DEMOKRASİYİ KURTARMAK

Ültimatom gibi bir mesaja rastladım sosyal medyada.

Gültekin Uysal’a ait.

“Demokrasi’yi çok şükür FETÖCülerin, Akp’nin ve FETÖ’nün ‘operasyonel kiralama’ yöntemiyle kiraladığı sözümona liberal/sol-liberallerin ve siyasal İslamcıların ve ‘kırmalarının’ elinden kurtardık!

Şimdi sıra DEMOKRASİ’yi ‘etnik bölücü Kürtçülerin’ elinden kurtarmakta!”

Şimdi bazılarınız “kim bu Gültekin Uysal?” diyerek cahilliğini orta yere dökecek; ama uğraşmaya değmez.

Gültekin Uysal, Demokrat Parti’nin genel başkanıdır ve bu mesajı Gazeteci Mehmet Barlas’ın bir yazısında kullandığı “Bir bakarsınız, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yönettiği Cumhuriyet Halk Partisi kapatılmış ve seçime girmesi yasaklanmış olabilir” sözleri üzerine söylüyor.

Barlas’ın argümanlarını başka bir tartışma konusuna bırakarak Gültekin Uysal’ın mesajına odaklanalım yeniden.

Gültekin Uysal için “Eti-budu ne ki, kimi kimden kurtarıyor” diye eleştirebilirsiniz; ama ben orada değilim.

Asıl takıldığım konu Gültekin’in bu kategorizasyonu içerisine “uygun” olanları aldığımızda siyaset dünyasında kendisi, Perinçekgiller ve MHP dışında kimsenin kalmıyor olması ve sanırım kendisi bile bunun farkında değil.

“FETÖcüler” derken kimi kastettiği belli Uysal’ın; ama “FETÖ’nün ‘operasyonel kiralama’ yöntemiyle kiraladığı” derken biraz durmak lazım.

FETÖ’nün AK Parti içerisinde “operasyon elemanları” vardı ve daha “dersane kriziyle” birlikte yavaş yavaş “gemiyi terk etmeye” başlamışlardı.

CHP içerisinde de vardı.

İYİ parti ve Akşener hakkında 15 Temmuz öncesi yaptığı açıklamalar dolayısıyla çok sayıda iddia var ki, öyle yabana atılır cinsten değil. Bu arada Gültekin Uysal’ın da Akşener’in partisinin listesinden milletvekili seçildiğini unutmayalım.

Uysal, “liberal/sol-liberal” diyerek Barlas’ı vurmaya çalışıyor; ama “Yeni CHP”nin tam da bu çizgide olduğunu göz ardı ediyor.

“İslamcı” diyerek AK Partiyi vurduğunu düşünüyor; ama SP’yi nereye oturtacak acaba?

Tabii “etnik bölücü kürtçüler” diye hedef gösterdiklerinin kimler olduğu da muğlak kalıyor gibi. Açıkça HDP diyemiyor, çünkü neticede “gayrı resmi demokrasi ittifakı”nın içinde onlar da var.

Bir de şöyle bir gariplik var.

Gültekin Uysal ve arkadaşları (her kimse) demokrasiyi “FETÖCülerin, Akp’nin ve FETÖ’nün ‘operasyonel kiralama’ yöntemiyle kiraladığı sözümona liberal/sol-liberallerin ve siyasal İslamcıların” elinden kurtarmışlar; ama nasıl kurtardıkları belli değil. Hatta “şimdi sıradaki” kurtarma operasyonu olan “etnik bölücü kürtçülerin” elinden nasıl kurtaracakları da belli değil.

Bir de şunu söylemeden geçemeyeceğiz. Demokrasi çok matah bir şeyse bırakın bu dediğiniz kişi ve grupları da adam etsin. Hem neden onu kurtarıyorsunuz ki? Hani demokrasinin kendisi kurtarıcıydı!

Ve en komik olan da ne biliyor musunuz?

Demokrat Partinin kurucusu Adnan Menderes’i darbe ile devirenlerin Kemalistlerin milliyetçi ve sol kanadının ittifakı içerisinde olanlar olduğunu ya bilmiyor ya da bilmezden geliyor. Öyle ya darbenin sözcüsü Alpaslan Türkeş idi ve cunta sol ağırlıklı Kemalistlerden oluşuyordu.

Darbenin başında Alpaslan Türkeş vardı ve Kemalist solun önemli ismi Hikmet Kıvılcımlı, darbecilere methiyeler diziyordu.

Peki, Gültekin Uysal, şimdi Menderes’i asan aynı ittifakla beraber olduğunun farkında mı?

Neyse, burada bırakalım.

