‘Bismillah’ Sahili Olmayan Bir Deryadır

‘Bismillah’ Sahili Olmayan Bir Deryadır

Ulemanın çoğuna göre Fatiha Suresi Mekke’de nazil olmuştur. Hicr Suresinin 87. Ayeti buna delil gösterilmiştir.

Ulemanın çoğuna göre Fatiha Suresi Mekke’de nazil olmuştur. Hicr Suresinin 87. Ayeti buna delil gösterilmiştir. “Celalim hakkı için sana (Namazın her rekâtında) tekrarlanan yedi (ayeti, fatiha)yı ve yüce Kur’an’ı verdik.” (Hicr: 87) Hicr Suresi de icmaen Mekki olduğundan Fatiha Suresi de Mekkidir.

Fatiha Suresinin yirmiye yakın ismi var olup bazıları şunlardır:

-Kur’an’a açılış ve önsöz mesabesinde olduğu için “Fatiha” ismini almıştır.

-Hamd ile başladığından Hamd Suresi diye isimlendirilmiştir.

-Kur’an’ın özeti olduğundan Ümm-ül Kur’an (Kur’an’ın Anası) ismini almıştır.

-Fatihanın yedi ayeti özellikle namazın her rekâtında tekraren okunduğundan (Seb’ul Mesani), yani ‘tekrarlanan yedi’ ismini almıştır.

-Hadis’te de geçtiğine göre ölümden başka her hastalığa şifa olduğundan “şifa” diye isimlenmiştir.

Her ismin kendine has daha başka delil ve münasebetleri vardır. Biz burada mecburen kısa kesiyoruz.

Kur’an-ı Kerim’in bütün ayetlerinin başında ‘De ki’ manasında olan ‘kul’ emir fiili olarak takdir edilir. Yani yazı ve telaffuzda olmadığı halde manen var sayılır. Malum olan lafızları hazfetmek, Arapların adetlerindendir. O lafızları yazmaz ve telaffuz etmezler; ama telaffuz edilmiş gibi sayarlar.

Şuara Suresinin 195. ayetinin ifade ettiği gibi Allah’u Teala Kur’an-ı açık bir Arapça ile indirmiştir. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’de kullanılan dil, Arap dil kuralları ve örfüne uygundur.

‘Bismi’ kelimesinin aslı ‘Biismi’dir. Buradaki ‘hemze’, ‘vasıl hemzesi’ olup harekeli olmayan sakin harfleri okutmak için getirilir. Eğer bu okutma işini hemzeden önce gelecek bir harf yapabiliyorsa ‘hemze’ okunmaz.

‘Ba’ cer harfi olup birçok manaya gelmektedir. Burada istiane manasında kullanılmıştır. ‘İstiane’ yardım talep etmek demektir. İsm’in aslı ‘Ya semwun’ dur. Bu da yükseklik manasındadır. Veya ‘wesmun’ kökünden gelmektedir ki manası ‘alamet’ demektir. Her iki durumda da ondaki waw hazfe götürülmüş ve yerine hemze getirilmiştir. Sonra eşyaları tanıtan kelime manasında kullanılmıştır.

‘İsm’ sözcüğünün başına ‘ba’ harf-i cer getirilince de okunuşta düşmüş olan ‘hemze’ çok isti’malden dolayı yazılışta da düşürülmüştür.

‘Bismi’ kelimesi mukadder olan ‘okuyorum’ veya ‘başlıyorum’ gibi muzari fiillerine mütaalliktir.

Allah(cc) tüm yaratılmışların yaratıcısı olan Vacib-ül Vücud’un özel adıdır. Arapça bir kelime olup Türkçedeki ‘Tanrı’ Kürtçe ve Farsçadaki ‘Xuda’(Hüda) kelimelerinin karşılığıdır.

(Er- Rahman) için bazı âlimler Allah(cc) gibi özel isimdir demişse de cumhuru ulema “Rahmet kökünden türetilen ve mübalağa ifade eden bir kelimedir” demiştir. Manası ise ‘emsalsiz rahmete sahip olan’dır.

