Selahaddin YILDIRIM

Selahaddin YILDIRIM

Camilerimiz ve biz (4)

Bu memlekette Cumhuriyet inkılaplarından olumsuz etkilenmemiş hiç bir sosyal ve dinî yapı yoktur. Cumhuriyeti kuranlar yeni bir ülke ve yeni bir ulus icat etme sevdasında olmuş ve bu gaye ile geçmişe ait olan her şeye savaş açmışlardır. Tek tip bir toplum oluşturmak için akla hayale gelmez işler yapılmıştır. Kürtleri Türkleştirmek, Türkleri laikleştirmek, tek uluslu, tek dinli ve tek mezhepli bir toplum projesi son gaz uygulanmaya başlanmıştır. İslam'ı, resmi kemalist ideolojiye uydurmak amacıyla ‘muharref' bir din anlayışı cebren ikame edilmeye çalışılmıştır.

İşte diyanet ve İmam Hatip okulları projesi bu ‘muharref'  din anlayışını halka kabullendirmek amacıyla ihdas edilmiştir. Yani merhum Ali Şeriati'nin deyimiyle ‘dine karşı din' politikası bire bir uygulanmıştır. Laik Cumhuriyetin elit tabakası, kendi ideolojilerini devlet eliyle yürürlüğe koymuş, bu yeni anlayışın kabulü için halk üzerinde baskı ve terör uygulamışlardır. Bir ülke ve medeniyetin altı yüz yıllık geçmişi yok sayılmış, ona ait her şeyin yok edilmesi için seferberlik ilan edilmiştir. Öyle ki,  yüzyılların birikimi arşivlerdeki tarihi değeri çok yüksek yazılı belgeler çöp kâğıdı fiyatına Bulgaristan'a satılmıştır. İnsanlık tarihi bu türden bir talan ve yıkıma ancak Moğol istilaları döneminde şahit olmuştur. Bu karanlık zihniyet, İslam ve onun şekillendirdiği geçmişin hiç bir şeyine tahammül göstermemiştir.

Çok partili döneme geçiş arifesinde halktan oy almak amacıyla İmam Hatip okulları açılır. Halkın bu okullara yoğun ilgisi okulların çoğalmasını sağlar. Onca yetersizliğe rağmen İmam Hatip Okulları Anadolu halkının yeni bir umudu haline gelir. Müslüman halk, dini, tarihi ve kültürü ile yaşadığı bu feci kopuşun oluşturduğu boşluğu bu okullar aracılığıyla yeniden doldurmanın yolunu arar. Bütün mahrumiyet ve engellemelere rağmen bu okullar gelişir ve çoğalır. Hayırlı nesiller ve kadrolar yetişir. Kuruluşlarının üzerinden yarım asırlık bir süre sonra bu okullardan ülkeyi idare eden kadrolar ortaya çıkar. 

Günümüzde dini eğitim ve hizmet sunan diyanet ve İmam Hatip okullarına bakacak olursak, eksiklerin tamamlanması adına söylenecek çok şeyin olduğunu görürüz. Evet, zaman her şeyi eskitir. Şimdi biraz da bu kurumların eksiklerine, tamamlanması gereken noktalarına kısaca temas etmeye çalışalım.

Türkiye'de dinî eğitimin başta gelen sorunu kalite sorunudur diyebiliriz. Her alanda olduğu gibi dini eğitim sahasında da bir kalite sorununun yaşandığını kimse inkâr edemez. İmam Hatip ve İlahiyat fakültelerinde verilen dinî eğitim kalitesi, modernleşen ve eğitim seviyesi değişen toplumun, küreselleşen dünyanın ihtiyaçlarını karşılayacak seviyede olmalıdır. Diyanet, denetlediği bu geniş alanın hem fiziki, hem de manevi, ruhî açıdan toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek seviyede olmasını hedefleyecek adımlar atmalıdır. Bilgi çağında bilgiyi mukaddes sayan bir dinin faaliyetlerinin sahih bilgiye dayanması acil bir zarurettir. İslamî bilgi alanında güvenilir ve muteber kaynaklar ve yorumlar öne çıkarılmalıdır. İslamî bilginin dili, günün seviyesine ve üslubuna aykırı olmamalı, itici değil, çekici bir üslup  kullanılmalıdır.

Müslümanların ahlâki açıdan ayaklarının kaymasını  önleyecek, sağlam bir zeminde durabilmelerini sağlayabilmek için bilginin irfanî boyutunun öğrenimine ağırlık verilmelidir. İnsanların laik modern bilgi ile kurdukları ilişki sonucu dinî ve insanî değerlerden uzak kalmaya başladıkları bir gerçektir. Modernizmin öngördüğü hayat tarzı ve hayata getirdiği bakış açısı kalpleri öldürmüş, insanı sadece maddi ihtiyaçları olan sıradan bir canlı hayvan seviyesine indirgemiştir. Verilen İslamî bilgi ve kültür, insanlarımızı çağın bu tür tehlike ve hastalıklarından koruyan bir kaliteye sahip olmalıdır.

Bilginin tek başına yeterli olmadığı gerçeği göz önüne aldığımızda, dinî sahada öğretici ve rehber konumlardaki görevlilerin manevî ve ahlâkî  donanıma sahip olmalarının çok önemli bir husus olduğunu görürüz. Evet bugün belki en çok ihtiyaç duyulan şey, hem bilgili hem de ahlaklı din  gönüllüsü(din görevlisi değil) kadrolar yetiştirmektir. Bu  açıdan diyanet kadrolarının her kademesinde görevlendirilecek kişilerin bu özellikte olmalarına dikkat etmenin zarureti anlaşılmalıdır artık. Topluma dini değerleri sadece bilgi ile aktarma işi yanlıştır ve olumlu bir sonuç vermez. Dünyevileşme ve maddi endişelerin doruğa çıktığı bir zamanda,  dini değerlerimizi beğendirmenin tek yolu onları yaşamaktır. Açılan sınavlarda yeterli puanı alan her kesin dini görevlere atanması büyük bir yanlış ve faciadır. Diyanet artık bu uygulamaların  olumsuzluklarını  görmeli ve sadece teorik değil, pratik bir eğitim kazandıracak eğitim kurumları oluşturmanın adımlarını atmalıdır.  Kısacası bugünkü toplum ahlâkî açıdan örnek ve rehber olacak din görevlilerini görmek istiyor. Bunu sağlamanın tek yolu da eğitimdir.

Bir sonraki yazımızda topluma örnek bir ‘imam' profilinin nasıl olması gerektiği konusunu  yazmaya çalışmak umuduyla Allah'a emanet olun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.