Biraz daha üzerine gitsek, Dersimlilerin katliamda önce Mustafa Kemal’i, sonra İnönü’yü aklayıp suçu piyonlara yüklemesi gibi Uysal da Menderes’in asılmasında suçu Erdoğan’ın üzerine atabilir.

ATATÜRK’ÜN İZİNDE

Muhafazakarlardan “bir kısmının” son zamanlarda “asıl Atatürkçü biziz” diyerek CHP’yi “yoldan sapmakla suçlaması artık mide bulandırmaya başladı.

Son örneği bize Adalet eski bakanı Bekir Bozdağ verdi:

“Kadınlarla erkekler arasındaki uçurumları AK Parti iktidarı kaldırmıştır. Atatürk tarafından çok büyük bir reformla oy verme hakkı verildi. CHP hep bunu konuştu ama üzerine bir tane bile bir şey koymadı. Atatürk’ün izinden gitmediler. Atatürk’ün izinden biz gittik.”

Yaptığınız şeyler iyiyse bunları “Atatürk’ün izinden gitmek” olarak tanımlamak zorunda mısınız?

Bekir Bozdağ’a sormak lazım, Atatürk’ün yaptığı her şey iyi miydi? Ya da Atatürk sadece bunları mı yaptı?

Mesela…

Şapka devrimi sonrası idam edilenleri nereye oturtacak Adalet eski Bakanı Bozdağ?

İstiklal mahkemelerinin “ne kadar hukuki ve adil” olduğu konusunda da bizi aydınlatabilir mi?

“Resmi din İslam’dır” ibaresinin çıkarılmasına ne diyecek?

Türkçe, ezan, Türkçe Kur’an dayatması için de bir yorumu var mı?

Basına getirilen sansür hakkında, “andımız” hakkında da bir şeyler söyler mi?

“Kafatası ölçümleri” konusunda da “Atatürk’ün izinden” mi gittiler acaba?

Yani CHP zihniyeti, örtü yasağıyla “kılık kıyafet kanunu”na aykırı bir uygulamaya mı imza attı?

Evet, Bekir Bozdağ’dan bu soruların da cevabını bekliyoruz.

İSTANBUL BEYEFENDİSİ

Küfürbaz vekil Lütfü Türkkan’a iktidar kanadı tepki gösterirken kendi partisi ve ittifak ortağı CHP sahip çıktı.

Hatta Akşener, küfürlere küfür ekleyerek “yok aslında birbirimizden farkımız” anlamına gelecek laflar etti, provokasyona dikkat çekti.

Basından da ilginç tepkiler çıktı ortaya.

Sevilay Yılman, bir televizyon kanalında “Lütfü bey çok kibar, İstanbul beyefendisi biridir. Niçin bu görüntüleri sürekli yayınlıyorlar?” gibi anlaşılması zor laflar etti.

Kendisine tepki gösterildiğinde de itiraz etti ve şunları söyledi:

“Konuşmanın ilerleyen dakikalarında Türkkan’ın yaptığının münasebetsizlikle açıklanamayacağını büyük terbiyesizlik olduğunu filan da vurguluyorum”

Sevilay Yılman, problemin tam da burada olduğunu fark etmiyor ya da görmezden geliyor.

Yani “şimdiye kadarki davranışlarıyla” Lütfü Türkkan’a “İstanbul Beyefendisi” demenin aslında “beyefendiliğe hakaret” olduğunu anlamazdan geliyor.

Hakkında devlet bankası dolandırdığına dair iddialar bulunan, yaptığı hukuksuz yapının yıkımını görüntülemek isteyen gazeteciyi dövdüren, dilinde sürekli hakaret ve aşağılama olan birinden söz ediyoruz ve Sevilay Yılman, bu şahsın küfür olayına kadar bir “İstanbul beyefendisi” olduğunu iddia ediyor.

Provokasyon iddialarına da Habertürk yazarı Kemal Öztürk şöyle okkalı bir cevap verdi:

“CHP ve İYİ Parti yöneticileri sahada kendilerine karşı provokasyon olduğunu iddia ediyor. Rakip parti taraftarları böyle şeyler yapıyor olsa bile, sanırım zorla bir insanın kız kardeşine küfür ettiremezler.”

Ve bizler bu yaşananlar sonrası bir şeyi bir daha net olarak gördük.

Mevcut siyasette ilkeler ve değerler değil çıkarlar belirleyicidir.

Şunu da net olarak ortaya koyalım:

Kendi küfürbazlarına ses çıkarmayan hükümet çevrelerinin Lütfü Türkkan üzerinde tepinmesinin de, hükümetin küfürbazı konusunda yeri göğü inleten muhalefetin kendi küfürbazlarına sahip çıkmasının da insani ve ahlaki bir tarafı yoktur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.