Hazan mevsiminde

Hazan mevsiminde

Farklıdır bazı zamanlar diğer zamanlara göre… Kimi zamanlar vardır; hatırlandıkça bir meltem esintisi gibi okşar gönülleri…

Farklıdır bazı zamanlar diğer zamanlara göre… Kimi zamanlar vardır; hatırlandıkça bir meltem esintisi gibi okşar gönülleri… O an zaman dursun, saatler çalışmasın, güneş durduğu yerde kalsın, gün bitmesin, gece olmasın, o yaşadığından başka şey yaşanmasın, zaman dolsun istersin sadece o anla… Kimi zamanlar vardır; ayrılığı ve firakı hatırlatır, hatırlattıkça ağlatır, hüzün salar yüreklere… Ve bazı zamanlar vardır; her anına gam, her anına hüzün, her anına firak, her anına gözyaşı ve intikam duygusu serpilmiştir tutam tutam… Zulme karşı direnişin, korkaklığa karşı cesaretin, rezilliğe karşı izzetin, yüreksizliğe karşı yiğitliğin, hayatı ve dünyayı sevmeye karşı ölümü ve ahireti arzulamanın sembolü olur bazı zamanlar… Öyle ki asla görmek istemediğin, yaşadıklarına karşı ruhunu teslim etmek istediğin ya da hiç yaşamadığın bir zaman olsun istersin bir daha… Ne yazık ki yaşanmıştır ve ardında yanık yürekler, cehennem dolusu öfke, ahirete ertelenmeyecek bir intikam duygusu bırakarak yazılmıştır tarih sayfalarına… Hazan mevsimi, içindeki Ekim ayı ve bu ayın altıncı, yedinci ve sekizinci günleri o zamanlardan biridir ne yazık ki, keşke hiç yaşanmasaydı dediğin…

Bir hazan mevsimi çöktü bütün hüzünleriyle üstümüze bir kez daha… Bir kez daha Ekim ayının o soğuk, o gam dolu havasını teneffüs etme ağırlığını yaşayacağız hep birlikte… İpil ipil yağmurlar gözyaşlarımıza kaynak olacak ve coşkun bir dereye dönüşüp Diyarbakır sokaklarına rengini vermiş olan mübarek şehit kanlarıyla birleşerek Tevhid çağrısına dönüşecek yine…

Baharın aksine hazan mevsimi, adına yaraşır bir şekilde hüzün salar yüreklere ve yüreğim, dalından dökülen yapraklar misali bir oraya bir buraya salınır durur. Hazan mevsiminin tam ortasında Ekim ayı vardır çünkü ve Ekim ayı Hasan, Hüseyin, Riyad, Yasin, Cumali ve Turanların bir vahşet furyasında canlarını Rabblerine ‘KURBAN’ diye sundukları bir aydır… Bir Kurban Bayramı’nda, kurban eti dağıttıkları için kurban edilen yiğit gençler, canlarını cennet karşılığında Rablerine satmışlardı bu ayda… Bu ayda, misak nedir, ahit nasıl yerine getirilir, vahşetin ortasında ölüme nasıl gülünür sorularına cevap veren aziz şehitlerimiz, şehitler kervanının kutlu yürüyüşüne yetişmek için koşarcasına çıkmışlardı yola…

Ne de yakışıyor birbirine Diyarbakır sokakları ve şehid kanları… Kabristanlar şehidsiz, sokaklar Tekbirsiz, topraklar kansız olmaz çünkü bu şehirde… Bu şehirde çocuklar şehadet aşkıyla büyür, analar şehid olsun diye çocuk doğurur ve babalar içlerinde taşıdıkları şehadet hasretini çocuklarını toprağa verirken soğuturlar yüreklerinde… Şehitlerle anılır, Tevhidle bilinir, İslam’la sembolleşir ve kahramanlarıyla tanınır bu şehir. Ne zaman bir zalim çıkıp zulmünü salsa etrafa, kıyama sevdalı başlar sokaklarda boy vermeye başlar bu şehirde… Hz. Süleyman ve yarenlerinin fetih ve şehadet aşkıyla canlarını verdikleri günden beridir kan ve gözyaşının harman olduğu, toprağın kanla beslendiği, canların şehadetle ölümsüzlüğü arzuladığı bir şehir olmuştur Diyarbakır… Ve Diyarbakır Tevhid sancağını dalgalandırır, Kur’an’ın gür mesajını yükseltir, yüreklere nefha nefha İslam’ın nurunu nakşeder bir şehitten diğerine…

Tam altı yıl geçti azizlerimizi, ciğerparelerimizi, cennet kokulu gençlerimizi toprağa yâr edişimiz… Tam altı yıl geçti şehitler kervanı deyince Yasin, Hasan, Hüseyin, Riyad, Turan ve Cumali’yi en başta yâd edişimiz… Tam altı yıl geçti yüreklerimizi makber edişimiz, her bir şehidimiz için kalbimizin en müstesna yerini konak edişimiz… Onları zahiren toprağa, aslen yüreğimize, hakikatte ise cennet bahçelerine yolcu edişimizin üzerinden tam altı yıl geçti… Değil altı yıl, altmış yıl da geçse soğumayacak yüreklerimiz, onların mazlumca gidişlerine… İnsanlıktan nasibini almamış, alçaklığın en dip yerinde gezinen, yeryüzünün en aşağılık mahlukları olan katilleri ise hiçbir zaman unutulmayacak, mazinin tozlu sayfaları arasına gömülüp kaybolmayacak, hep hatırlanacak, hep hatırlanacak, hep hatırlanacak ta ki hesabı görülsün zamanı geldiğinde…

