Gevşemeyin, Üzülmeyin

Gevşemeyin, Üzülmeyin

Mübarek belde Mekke… Gökte yıldız, yerde aslan olan Ashab-ı Güzin Tevhid mücadelesinde.

Hayalen ve fikren Cezire’t-ül Arab’a bir gezinti yapalım. Yer: Mübarek belde Mekke… Gökte yıldız, yerde aslan olan Ashab-ı Güzin Tevhid mücadelesinde. Şems’in hararetiyle çöl yakıcı ve kızgın... Ramda’da Bilal kızgın kumlara yatırılmış, göğsünde kor parçası ağır taşlar. Dininden dönmek mi? Asla! “Ehad! Ehad!” virdleri arş-ı â’laya uruc ediyor.

Habbab’ın sayhaları Mekke semasını deliyor. Nazik bedeni ateşle dağlanmakta. Dayanmaya mecal yok. Gözler Sevgililer Sevgilisini arıyor. Öyle ya… Derman olur yârenin ağzından çıkacak müferreh birkaç kelam. İşte orada!... Kâbe’nin gölgesinde abasına yaslanmış vaziyette. Habbab şekvasını arz ediyor: “Ya Resulallah! Bizim için Allah'tan yardım istemeyecek misin? Bizim için dua etmeyecek misin?” Herkes pürdikkat. Çağlar üstü mesaj olacak şu cümleler nakış nakış işleniyordu onun mübarek ağzından: “Sizden öncekiler bir adamı tutar kazdıkları çukura gömerlerdi. Sonra da testere getirir, tepesine koyarak ikiye ayırırlardı. Etleri demir tarakla lime lime edilirdi. Bu bile onları Allah'ın dininden çevirmezdi. Allah'a yemin ederim ki, Allah bu işi (din) tamamlayacaktır. Fakat siz acele ediyorsunuz.” (Buhari)

Sünnetullah böyle iktiza ediyor. İslam ve küfür var oldukça bunlar yaşanacak. Bilaller, Habbablar olacak. Zira küfrün çirkef yüzü değişmiyor. İslam coğrafyasına bir nazar edin. Âlem virane, zemheri bulutları çepeçevre… Çağdaş Ebrehe filleri avaneleriyle birlikte nasıl da vahşet kusuyor. Mezalimler had safhada. Çocuk, yaşlı, kadın demeden toplu imhalar yapılıyor. Katliam, sürgün, zindan, ambargo, işkence almış başını gidiyor. Hangi bir yeri söyleyeyim ki?!... Filistin, Irak, Afganistan, Çeçenistan, Cezayir, Keşmir ve daha niceleri… Her bir yer birbirinden farksız.

Zamane Nemrutları ne de çoğalmış! İslam’a olan tahammülsüzlüklerini zulüm ile sindirmeye çalışıyorlar. Nemrutvari rüzgârları gülzarı, harab etmiş adeta. Kimi mazlum işkence altında, kimisi zindanda, kimisi namlunun ucunda, kimisi darağacında, kimisi bombalar altında, kimisi baskı altında, kimisi… Kimisi… Halkası uzayıp gidiyor “Allah'ın yardımı ne zaman?” nidası dilden dile dolaşıyor.

Demokrasi getireceklermiş(!) Varsın böylesi demokrasi onların olsun. “Demokrasi kılıfı” hep Müslümanlara mı? Neden despot ve diktatör ülkelere değil de İslam ülkelerine? Meş’um ve mel’un taktikleri atalarından miras kalmış, torunlarına da miras kalacak. Hani Firavun da kavmine Hz. Musa için “Sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Asayişinizi bozmak istiyor” demişti. Öte yandan yeni doğan çocukları öldürtüyor, insanları da köleleştiriyordu.

