şeklinde baş gösteren iktidar mücadelesi, iç çekişmeler, nereye varacağı kestirilemeyen PKK ile çözüm süreci ve devletin PKK’nin yanında “Paralel devlet” konumuna düşmesi gibi daha nice yanlışlıklar ve belirsizlikler, Suriye politikasında takınılan yanlış ve ütopyacı dış politika başarısızlığının doğrudan yansımaları şeklinde olmuştur.

Bu kez de aynı şekilde bir politik metodoloji geliştirilmiş bulunmaktadır. Her ne kadar tüm aktörler IŞİD üzerinden gayri meşru atılımlarına meşruiyet kılıfı bulduklarını zannetseler de, Amerikan müdahaleciliğinin sonuçlarıyla yine Amerikan komutasında ortak mücadeleye katılmak gayri meşruluğun dozajını bu kez iki katına çıkarmaktadır. Tecrübeler yanıltma özelliğine sahip değilse eğer, şu an Amerika’nın vicdanına sığınarak bombardımanlardan medet umanların karşılaşacakları ağır faturaların en az ikiye katlanacağını belirtmek herhalde abartı olmasa gerek.

cinarinsesi.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.