Her şehidin gidişi bir başka yaktı içimizi… Her şehid bir başka yazdı şehadetini, bir başka süsledi şehidler albümünü… Her şehidin destanı başkaydı ve her biri ayrı bir miras bıraktı geride kalanlara… Her birinin yaşantısı ayrı bir hayranlık uyandırdı kardeşlerinde, kanları ayrı bir bereket verdi, kurban ettikleri canları ayrı bir zafer oldu İslam davasına… Şehid gibi yaşadıkları, daha yaşarken şehidliğin kendilerine çok yakıştığı, ölümlü dünyadan bir an önce kurtulup ölümsüzlüğe koştukları bir serüvendi onlar için dünya hayatı… Dünya hayatı, bir alışveriş pazarıydı onlar için ve onlar sahip oldukları en değerli varlıklarını, karşılığında cenneti almak üzere satmışlardı Rablerine… Kendisinde emanet duran canı, asıl sahibine çok büyük bir bedel karşılığında satmaktan daha akıllıca bir alışveriş, bu alışverişten daha büyük bir kazanç,  daha büyük bir getiri, daha büyük bir kâr olabilir mi dünyada?..

Yine bir hazan mevsimi, yine bir Ekim ayı… Yâd ettiğimiz şehitlerden kalan mirası, daha ötelere taşımak, daha yükseklere çıkarmak, devrettikleri sancağı asla yere düşürmemek için ahd ediyoruz bir kez daha… Bir kez daha söz veriyoruz onlara ve bıraktıkları kutlu davaya yan gözle bakanlara dünyayı dar edeceğimize dair yeminler ediyoruz aziz ruhları huzurunda… Ama onlar bizden ne ahdetmemizi ne de yeminler vermemizi isterler ne yazık ki… Onların bizden istedikleri Müslümanca yaşamaktır bir ömür boyu… Kur’an’ı yaşanılır kılmak, evinde, işyerinde, sokakta yaşamak, tıpkı Ebedi Önderimiz Aleyhisselatu Vesselam gibi yürüyen Kur’an olmaktır bizden istedikleri… Bir de Sünneti hayatın tam merkezine almak, toplumu sünnetle hemhal etmek, sahabe devrini ve asr–ı saadet iklimini ilmek ilmek dokumaktır toplumun yaşantısına… Dünyaya değil, ahirete teveccüh etmemizi isterler bizden şehitlerimiz… Esnafın sözünü tutmasını, tüccarın güvenilir olmasını, tebliğcinin önce yaşamasını isterler söz söylemeden önce… Mus’ab gibi öğretmenler, Ebu Bekir gibi sıddıklar, kendisine görünmemek için şeytanın yolunu  değiştirdiği Ömerler, meleklerin kendisinden utandığı Osmanlar, ilim ve şecaat denilince akla gelen Aliler, serdengeçti Muhammed Meslemeler, doğru sözlü Ebu Zerler, Ebu Ubeyde gibi güven ve eminliğin adresi olmamızdır bizden bekledikleri… Topluma söyleyecek sözümüzün olması için her birimizin bir sahabeye benzemesi, kadın ve erkeğimizle, genç ve yaşlımızla Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam’ın sünnetine sıkı sıkıya sarılmamız gerekmektedir şehidlerimizin mirasına sahip çıkma adına… Onların mirası budur çünkü ve onlar, bildiklerini hakkıyla yaşadıkları için kuruldular şehitlik makamına…

Yasin, Hasan, Hüseyin, Riyad, Turan ve Cumali kardeşlerimiz için gönlümüzde yas, gözlerimizde yaş, yüreklerimizdeki kor tükenmeyecek hiçbir zaman… Her hazan mevsimi ve her Ekim ayında bir kez daha matemi yaşayacak, gözyaşlarımız yine sel gibi akacak ve yüreğimizdeki kor harlanıp yangına dönüşecek yeniden… Onlarsız geçen her gün hasretimizi artıracak, bayramlar tatsız tuzsuz ve yavan geçecek, hayat anlamını yitirecek, yaşamak bar olup sırtımıza binecek altında ezildiğimiz bir yük gibi… Ama onların bizden istedikleri Allah için yaşamak, Allah için sevmek, Allah için buğzetmek, Allah için ağlamak, Allah için gülmek, Allah için vermek, Allah için almak, kısacası Allah’ın rızasına uygun bir şekilde dizayn etmektir bütün bir hayatı… İşte o zaman şehitlerimiz unutulmayacak, ahdimiz yerine gelecek, sözlerimiz tutulmuş sayılacaktır Allah’ın izniyle…

Haydi ahitlerimizi ve sözlerimizi, şehadet sevdamızı ve aşkımızı, şehitlere karşı vefa ve sevgimizi, katillere karşı öfke ve nefretimizi bir kez daha bu niyetle, bu bilinçle tazeleyelim o halde… Ve “De ki: Muhakkak benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir”[1] ayetini bayrak kılıp hayatımıza yeni bir ruh, yeni bir soluk ve yeni bir heyecan katalım hep birlikte…

[1] En’am Suresi: 162

Kaynak:Haber Kaynağı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Önceki ve Sonraki Haberler