Yine cumhur-u ulema ‘Er-Rahman’ isminin Allah’u Teala’ya has olduğunu, Ondan başkası için kullanmanın caiz olmadığını savunmuştur.

Bu isim mana itibariyle amm(genel)dır. Yani Mü’minlere, kâfirlere, insanlara, hayvanlara ve sair mahlûkata merhamet edendir. Onları yaratmış olup rızka muhtaç olanların rızkını vermekte, hepsine menfaat dokundurup onlardan zararı def etmektedir.

“Er-Rahim” ismi de mübalağa sığası olup “Er-Rahman” gibi çok merhamet eden manasındadır. Ancak “Er-Rahman”daki mübalağa daha fazladır. Çünkü daha önce dediğimiz gibi Er-Rahman, tüm yaratılanlara merhamet edendir. Er Rahim ise, sadece Mü’minlere çokça merhamet eden manasındadır.

Bir diğer görüşe göre Er-Rahman kulların büyük ihtiyaçlarını çokça gideren, Er-Rahim ise, küçük ihtiyaçlarını çokça gideren manalarına gelmektedir. Yani kullar neye ihtiyaç duysalar Ondan istemelidirler ancak. Büyük istekler O’nun gücünü aşmadığı gibi küçük istekler de O’nu öfkelendirmez. Hadiste vardır ki, “Sizden biri ihtiyaçlarının tümünü Rabbinden istesin. Hatta pabucunun kopan bağcığı olsa bile.” (Tirmizi, Cem’ul Fevaid: 9257)

Bazı âlimler de ‘Er-Rahman, hem dünyada hem de ahirette merhamet eden, Er-Rahim ise sadece ahirette Mü’minlere merhamet eden anlamındadır’ demişler.

Fakat Er-Rahim Allah(cc)’a has bir isim olmayıp herkesçe kullanılabilir. Manası ise hastır. Yani sadece Mü’minlere merhamet eden manasındadır.

‘Bismillahirrahmanirrahim’in fazileti:

Allah u Teala ferman edip diyor ki: “Allah’ın adıyla oku.” (Alak: 1)

Hz. Resulullah(sav) şöyle buyuruyor: “Hangi değerli ve hayırlı işin başında ‘Bismillahirrahmanirrahim’ denilmezse hayırdan kesilir. (Ondan hayır görülmez)” (Ebu Davud, Nesai, İbn-i Mace ve İbn-i Hibban, İhya Ulumuddin: c.1/277)

Hz. Ali(ra)’nin şöyle dediği rivayet edildi: “Bismillah her derde devadır. Her devaya yardımdır. Rahman O’na iman eden herkes için yardımdır. O bir isimdir. Allah(cc)’tan başkası onunla isimlendirilmemiştir. Er Rahim ise tövbe edip iman eden salih amel sahibi için yardımdır.” (Kurtubi Tefsiri 1/144)

Hz. Resulullah(sav) bir başka hadiste şöyle buyurmuştur. “Kim üzerinde ‘Bismillahirrahmanirrahim’ yazılı olan bir kâğıt parçasını Allah(cc)’ın adını yüceltmek için yerden alıp kaldırırsa Allah(cc) katında sıddıklardan yazılır. Anne ve babası müşrik olsalar bile onlardan azapları hafifletilir.”

Ebu Hureyre (ra) şöyle rivayet etmiştir: “Hz. Resulullah(sav) bana dedi ki: ‘Ya Eba Hureyre! Abdest alınca ‘bismillah’ de. O zaman seni koruyan melekler abdestten boşalıncaya kadar sana sevap yazmaktan ayrılmazlar. Ailenle münasebette bulunacağın zaman bismillah de. Böyle dersen koruyucu meleklerin sen yıkanıncaya kadar sana sevap yazarlar. Eğer o münasebetten bir çocuğun olursa o çocuğun nefesleri ve soyu durdukça onların nefesleri adedince sana sevap yazılır. Ya Eba Hureyre! Hayvana bindiğin zaman ‘bismillah velhamdülillah’ de. Hayvanın adımları adedince sana sevap yazılır. Gemiye bindiğin zaman ‘bismillah’ de. Gemiden çıkıncaya kadar sana sevap yazılır.”