Tüm bunlara rağmen gevşemek mi vazgeçmek mi? Asla ve kat’a hayır! Niceler gelip geçti. Zalimin zulmü yanına kâr mı kaldı? Yıkıldı başlarına payidar olmayan zulüm sarayları. Rücu ettiler asılları olan toprağa… Nuh tufanını duymayan var mı? Ya da Firavun’un, ordusuyla beraber sulara gömülüşünü… Ebrehe’nin filleri de nedir? Kuşların en güçsüzü olan Ebabiller, o filciklerin kemiklerini kırdı. Ve hakeza!...

Her devirde İslami hizmetleri akim bırakabilmek için mükellefiyetlerini yerine getirmeye çalışan Müslümanlara fiili-sözlü engeller çıkarılmış, rencide edici istihza ve tahkir metotlarına başvurulmuştur. Bunlar beklenen şeylerdir. Öyle ya! Hz. Nuh çölde gemi yapmıştı. Kimi alaycılar: “Su kuyusu bile bulunmayan yerde gemi mi yapılır? Kimisi: “Ey gemi! Koş.” Kimisi: “Ona kanat da yap!” diyordu. Tuğyanın olduğu yerde tufanın olacağını bilmezler. Karada gemi yapanlara: “İyi de deniz hani?” diyenler çıkar. Verilecek cevap belli: “Vakti geldiğinde deniz de musahhar olur.” Zat-ı zül Celal dilerse sular büklüm büklüm burulur. Yedi gök semanın kapılarını kimin tuttuğunu bilen, kime iltica ettiğini de biliyor demektir.

Allah-u Teala, mü’minin kararlılığını çeşitli şekillerde sınar. Korku, açlık, mal, can evlad ve sair… Şevk ve heyecanı yitirmeden kararlı bir duruş sergilemek füturdan beri kılar. Zorluklar ve meşakkatler elbette ki olacak. İslam için olduktan sonra sefası da hoş, cefası da. Yeter ki rabbimiz razı olsun. Gerisi mi? Laf-ı Gûzâf!

Ehl-i nar, hiçbir zaman ehl-i nur’dan razı olmaz. Menfi tutumları istimrar eder onlara tabi olunmadıkça… Tabi olanları da “Ökçeleri üzeri” geri çevirip vartalara atarlar. Allah'ın ipine sarılıp Rabbanilerin safında yer almak adım adım müstakim menzile isal eder. Buhranları gülistana inkılâb ettirir.

İnsanların yanında bulunan tükenir, Allah’ın katında bulunan ise tükenmez. Hem dünya hizmet ve kulluk yeridir, ücret ve mükâfat yeri değil. Amellerin ve çalışmaların ücreti berzahta ve ahirette meyve verir. Mademki hakikat budur; saadet-i ebediye için yapılan uhrevi amellerin neticelerini dünyada istememek lazım gelir. Zira semereler baki âlemde hâsıl olacak. Öyleyse yılmadan, azimle yükümlülüklerimizi yerine getirelim. Sabır mektebinde sabır taşı olalım. Her gecenin bir sabahı vardır. Sabah yakın değil mi?!

Mezaristana kadardır katran saçlar, erguvan yüzler

O halde bu gevşeklik, bu üzüntü neden?!..

Onların akrep yuvası ağız ve gözlerine mi?

Yılan gibi zehir dillerine mi?

Alay, inat ve yergilerine mi?

Yoksa paslı zifiri insaflarına mı?

Varsın başlarını yesin tehditleri, mezalimleri. Boş durmak yok. Biz gemimizi yapmaya devam edelim. Mukadderat tecelli edince deniz gelir, dalgalar gergef gergef işler taşları. İşte o zaman saflarımıza renk katacak “Elemtere Kuşları”!

Bu vesileyle mübarek üç aylarınızı tebrik eder, İslam ümmetine hayırlar getirmesini dilerim. Ayrıca ay içinde şehadetini öğrendiğimiz aziz komutan Şamil Basayev’in şehadetinden dolayı tüm İslam ümmetine taziyelerimizi sunuyoruz.

“Allah yolunda öldürülenleri sakın ‘ölüler’ saymayın. Hayır, onlar, Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.” (Al-i İmran: 169)

İnzar Dergisi

İslam ve Kuran Haberleri

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.