Enes bin Malik(ra) Hz. Resulullah(sav)’ ın şöyle buyurduğunu rivayet eder. “İnsanlar, elbiselerini soyduklarında cinlerin görmemesi için gözleri önüne perde bismillahirrahmanirrahim’dir.”

Burada bir işaret vardır bizim için. Bu kelime dünyada seninle cin’den düşmanların arasına perde oluyorsa, ahirette de seninle zebaniler arasında perde olmaz mı acaba?

Rum Kralı Kayser Hz. Ömer(ra)’e: “Benim baş ağrım var. Bana bir ilaç gönder” diye bir mektup yazdı. Hz. Ömer(r.a) ona takke şeklinde bir başlık gönderdi. Kayser, takkeyi başına taktığında ağrı duruyor, çıkardığında yeniden başlıyordu. Hayretler içinde takkeyi açıp kontrol etti ve gördü ki içinde bir parça kâğıt üzerine bismillahirrahmanirrahim yazılıdır.

Hz. Halid(r.a)’e bacıları gelip “Sen insanları İslam’a davet ediyorsun. O halde bize bir ayet(delil) göster ki Müslüman olalım” dediler. Bunun üzerine Hz. Halid (r.a) kendisine öldürücü zehir getirmelerini söyledi. Getirilen bir tas dolusu zehiri “Bismillahirrahmanirrahim” diyerek içti ve Allah(cc)’ın izniyle hiç etkilenmeden sapasağlam bir şekilde ayağa kalktı. Orda bulunan Mecusiler de ‘Bu din hak dindir’ dediler.

Hz. İsa İbn-i Meryem (as) bir kabrin önünden geçerken azap meleklerinin o kabirdeki ölüye azap ettiklerini gördü. İşini bitirip dönünce tekrar o kabrin önünden geçti. Bu sefer de rahmet meleklerinin ellerinde nur tabaklarıyla ölünün yanında durduklarını gördü. Bu duruma çok şaşırdı ve hemen namaza durup Allah(cc)’ ın kendisine bunun nedenini öğretmesi için dua etti. Allah-u Teala da Ona (as) vahyedip şöyle dedi: “Ya İsa! Bu kul asi idi. Öldüğü günden beri azabımda mahpustu. O öldüğünde hanımı hamileydi. Kadın, bir evlat doğurdu. Büyüyünceye kadar ona bakıp sonra onu medreseye teslim etti. Öğretmeni de ona ‘Bismillahirrahmanirrahim’ demesini öğretti. Ben bundan dolayı kulumun çocuğu, yerin üzerinde ismimi zikrederken yerin altındaki babasına azap etmekten hayâ ettim.” (Fahruddin er Razi. Tefsir-i Kebir. Fatiha Tefsiri)

Kısacası ‘Bismillahirrahmanirrahim’ öyle bir denizdir ki sahili yoktur. Onun fazilet ve faydalarını saymakla bitirmemiz mümkün değildir. Zaten böyle olmasaydı “Kur’an’ın özeti” ünvanını almaz ve bütün surelerin başında yazılmazdı. Ve Üstad Bediüzzaman’ın tabiriyle “Her hayrın başı, İslam nişanı ve bütün mevcudatın lisan-ı halinin vird-i zebanı” olmazdı. (Sözler)

“Kur’an Fatiha’da: Fatiha dahi Besmelede münderic (içinde) olduğuna ehl-i keşif müttefiktirler.” (Zülfikar, 25. söz, 30 Hayrat Vakfı Meali)

Vesselam

İnzar Dergisi

İslam Kuran Haberleri

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.